#1
|
|||
|
|||
Kabalanın Verilişi
KABALA’NIN VERİLİŞİ
Büyük bilge Rav Akiva, (1.yüzyıl-Milattan Sonra) şöyle dedi: “Komşunu kendin gibi sevmek, tüm manevi yasaların en geniş kapsamlı kuralıdır.” Bildiğimiz gibi, “geniş kapsamlı” kelimesi ögelerinin toplamına dikkat çeker. Dolayısıyla Rav Akiva komşu sevgisinden (birçok manevi yasadan biri), topluma karşı ve hatta Yaratan’a karşı görevlerimizden geniş kapsamlı yasa olarak bahsederken, tüm diğer yasaların bu kuralın sadece ögeleri olduğunu ima eder. Ancak, biz buna bir açıklama bulmaya çalıştığımızda, bilge Hilal tarafından söylenmiş daha da alışılmamış bir ifade ile karşılaşıyoruz. Öğrencilerinden biri ona Kabala ilminin tamamını öğretmesini istediğinde, Hilal tek ayaküstünde durarak şöyle cevap verdi: “Kendine yapılmasını istemediğini başkalarına yapma!” Hilal’in cevabı bize tüm gayeyi öğretiyor, gerçekten de Kabala’nın varlığının sebebi, tek bir yasayı aydınlatıp, onu yerine getirmektir: “Komşunu kendin gibi sev.” Peki, bir başkasını nasıl kendim gibi sevebilirim? Başkalarını kendim gibi sevmek, daha ben kendi arzularımı yerine getiremezken tüm o insanların bütün arzularını devamlı olarak yerine getirmeyi gerektirir! Dahası, bilgeler başkalarının arzularını kendimizinkinden önce karşılamamız gerektiğini açıklarlar. Örneğin, şöyle yazılmıştır (Tosfot, Masehet Kiduşin), eğer sadece bir yastığın varsa, onu dostuna vermelisin, ya da bir sandalyen varsa, başkası onu almalı ve sen ya ayakta kalmalı ya da yere oturmalısın. Aksi takdirde komşunu sevme öğretisini yerine getirmemiş olursun. Peki, bu makul bir talep midir? “Komşunu kendin gibi sev”, Kabala’nın geniş kapsamlı bir yasası olduğuna göre, önce Kabala’nın ne olduğunu öğrenelim. Kabala, dünyanın ve bizim, yani üzerinde yaşayanların, insanlığın maddesel dünyamızın ötesinde manevi gelişimini amaçlayan yasaların gerçekleştirilmesi için yaratıldığımızı öğretir. Bu yolla, Yaratan’la benzerlik ve bütünlük edinebiliriz. Peki, Yaratan bizi neden bu kadar bozulmuş yaratıp, düzeltilmemiz için de bize Kabala’yı vermeye gerek duydu? Zohar Kitabı bunu şöyle açıklar: “Bir başkasının ekmeğini yiyen, onu verenin gözlerine bakmaya utanır.” Dolayısıyla, dünya bizi bu utançtan kurtarmak için yaratıldı. Kendi egoizmimizle ve onu düzeltmekle uğraşarak gelecekteki dünyamızı kazanacağız. Bunu açıklamak için şöyle bir durumu hayal edelim: Zengin bir adam uzun süredir görmediği fakir bir arkadaşına rastlar. Onu evine getirir ve gün be gün yiyecek, içecek ve giysiler verir. Bir gün, zengin adam arkadaşını memnun etmek için daha ne yapabileceğini sorar. Fakir adamın cevabı şöyledir: “Sadece tek bir şey isterim: bana verdiğin her şeyi merhametinden değil, emeğimin karşılığı olarak almak. Bu hariç tüm arzularımı yerine getirebilirsin!” Verenin, alanı nasıl utançtan kurtaramadığını görüyoruz. Tam tersine, fakir adam ne kadar çok iyilik alırsa utancı o kadar büyük olacak. Evren, bizim küçük dünyamız ve insan topluluğu (bizim çalışma alanımız) bizi bu histen kurtarmak için yaratıldılar. İşimiz Yaratan’a düzeltilmiş arzularla dönmek ve iyi kazanılmış bir ödül almaktır, ebediyetin devasa hazzı, mükemmellik ve Yaratan’la birleşmektir. Fakat neden birinden bir şey aldığımız zaman mahcup olup, utanıyoruz? Bilim adamları sebep sonuç yasasını bilirler. Şöyle der; her sonuç özellik olarak sebebine ya da kaynağına yakındır ve kaynakta etkili olan tüm yasalar sonucuna da geçer. Bu yasanın etkisi doğanın tüm seviyelerinde görülür: cansız, bitkisel, canlı (hayvansal) ve insan. Her hangi bir mineralin durumu bile onu kontrol eden yasalarca belirlenir. Büyürken yaşadıklarımıza alışığız ve tercih de ediyoruz. Aynı şekilde, bütünün sonucunu oluşturan her parçacık köküne çekilir ve kökte eksik olan her şey sevilmez ve sonucu tarafından reddedilir. |
#2
|
|||
|
|||
Benzer şekilde, doğanın Yaratan’ı, Kök ve tüm yaratılanın Kaynağı olduğuna göre,
O’nun içinde etkin olan tüm yasaları hoş ve O’nun içinde eksik olan her şeyi de tamamıyla ters ve sevimsiz olarak algılarız. Mesela, dinlenmeyi sevip hareketten öyle hoşlanmayız ki sadece dinlenmeye ulaşma amacıyla hareket ederiz. Bunun sebebi, hepimizin kaynaklandığı Kök’ün (Yaratan’ın) kesinlikle hareketsiz olmasıdır. Dolayısıyla her tür hareket doğamıza terstir. Tamamıyla sadece kendini düşünen egoistler olarak doğduk ve öyle de büyüyoruz. Egoist olmamız bizi, tüm doğayı yaşamsal yapan Yaratan’a zıt yapar. Fakat toplumun etkisinde kalmaya başladığımızda, her ne kadar ölçüsü ve yönü toplumun gelişmişlik seviyesine bağlı olsa da, karşılıklı yardımlaşma ihtiyacını anlamaya başlarız. Kötü arzumuzu yaratarak ve bize Kabala’yı bir dengeleyici olarak vererek, Yaratan bizim egoizmi ortaya çıkarmaktan kurtulup utanma olmaksızın haz almamızı sağladı. Kabala’da iki tür yasa vardır – başka insanlarla ilgili olanlar ve Yaratan’la ilgili olanlar. Ancak her ikisi de bizi Yaratan’a benzer yapmak için tasarlanmışlardır. Yaratan’ın uğruna mı yoksa başka insanlar için mi hareket ettiğimiz bizim için tamamıyla önemsizdir. Çünkü kişisel ilgimizin sınırlarını aşan her şey tamamen algılanmaz olarak kalır. Başkası için yaptığımız her hareket, sonunda, kendi çıkarımız içindir. Biraz da olsa bir fayda elde etmek için önceden planlanmış bir niyeti olmayan her hangi bir fiziksel ya da zihinsel hareket yapmak kesinlikle mümkün değildir. Doğanın bu kanunu “mutlak egoizm” olarak bilinir. Yalnızca manevi yasaları yerine getirerek kişi başkalarını sevme özgecil durumunu başarabilir. Kabala kurallarını takip etmeyenlerin “mutlak egoizm” sınırlarını geçme yolu yoktur. Kabala’ya göre, sosyal ilişkileri düzenleyen yasalar, Yaratan’la ilişkiyi düzenleyen yasalardan daha önemlidir. Çünkü ancak değişen sosyal koşullar altında bu yasaları izlediğimiz zaman kendimizi sonuçlandırıcı ve doğru yönde düzeltebiliriz. Şimdi Hilal’in öğrencisine cevabını anlayabiliyoruz: asıl olan komşunuzu sevmektir, gerisi sadece ikincil yasalardır, hatta Yaratan’la ilişkilerimize ait olanlar bile. Aslında, kişi diğerlerine karşı sevgiyi edinmeden Onunla birleşemez. Dolayısıyla, antik çağ bilgesi “komşunu sev” ilkesi ile Kabala’yı öğrenmenin en kolay ve hızlı yoluna işaret etti. Şimdi, her üyesinin sevgiyle ve ayırmadan toplumun her bir üyesine yardım etmek ve her ihtiyacını karşılamak istediği milyonlarca nüfusu olan bir millet hayal edin. Açıkçası, o toplumun hiçbir üyesinin kendini düşünmesi ya da gelecekten korkması gerekmez. Gerçekten de, milyonlarca seven insan sürekli onların çıkarlarını korur ve ilgilenirdi. Buna rağmen o millet, üyelerine ihtiyaç duyduğundan, yükümlülüğe uymama bir boşluk yaratır ve toplumda bir kişi yardımsız kalır. Bozguncuların sayısı ne kadar çok olursa, toplumun her bir üyesinin riayet etmesi gereken kuralların daha da çoğu ihlal edilecektir. Herkes yasalara uymakta ve bozmakta bir birinden sorumludur. Başka bir antik çağ bilgesi olan Elazar’ın, Raşbi’nin oğlu (Rav Şimon Bar-Yoha, Zohar’ın yazarı), bizim için daha büyük bir sürprizi var. Şöyle der; “Sadece her millet değil tüm insanlık, her yaşayan varlık, bir birinden sorumludur.” Elazar, tüm milletlerin bu kuralı uygulaması gerektiğini belirtir ve bunu yaparak tüm dünya düzeltilecektir. Her birey evrenin bu kapsamlı yasasını kucaklamadan dünya tamamen düzeltilip yükseltilemez. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Adem Aleyhisselam'a Ruh Verilişi | Skoda | Peygamberler | 0 | 14.02.22 16:06 |
Kabalanın özü ve amacı | Naim | Kabala | 2 | 21.08.21 20:00 |
Kabalanın Amacı | Naim | Kabala | 4 | 20.05.20 21:24 |
Kabalanın konusu nedir? | Naim | Kabala | 4 | 15.06.19 08:33 |
Kabalanın Dili | Naim | Kabala | 1 | 13.06.19 11:10 |