#1
|
||||
|
||||
islam Fıtratı
Bil ki, Bu Din Haktır. Güzeldir ve Nefislerde, İnsanın Yaratılış ve Tâbiatında Mevcuttur. Ancaki Beşerî Âfetler ve Taklitler, Onu Değiştirmeye Çalışmaktadır. Zirâ Her Doğan Kişi, Yaratılışının Başlangıcında Cibilliyetinin Aslında, Selim Bir Fıtrat ve Dini Kabûl Etme Tâbiatı Üzere Doğmaktadır. İnsan Daha Sonra Herhângi Bir Sebeple Bunu Terk Etse Bile, Hakîki Manâda Bu Fıtrattan Uzaklaşmış Değildir. Ona Bu Yola Girmek Gerekir ve Onun Özlemi, Saf Şekilde Bu Dindir. Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimiz Buyurdular:
▬ “Her Doğan Çocuk İslâm Fıtratı Üzerine Doğar. Anne ve Babaları Daha Sonra Onu Yahudileştirir veyâ Hıristiyanlaştırır ya da Mecusîleştirir.” İbni Melek, Şerhü’l-Meşârik İsimli Kitabında, Şöyle Buyurdular: ▬ “Fıtrattan Murâd, Allahû Teâlâ’nın, ❛Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim?❜ Sorusunun Vaktinde İnsanların, Evet, Sen Bizim Rabbimizsin...” Demeleridir.” “Her Doğan İslâm Fıtratı Üzerine Doğar...” Hadîs-i Şerifi ile, “Hızır Aleyhisselâm’ın Öldürdüğü Erkek Çocuğun Tâbiatı Kâfir idi (Tab’an Kâfirdi, Küfre Meyilliydi Demek). Şâyet Sağ Kalsaydı, Anne ve Babasını Tuğyân (Büyük Günâhlara) ve Küfre Sürükleyecekti.” Hadîs-i Şerifleri Arasında Muhâlefet ve Zıtlık Yoktur. Zirâ Gerçek Şudur ki, Allahû Teâlâ Âdem Aleyhisselâm’ın Zürriyetini Sırtından Çıkarttığında Onlara, “Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim?” Diye Sorduğunda, Aleni Olarak Hakk Teâlâ Hazretlerini Müşâhede Ettikleri İçin Hepsi de Îmân Ettiler. Lâkin Şekâvet Ehlinin Îmânı Fayda Vermedi. Daha Önce Îmân Etmediği İçin. Saîd ile Şakî (Saâdet Ehli ile Şekâvet Ehli) Birbirine Karıştılar. O Âlemde Onların Arası Tefrik Edilmedi. Sonra Onlar Annelerin Rahimlerinde (ve Karınlarına) İndiler. Burada Saîd Kişi, Şakîden Ayırt Edildi. Zirâ Kâtipler, İkrâr Âlemine Bakmaz, Belki Allahû Teâlâ’nın İlminde Saâdet, Şekâvet ve Bunların Dışında Mümkün Olan Hâllere Bakar. İnsanoğlu Doğduklarında İslâm Fıtratı Üzerine Doğarlar. O da, “Evet, Sen Bizim Rabbimizsin!” Fıtratıdır. Burada Dört Makam Vardır: Birincisi: Allah’ın İlmidir. O Bâtınî ve Mânevîdir. Sofuların İstılâhında (Tasavvufta) Buna, (Ana Gizlilik) ve Ümmü’l-Kitab (Ana Kitap, Levh-i Mahfûz) Denir. İkincisi: “Evet, Sen Bizim Rabbimizsin...” Makamıdır. Buna Mevlûd-i Mânevî (Mânevî Doğuş) Denir. Üçüncüsü: Sûrî Annenin Batnıdır. Dördüncüsü: Sûrî Mevlûd ve Doğumdur. Bu Mânevî Mevlûdün Suretidir. Onun İçin Burada Saîd Kişi, Şakîden Temyiz Edilemez. “Ben Sizin Rabbiniz Değil miyim?” Âleminde Temyiz Edilmediği Gibi. Batnı Sûri, Bu Kişi Hakkında Allah’ın Vâr Olan İlmidir. Burada Saîd Kişi Şakî Kişiden Temyiz Edilir. O Zaman Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden, Şu Hadîs-i Şerifinin Manâsı, Senin İçin İzhâr Olmuş Olur: ▬ “Saîd, Annesinin Karnında Saîd Olandır. Şakî, Annesinin Karnında Şakî Olandır...” Saîd, Bâzen Şakî Olur, Şakî de Bâzen Saîd Olur. “Her Doğan Çocuk, İslâm Fıtratı Üzerine Doğar.” Yine Şeyh Bâlî Sofî (k.s.) Hazretleri de Bunu Tasdik Etti. Bu Güzel Meclisleri Toplayan Fakir Der ki; Şeyhim Allâme (Allah Kendisini Selâmetle Dâim Etsin) Lâihâtü’l-Berkiyyât İsimli Kitabında Buyurdu, “İçime Zâhir Oldu. Batnı Ümm’den Murâd, Ehli Tahkîkin Meşrebine Göre, Mutlak Olarak Zâti Ahadî’nin Batnı Gaybîdir. Yani Saîd, Bâtınî Gaybte Mutlak ve Ezelî Saîd Olduğu; Zâhirî Şehâdette Mutlak ve Ebedî Olarak Şakî Olandır. Bu İki Durumun Hiçbirinde Asla Şekâvet Girmemiştir. Şakî, Mutlak Olarak Ezelde Bâtın Gaybte Şakî Olduğu Gibi, Zâhirî Şehâdette Mutlak Olarak Ezelden Beri Şakî Olandır. Bu İki Durumun Hiçbirinde Asla Saâdet Girmeyendir.” Saîdin Varlığın Merhâlelerinin Bâzısında Şekâvete Girebildiği Gibi, Şakîn de Berzâh Gibi Hayatının Bâzı Mertebelerinde Saâdete Girebilir; İkisinin Arası Toplanır. Bu Durumda Sâid, Şakî Olur. Yani, Zatî Saâdetle Saîd; Ârizî (Geçici) Şekâvetle Şakî Olur. Şakî, Saîd Olur. Şakî, Zatî Şekâvetle Şakî Olup, Ârizî (Geçici) Saâdetle de Saîd Olur. Sebkat (İleri Gitmede Hüküm) Zatîte Göre Hüküm Verilir, Ârizîye Göre Değildir. Zatî Olan Hüküm, Ârizî Olan Hüküm Üzerine Gâlip Olur. Çünkü Âriz Yok Gibidir ve Ömrü Onunla Son Bulur. Onunla Başladığı Gibi... Ârizî Şekâvetle Şakî Olanın Nefesi ise Ârizî Şekâvetin Zatî Saâdetle Değişmesiyle Son Bulur. Ârizî Şekâvetle Değişir ve O Kişinin Hayatı, Şakî Olarak Son Bulur ve Böylece Ebedî Şakîlerin Zümresine Girer. Bu İç İçe Girmeler, Berzâhî Olan Ârizîlikler (Geçici Saîd Olma ve Geçici Şakî Olma) Durumlarına, “Saîd, Bâzen Şakî Olur, Şâki de Bâzen Saîd Olur.” Sözüyle İşâret Edilmiştir. Değişiklik Ârizîliktedir, Zatîlikte Değildir. İtibâr ise Zatî Olanadır, Ârizîliğe İtibâr Edilmez (Çünkü Ârizî Olan Yok Gibidir Denilmiştir). Kimin Kalbi Allah’ın Nûruyla İnşirâh Eder Açılırsa, O Kişi Gerçekten Îmân Eder. Taklidî, Resmî, Âdet ve Geleneklere Göre Bir Îmân, Anne-Baba veyâ Şehrindeki Kişilere Uyularak Yapılan Îmân Değil, Allah’ın Nûrunu kalbinde Hissederek, Gerçekten Hâlisâne Bir Îmâna Sahip Olanların Üzerine Enâniyet Perdelerinden Hiçbir Korku Yoktur. Onlar Hiçbir İkilemden Dolayı Mahzûn Olmazlar. Onlar Vahdet Nûruna ve Kişiliklerine Kavuşmuşlardır. “Hani Bir Zamanlar Sizden Mîsak (Sağlam Bir Söz) Almıştık...” Burası, İsrailoğullarının Geçmişlerinin Yapmış Olduğu Başka Bir Cinâyeti Hatırlatmadır. Yani, “Ey İsrailoğulları! Babalarınızdan Tevrât’ta Olan İlâhî Hükümler ile Amel Etmeleri İçin Âhid Aldığımız Vakti Hatırlayın!” Bu Tih Çölünden Önceydi. Mûsâ Aleyhisselâm, Kavmiyle Mısır’dan Çıkıp, Firavun Boğulduğu Zaman Onlardan Âhid Almıştı. “...ve Biz Tûr’u Üstünüze Kaldırmıştık...” Sanki Bir Gölgeymiş Gibi. “...Siz Mîsakı Kabûl Edinceye Kadar Tûr Üstünüzde Kalmıştı...” Tûr, Süryânîce Dağ Demektir. Bu Hâdise, Mûsâ Aleyhisselâm, İsrailoğullarına Levhler ile Geldi. İsrailoğulları, Levhlerin İçindekileri Görünce, Onlara Zor ve Dayanılmaz Tekliflermiş Gibi Geldi. Onlara Çok Ağır Geldi. Kabûl Etmekten Kaçındılar, Yüz Çevirdiler. Cebrâil Aleyhisselâm Emretti, Tûr Kökünden Söküldü, Koca Dağ Kaldırıldı. Yahudilerin Üstüne Bir Gölgelik Gibi Durdu. Mûsâ Aleyhisselâm Onlara, “Eğer Siz İlâhî Emirleri Kabûl Ederseniz, Ne Hoş. Eğer Kabûl Etmezseniz, Bu Dağ Üzerinize Düşecektir!” Dedi. Yahudiler, Başlarının Üzerinde Koca Bir Bulut Gibi Durup Üzerlerine Gölgelik Gibi Duran Dağa Baktılar. İçlerine Korku Girdi. Kaçacak Yol da Bulamadılar. Kabûl Edip Secdeye Kapandılar. Secdede Göz Uçlarıyla Üstlerindeki Dağa Bakıyorlardı. Üzerlerine Düşmemesi İçin, O Günden Bu Yana Yahudilerde Bu Âdet Oldu. Secdeye Vardıkları Zaman, Göz Uçlarıyla Havaya Bakarlar. Yahudiler, Ancak Yüzlerinin Yarısıyla Secde Edip Diğer Yarısıyla Göğe Bakarlar. Onlar, “Bu Secde ile Üzerimizden Azâp Kaldırıldı...” Diyorlar. Yahudiler, Tevrât’ı Kabûl Etmeleri İçin Üzerlerine Dağ Kaldırıldı. Tevrât’ı Zorla Kabûl Ettiler Amma İslâm Dinini Kabûl Etmek İçin Cebir Yoktur. İslâm’a Girmesi İçin Kimseye Zor Kullanılmaz. İhtiyârî, Yani Seçme Hakkı Yok Etmeyen Cebir Câizdir. Meselâ Kâfirler ile Savaşmak Gibi Amma Allahû Teâlâ’nın, “Dinde Zorlama Yoktur...” ve Benzerî Âyetler, Kitâl Âyetiyle (et-Tevbe Âyet 5 ile) Mensûhturlar. İbni Atiyye Buyurdu, “Îmânı Sahîh Olmayan Kişiler, Secde Vaktinde Allah’ın Zorlaması ile Secde Edenlerdir. Çünkü Bunlar, Kerhen (İstemeyerek) Îmân Ettiler. Bunların Kalpleri, Getirilen Îmânî Esâslara, Mutmâin Bir Şekilde Kabûl Etmiyordu. Söz İrâdesi Üzerine, Yani, “Biz Onlara Tutun Dedik!” (“...Size Verdiklerimizi...” Kitaptan, “...Kuvvetle...” Devamlı Bir Azimeti Kendinizde Bularak Alın, “...ve İçinde Olanları Hatırlayın, Zikredin...” Yani, “...Kitapta Olanı Muhâfaza Edin. Onun Derslerini Yapın ve Onu Unutmayın...” ve “...Ondan Gâfil Olmayın. Gerek ki, Korunursunuz...” Sizin, Müttekîlerden Olmanız Gerektir. “...Sonra Onun Ardından Siz Yüz Çevirdiniz...” Yani, “Mîsaktan, Ona Karşı Vefâlı Olmaktan ve Ona Devam Etmekten Kaçındınız, Yüz Çevirdiniz...” Bundan Sonra, “Tekîd Edilen Mîsaktan Sonra...” ve “...Eğer Üzerinizde Allah’ın Lütfu ve Rahmeti Olmasa idi...” Mühlet Verme Şefkâti ve Azâbı Geciktirmesi Olmasaydı, “...Herhâlde Siz Hüsrâna Düşenlerden Olurdunuz...” Yani Helâk Olanlardan Olurdunuz. Lâkin Allah, Size Fâzilet Verdi. Üzerinize Tûr’u Kaldırdı. Siz Tevbe Edesiye Kadar Üstünüzde Kaldı, Siz Tevbe Edince, Dağ Yine Eski Yerine Gitti. Böyle Olmasaydı, Elbette Dağ Üzerinize Düşerdi. Hüsrân Aslında, Sermâyenin Gitmesidir (İnsanın Tamâmen İflâs Etmesidir). Burada ise, Nefsin Helâk Olması Manâsınadır. Çünkü Nefs (Can) Asıldır. [Rûhu’l-Byân Tefsiri]
__________________
Ne senle yaşanıyor Ne de sensiz oluyor Şu garip bomboş dünyada.. |
|
|