İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, Mektûbât'ta 209. Mektup'ta anlattığına göre, Hz. Îsâ aleyhisselâm, Peygamber Efendimizin âhiret âlemine göçünden bin sene sonra gelecektir.

O, adı geçen mektupta şöyle demektedir "Îsâ aleyhisselâm da bin sene sonra gökten inecektir"

Ancak, burada Îsâ'nın aleyhisselâm tamı tamına bin sene sonra gökten ineceğini kastettiğini zannetmiyorum. Bu sözden bence anlaşılması gereken doğru mânâ şu olmalı: "Efendimizin aleyhissalâtu vesselâm vefâtı üzerinden bin sene geçmeden, Hazret-i Îsâ Efendimiz gökten inmeyecektir" Ama bin sene geçtikten sonra belki birkaç yüz daha geçer, ama toplamda iki bin sene geçmez. Eğer öyle olsaydı, "bin sene" demez ve alt sınırı "iki bin sene" olarak haber verirdi.


İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin takvim bilgisi verdiğinde Hicrî Ay takvimini kastettiğinden şüphem yok. Bu durumda hesaplamayı Ay takvimine göre yapmalıyız. Mîlâdî 1591 senesi Âhir Zaman'ın başlangıcı oluyor. Zîrâ o sene Efendimizin vefâtı üzerinden bin sene geçmişti.


Peygamber Efendimiz âhir zaman alâmetleri ile ilgili bir hadîsinde buyuruyor ki "Kişinin kamçısı veya ayakkabı bağı sâhibiyle konuşur"

Modern asırlarda mikrofon îcad edildi. İnsanlar konuşma yaptıklarında, ses kaydettiklerinde, şarkı söylediklerinde hep mikrofona konuşuyorlar. Kablolu bir mikrofon gerçekten de kamçıya benzemektedir. Dolayısıyla, insan kamçısına konuşmaktadır.


Öncelikle gelecekten haber verme mevzuunda Peygamber Efendimiz insanların anlayış seviyelerine göre konuşmuş ve o dönemdeki insanların teknolojik ilmi ile anlayamayacağı haberler vermemiş, ayrıca sembolik ifâdeleri teklif sırrını ortadan kaldırmamak için yapmıştır. Zîrâ eğer Efendimiz gelecekten tıpkısı şeklinde bahsetseydi, o olaylar gerçekleştiği zaman, olayların gerçekleştiği dönemdeki insanlar imâna gelmekten kurtulamazdı. Bu durumda da önceki dönemlerde yaşayan inkârcılar Mahşer'de Allâh-u Teâlâ'ya îtiraz edip şöyle derdi, "Sen onlara bize vermediğin seviyede karşı konulmaz kanıtlar getirdin, îman etmekten başka seçenekleri kalmadı, bu da bize adâletsizliktir". Bu yüzden Peygamber Efendimiz, gelecekten haber verirken, kinâyeli mecazlı haberler verdi. Böylece teklif sırrı hiçbir zaman ortadan kalkmamaktadır.

Evliyalar Sultanı Pirimiz Gavsülazâm Hazretleri (ksa) buyuruyor ki :

Bu zaman âhir zamandır. Nifak çarşısı açılmıştır. Yalan çarşısı açılmıştır. Münafık, yalancı, deccal kişilerle oturmayınız. Yazık sana ki, nefsin münafıktır, yalancıdır, kâfirdir, fâcirdir, müşriktir. Böyle olduğu halde sen onunla nasıl oturuyorsun? Ona muhalefet et, asla muvafakat etme. Onu bağla, asla salıverme. Onu hapset, zindana at. Kendisine ancak zaruri olan haklarını ver. Fazla verme. Onu müşahedelerle kâhret, itaat altına al!

Rabbim yolundan ayırmasın Allah yardımcımız olsun.

Hz. İsâ âhir zaman alâmetlerinden birisi olduğu için onun geleceği dönemin başlangıcı da âhir zamanın başlaması için en alt sınır olmaktadır. Bu da Peygamber Efendimiz'in âhirete irtihâlinden îtibâren 1000 sene geçmesidir (Mîlâdî 1591).


Osmanlı İmparatorluğu, savaşlarda Batı'ya yenilmeye başlayınca Batı'nın gücüne erişebilmek için inkılaplar yapmaya başladı. Teknolojik gelişmeler, gelenekçilerin direnişine takılınca Osmanlı teknikte ilerleyemedi. Bunun üzerine Batı'ya karşı ekonomik üstünlüğünü de kaybetti. Osmanlı'da ilerlemenin Batılılara kültürel olarak benzemekle gerçekleşeceğini savunan insanlar türemeye başladı. Bu hareket doruğuna Mustafa Kemal Atatürk ile ulaştı. İnkılapların amacı yazı sisteminde, takvimde, saatte, kıyâfette Avrupalılaşmaktı. Böylece ilerlemenin önündeki engellerin kalkacağını vaad etti, Mustafa Kemal ve yoldaşları.. Bunun benzerleri, Arap ülkelerinde yaşandı. Fransız ve İngiliz egemenliğinin etkisiyle Arap ülkeleri kültürel olarak Batılılaştılar ve böylece bir âhir zaman alâmeti daha gerçekleşmiş oldu.

Eskiden fâizcilik ekonomik yapının kemikleşmiş bir unsuru değildi. 1300lerden îtibâren İtalya'da modern bankacılığın ilk örnekleri ortaya çıktı ve günümüzde bütün dünyâya yayıldı. Bankacılık, fâizciliğin temelini oluşturdu. Günümüzde fâiz kurumu birçok Müslüman toplumu da istilâ etti.

Örneğin modern Türkiye'de tahvil devlet için ekmek su gibi günlük hayâtın bir parçasıdır. Fâizsiz bir ekonomik yapının kurulması artık ekonomistlerin umrunda bile değildir.

Akbank, Garanti gibi İslâm zerre kadar umrunda olmayan bankalar için fâizsiz bir kredi sistemi söz konusu bile olamaz. Onlar sâdece kredideki fâiz oranlarının ne kadar olması gerektiği üzerine kafa yorarlar. Onlar için önemli olan Allâh'ın yasakları değil, hangi fâiz oranıyla en kârlı durumda olacaklarıdır.

güzel bir paylaşim ellerine sağlık kardeşim

Ricâ ederim Enes.. İyi bir dizi oluşturmaya çalışıyorum.. İleride öteki küçük alâmetleri de eklemeye devâm edeceğim inşallah.. Okuyuculara faydalı olması dileğiyle..

ikindi ve yatsı namazının sünnetini kılmamayı adet haline getirmişsen,
Sürekli kaçıncı rekatta olduğunu, hatta hangi vakte niyet ettiğini unutup duruyorsan, selam verir vermez seccadeden kaçarcasına kalkıyorsan,

Tesbihat yapmıyor, dua da etmiyorsan,
tuvalette geçirdiğin süre namazda geçen süreden fazlaysa,
En büyük mutluluğun sevdiğin yemekleri yemekse,

Her sabah işe gitmek için kalkınca sabah namazını kılıyor ama haftasonu olunca sabah namazına hiç uyanamıyorsan,
Namazdan kurtaran günlere erişince derin bir oh! çekiyorsan,

Kuran okumayı bildiğin halde en son ramazan ayında bir cüz okumuşsan, kuran gerçekten rafta tozlanmışsa,
Hatim için sana verilen ama okumadığın bir sürü cüz varsa,

Saçım bozulur diye takke kullanmaktan geri duruyorsan,
Namazlar hep son yarım saate kalıyorsa,
Camiye cumadan cumaya gidiyorsan,
Bir fakire en son ne zaman yardım ettiğini hatırlamıyorsan,

Kurbanı bile kredi kartıyla alıp onun da asgarisini ödeyip mundar ettiysen,

Başörtün küçücük olduğu için sürekli boynun falan görünüyorsa,
Boyun uzun görünsün diye, başörtünü hep deve hörgücü gibi yapıyorsan, uzaylı canavar Alien gibi oluyorsan,
Hele üzerine bir de sigara yakıyor, dumanı içine çekiyorsan araba kullanırken,

Bilgisayar oyununda bonus toplayan karakterler gibi yolda gördüğün her kadına dönüp dönüp bakıyorsan, hiç boş geçmiyorsan.

Sıktığın parfümün kokusu son 20 metredeki her erkeğin burnundaysa.
Sürekli küçük! yalanlar söylüyor, sürekli gıybet ediyorsan,
Küstüğün ve nefret ettiğin bir sürü insan varsa,

Bir de bu haline bahaneler üretiyorsan, bil ki sana ahirzaman hastalığı bulaşmış demektir.
Ahirzamanda olmanın savruluşudur bu yoldan çıkışlar, bu hastalıklı haller.

İstikamette yürüyemiyor oluşumuzun sebepleriyle, kendimizle yüzleşmek tek çare.

Devamını bekliyorum gerçekten güzel bir çalışma olmuş @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

20. yüzyılda Peygamber Efendimizin bu haberi insanı hayrette bırakacak seviyede gerçekleşti. Dikkat edilirse, gökdelen inşa eden şirketler hep önceki inşaatçılardan daha yüksek binâ yapmaya çalışmaktadır, eğer serveti buna elveriyorsa. Hiç şüphesiz yine..

Sadaka Ya Râsûlallah! (Hiç şüphesiz doğru söyledin ey Allâh'ın Resûlü)

İnsanların soyağaçlarını bilmek zor olduğu için, günümüz dünyâsındaki gökdelen sâhibi şirketlerin yöneticilerinin geçmişte çobanların, malsız mülksüz köylü insanların soyunda gelmiş olmalarını imkânsız görmemek gerekir. Peygamber Efendimizin haber verdiği bunca haber gerçekleşmişken, inkârcılar nasıl olur da ona îmân etmezler hayret etmemek imkânsız.