#1
|
|||
|
|||
Insan doğuştan dindardır
İNSAN DOĞUŞTAN DİNDARDIR
Din, insana sadece birlik, beraberlik, kardeşlik, vatan sevgisi, bayrak sevgisi,devlete bağlılık gibi hakikaten cemiyet hayatının muhtaç olduğu şeyleri vermeklekalmaz; ayrıca ferdî hayatın da vazgeçilmesi mümkün olmayan fıtrî bir ihtiyacını karşılar. Bugün bir kısım sosyologların ve psikologların tahlili şunu ortaya koymuştur:Nasıl ki insan acıkır, yemek yer; acıkmak fıtrî bir haldir. Soğuğa karşı elbisegiyer. Çoğalma ihtiyacına sahiptir. Aynen bunun gibi insanın vazgeçmesi mümkünolmayan ihtiyaçlarından birisi de dindir. İnsan fıtraten dindardır. Ben bu fıtrî dindarlığı ifâde etmek için dindar değil,dincil kelimesini kullanmak istiyorum. Çünkü kendisini dinden uzak hissedeninsanlar var. Dindar dediğimiz zaman belli bir dine intisap etmiş, samimiyetleyaşayan insanı anlarız. Dilimizde, dindarın mânâsı budur. Dindar insan, inancınıngereğini yerine getiren kimsedir. Dincil deyince kasdettiğimiz durum başka bir şeydir, fıtrî dindarlıktır. Örfî mânâda kendisini dindar bilmeyen, bütün semavîdinlere düşman olabilir, ama biz diyoruz ki böyle bir kimse bile her şeye rağmendincildir, fıtrî dindarlıktan kendini kurtaramamıştır. İşte bu durumu ifade edebilmek için yeni bir kelime bulma ihtiyacı hissettim.Bu mefhumu "dincil" kelimesiyle ifade etmeyi uygun buluyorum. Gerçekteninsan dincil bir mahlûktur. Dindar olmanın dışına çıkamıyor. Şöyle ki, zamanımızda yapılan bir kısım tahliller sonunda dindarlığın veya dinlerinbirkaç temel esasa dayandırıldığını görüyoruz. Meselâ, "mukaddes"duygusu vardır. Belli günler, belli saatler mukaddestir, bunun dışına çıklamaz.Belli mekânlar mukaddestir. Mekân biteviye aynı değerde değildir. Mekânı bölüyor,zamanı bölüyor, eşyayı bölüyoruz; birini diğerinden, bir kısmını diğer kısmındandeğer yönüyle ayırıyoruz, yani, kudsiyet izâfe ediyor, ayrı bir değer veriyoruz. Şahıslar veya eşya.. Hepsi aynı değerde değildir. Şu halde dinin temeli, birnevi "mukaddes" ruhuna dayanıyor. Dinlerin böylesi bir tahliline "strüktüreltahlil" denmektedir. Strüktüralizm, her sahada hâdiseleri temel yapılarınagöre tahlil etmek demektir. Şimdi bu açıdan dinden uzak bir insanı, ruhî ve şahsî hayatı bakımından tahliledelim. Onun ruhî hayatının dindar bir insanın hayatından farksız olduğunu göreceğiz. Şöyle ki, ben bir Müslüman olarak câmileri, Kâbe'yi veya Mekke'yi mukaddes kabulediyorum. Yani, dindar bir kimse olarak bende bâzı mekânı diğer bâzısından ayırmaduyğusu var. Ama diyorum ki bu duygu kimde yok? En dinsiz bilinen insanda bile, mukaddes mekân duygusu vardır. Ama onun açısındandoğduğu yer mukaddestir, sevdiği insanın yaşadığı veya öldüğü yer mukaddestir.Yani, onun hayatında da, dindar kimsede olduğu gibi, muhakkak mukaddes mekânduygusu vardır. Meselâ, bu zamanın insanları "Anneler Günü" diyor. O günü mukaddestanıyor. "Babalar Günü", "yaş günü", "doğum günü"diyor ve bunların hepsini mukaddes sayıyor. Mutlaka zamanın bir bölümüne kudsiyetizafe ediyor. İlk insanlara âit efsanelerde de bu var. Efsanelerde, belli şeylerin yaratıldığı, vukua geldiği kabul edilen günler vardır ve bu günler mukaddes addedilerek çeşitlitarzlarda merasimlerle kutlanır. Söz gelimi efsane kahramanlarının doğum günleri,yaratılışın vukua geldiği gün, vs. mukaddes kabul edilir. Bu açıdan hareketederek dinleri tahlil ettiğimiz zaman bütün dinlerde müşterek prensipler buluyorve dindar, lâik, dinsiz her çeşit insanın yaşayışında dinî tezahürler görüyoruz.En dinsiz insan bile, fıtrî dincilliğin gerektirdiği dinî tezahürlerin dışındakalamıyor. Bunun ispatını şöyle bir sualle yapabiliriz: Dîni afyon telâkki edecek kadardinsizliği meslek edinmiş bir komünist, Karl Marks'ın mezarını ziyaret etmiyormu, doğum yılını kutlamıyor mu, onun putu önünde bir takım merasimler icra etmiyormu, onun Das Capitale adlı kitabını her kitabın üstünde tutmuyor mu? Demek ki, bizi yaratan Cenâb-ı Hak, bizi dine muhtaç yaratmış ve fıtratımızauygun bir din sistemi vermiştir. Hiç kimse bu fıtrî muhtaçlıktan hariç değildir.Öyleyse zamanı kudsîleştirmek, mekânı kudsîleştirmek fıtrî meyli ile lâik veyadine inanmadığını söyleyen ve inanmayan insanlar da, gerek zaman, gerek mekânve gerekse eşyaya kudsiyet izâfe edecektir. Hamidullah Hoca anlatmıştı. Bir Rus kızı Müslüman olmuş, Paris'e gelmiş. Hoca:"Nasıl müslüman oldun?" diye sormuş. Kız cevaben, Moskova'da bir merasimesnasında meydanda bulunduğunu, polisin, duruşunu beğenmeyerek müdahale ettiğini,"saygılı duracaksın" dediğini, kendisinin de, "Saygı bir mânevîdeğer oluyor. Var mı bizde, komünizmde bu?" dediğini ifade ediyor. Bunun üzerine polis iki tane jop indiriyor. Kız, bu jopun üzerine düşünüyorve Fransa'ya kaçıyor, daha sonra orada Müslüman oluyor. Netice olarak diyebiliriz ki: Din, hakikaten yaradılıştan getirdiğimiz bir ihtiyacınkarşılanmasıdır. (Prof. Dr. İbrahim Cânan) |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Doğuştan sağır olan biri hangi dilde düşünür? | Hal | Derin Konular & Beyin Fırtınası | 21 | 14.10.22 12:09 |
Doğuştan gelme bir yetenek olarak cinleri görebiliyordum Cin ilmi (Önemli) | grkngrss0 | Sorularınız | 9 | 16.03.22 03:21 |
Doğuştan musallatlı kişi | Melinoe4 | Sorularınız | 4 | 08.12.21 03:52 |
Cinlerin insan öldure bilmesi ve insan ve cinler evlenebilirmi | La Tahzen12 | Sorularınız | 8 | 11.05.21 22:54 |
Doğuştan Kalça Çıkığı | Tuana | Sağlık | 1 | 06.05.17 09:13 |