Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Dikkat edin! Her kim kendisine eman verilmiş (devlet güvencesi verilmiş) bir gayrimüslime zulmederse ya da onun hakkını eksik verirse ya da onu, taşıyamayacağı bir sorumluluk altında tutarsa ya da onun gönül rızası olmadan ondan bir şey (ücret kesintisi vb.) alırsa ben, kıyamet gününde onun (o işçinin) savunucusu olacağım!”

(Ebu Davud 3052.)

Müslüman bir ülkeye sığınan ve zimmetle (pasaportla) gelen bir gayrimüslimin bile hakkı korunmuştur. Ona kimse istediği gibi davranamaz. Onu köle gibi göremez. Yerli işçilere yüklediği sorumluluğun fazlasını ona yükleyemez. Onun ücretinde kesinti yapamaz. Devlete; ona vereceğini söz verdiği miktarın altında ücret veremez. Onun rızası olmadan kesinti yapamaz. Bu şekilde işçi çalıştıran bir Müslüman kıyamet günü şu durumla karşılaşacak.

Hâkim: Allah.
Sanık: Müslüman.
Mağdur: Gayrimüslim.
Mağdur Avukatı: Hazreti Peygamber.
Sanık, kendisine kimi avukat tutarsa tutsun artık.

Kaldı ki, gayrimüslim işçilere yapılan haksızlığı konuşuyoruz. Ya Müslüman işçiler?

Ben şunu hatırlatayım: Kıyamet gününde, hiçbir avukatın olmadığı bir günde bu işçilerin avukatı Resulullah olacaktır?

Peki, senin avukatın kim olacak sayın işveren? Hadi bu dünyada allem ettin, kullem ettin işini hallettin! Peki, ahirette kim seni kurtaracak?

İşçisi sefalet içinde yaşıyorken kendisi lüks bir hayat yaşayan, kendisine ahiret için bir avukat tutsun. İşçinin avukatı Resulullah olacak. İşveren kimi istiyorsa tutabilir.

İşçisine gerekli ücreti vermeyen herkese ilanen duyurulur. Ben bunu yazarak ve duyurarak üzerime düşen sorumluluğu yaptım. Gerisi duyanlarda.