#1
|
|||
|
|||
Gadr ve Vefasızlık !
İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kıyamet günü, Allah öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: "Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır" denilir." [Buhârî, Edeb, 99, Cizye 22, Hiyel 9, Fiten 21; Müslim, Cihâd 10, (1735); Ebû Dâvud; Cihâd 162, (2756); Tirmizî, Siyer 28, (1581).] Müslim'in el-Hudrî'den nakline göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demiştir:" Her zalimin arkasında bir bayrağı vardır, zulmü ölçüsünde bu bayrak yükseltilir. Haberiniz olsun, âmme hizmetlerini üzerine alandan daha büyük vefasız yoktur." [Müslim, Cihad 15, (1738).] AÇIKLAMA: 1- Gadr, vefasızlık demektir. Yani bir şeyi yapmaya söz verdiği halde sözünde durmamak. Vefasıza gadir denir. 2- Dinimiz verilen sözün tutulmasını emreder ve bu hususa ehemmiyet verir. Vefasızlık şiddetle yasaklanmış ve haram ilan edilmiştir. Ahde vefa, Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah'ın vasıflarından biri" olarak zikredilmiş (Tevbe, 111), mü'minlerin de bu vasıta muttasıf olmaları taleb edilmiştir (Bakara 177). Ahde vefayı emreden birçok ayetten sadece bir tanesini kaydediyoruz: "Ahdi de yerne getirin. Muhakkak ki ahidden dolayı mes'uliyet vardır" (İsra, 34). Sadedinde olduğumuz İbnu Ömer (radıyallahu anh) hadisi, ahdini tutmayan vefasızların kıyamet günü arkalarına dikilecek bir bayrakla teşhir edileceklerini belirtiyor. Bayrak vefasızlığın ölçüsü nisbetinde yüksek tutulackatır. İbnu Ebî Cemre "gadr" kelimesinin mutlak gelmesine bakarak, "büyük" veya "küçük" her çeşit vefasızlığa şâmil olduğunu söyler ve hadisin, herhangi bir günah işleyen kimsenin dahi, Cenab-ı Hak teşhir edilmesini dilediği takdirde, onu gösterecek bir alemeti bulunacağını ifade ettiğini söyler. Bu hususu şu âyet te'yid eder: "Günahkârlar simalarıyla tanınacaklar" (Rahmân, 41). İbnu Ebî Cemre devamla der ki: "Hadisin zahiri her bir vefasızlık çin bir bayrağın bulunacağını ifade eder. Böylece anlaşılır ki, tek bir şahıs için vefasızlıkları adedince, birçok bayrak olacaktır." Bu ifadenin şümûlünü anlayabilmemiz için, her bir günahın Allah'a karşı işlenen bir gadr, bir vefasızlık olduğunu hatırlamalıyız. Çünkü her bir günah, Allah'a olan kulluk misakımızın bozulması, bezm-i elestteki ahdimize vefasızlık ifade eder. Şu halde Allah'a karşı ahdimizi tutmayı (yani gadr'e düşmemeyi) emreden ayet-i kerîme (Bakara, 27) bizi günaha karşı uyarmaktadır. İbnu Ebî Cemre devamla der ki: "Bayrak dikilmesindeki hikmet, cezanın, çoğunlukla günahın zıddı ile vaki olmasındandır. Nitekim gadr (günah) gizli işlenir. Öyleyse bunun cezasının açık şekilde verilmesi pek münasip düşer. Arap örfünde bir şeyin teşhirinde en iyi vasıta bayrak dikilmesidir." 3- Hadis, bir başka meseleye de parmak basar: "Kıyamet günü insanlar babalarına nisbetle çağrılacaklardır. Bu hükmüyle hadis, insanların Kıyamette annelerine nisbetle çağrılacağnı bildiren hadise muhalefet etmektedir. İbnu Hacer o hadisin Taberânî'de İbnu Abbâstan rivayet edildiğini, senedce çok zayıf olduğunu söyler. İbnu Battâl, "babalara nisbet edilerek çağırılma tarifte daha açık ve başkalarından tefrikde daha mükemmeldir" der. İbnu Hacer, İbnu Battâl'ın bu yorumunu şöyle açıklar: "Bu söz, "babalar (=âbâ)" kelimesini nefsü'l-emire değil, dünyada adamın nisbet edildiği şahsa hamletmeyi gerekli kılar. Esas alınan yorum da budur." 4- Hadiste, zahire göre hükmetmenin caiz olduğu da anlaşılmaktadır. 5- İkinci hadiste, amme hizmetinde bulunan devlet reisi, vali, kaymakam gibi yetkililerin verdikleri sözü tutmamalarının daha büyük bir cürüm olduğu ifade edilmektedir. Çünkü insanlar ahidlerini yerine getirmemek suretiyle güvensizlik hasıl ederlerse beşeri hayatta ilerleme olmaz. Pek çok işin yürümesi, karşılıklı güvenle olur. Bu kalkarsa her şey muallakta kalır. Hele memurlar vefasızlıkları sebebiyle güvensizlik verecek olurlarsa, amme hizmetleri fevkalade aksar, milletin devlete itimadı kalmaz. Kadı İyaz, hadisten iki çeşit vefasızlık anlar: Birincisi yukarıda temas ettiğimiz devlet adamının millete karşı gadri, ikincisi de milletin devlet adamına karşı gadridir. Yani millet de hükümdarına karşı vefasızlık yapabilir. Bu, çeşitli itaatsizlik, isyan, vergi kaçakçılığı, fitnecilik, vatandaşlık vazifelerinde ihmal gibi değişik menfi davranışlarla kendini gösterir. Şu halde, hadiste gelen tehdide bu hallere düşen herkes muhatap olabilecektir. Kutup -i Sitte
__________________
Allah Var ! Allah Yar! |
#2
|
|||
|
|||
Sayın @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Allah-u Zülcelal razı olsun.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan, Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren.. |
#3
|
|||
|
|||
Paylasim icin teşekkürler
. |
#4
|
|||
|
|||
Sayın @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], Allah-u Zülcelal razı olsun.
|
#5
|
|||
|
|||
Dünyada cezası hemen verilen günahlar
Allah (c.c.), Hak ve Hukuk, İbadet ve Kulluk Abdi Bey: “Af, ceza ve zulüm arasındaki farklar nelerdir? Dünyada cezası verilen günahlar nelerdir?” CEZA, AF VE ZULÜM ARASINDAKİ FARKLAR Davranışlarımızın karşılığına, bedeline, müeyyidesine ceza diyoruz. Cezayı kaldırmak aftır. Cezayı hak ettiği şekilde vermek adalettir. Cezayı yapılan davranışın hak etmediği şekilde şiddetlendirmek ve arttırmak zulümdür. Kur’ân şüphesiz affı ve bağışlamayı tavsiye ediyor. Kur’ân’a göre öncelikle birbirimizi bağışlamalıyız. Fazilet budur. Eğer bağışlayamayacak isek, Kur’ân’ın ceza ölçüsü çerçevesinde ceza isteme hakkımız vardır. Bu oranı aşamayız. Aşarsak ceza vermiş olmayız, zulüm yapmış oluruz. Kur’ân ceza ölçüsünü, “cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş, yaraya yara”1 tarzında formüle etmiştir. Adalet budur. Cehennem hiçbir şekilde, hiçbir kimse için zulüm değil; amelin tam karşılığı ve tam (bire bir) cezasıdır. Cennet ise, günahlarımıza karşılık bizi cezadan koruyan, günahlarımızı affeden ve bizi bağışlayan Yüce Allah’ın lütfu ve fazlı ile girmemizi kolaylaştırdığı lütuf ve mükâfat yurdudur. KUR’ÂN’DA CEZA Bu İlâhî ceza usûlü sosyal ilişkilerimizde de hâkim olmalıdır. Yani, bir tokada karşılık vermeyip affetmek fazilettir; bir tokada karşılık, bir tokat vurmak cezadır, iki tokat vurmak ise zulümdür. “Bana vurmasaydı. Benim onurumla oynadı. Şuna bir vurayım, başını gözünü dağıtayım” deyip ona onun vurduğundan daha şiddetli vurmak zulümdür. Ne esef vericidir ki, beşerî ilişkilerimizde zulmü çokça işlediğimizi çok zaman fark etmiyoruz bile. Bize yapılan bir haksızlığa karşılık, “Hakkımızı alıyoruz” diye haddi aştığımız çok vaki oluyor. Bu haksızlık ve zulümler, eğer helâlleşmez isek, mahşer gününde karşımıza çıkacaktır. Ahkemü’l-Hâkimîn olan Cenâb-ı Allah, o gün aramızda, Kur’ân’da bildirdiği “ceza usûlü” ile hüküm verecektir. Yani bire bir! Biz kimin ne kadar hakkını gasp etmişsek, almışsak veya yemişsek, işte aynen o hak kadar ceza göreceğiz. Veya o cezanın ağırlığı nispetinde sevabımızdan alınıp ona verilecek. Eğer sevabımız yoksa o cezanın ağırlığı nispetinde onun günahından alınıp bize yüklenecek. CEZA AMEL CİNSİNDENDİR Birer hayat tecrübesinden alınan “Eden bulur”, “Ne ekersen onu biçersin”, “Gülme komşuna, gelir başına”, “Ceza amel cinsinden gelir” tarzındaki ceza kaidelerini çok zaman kendi yaşadığımız bir veya birden fazla olayla da tasdik etmişizdir. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdu ki: “Şu beş şeyin cezası dünyada hemen verilir: 1- Zulmetmek, 2- Hainlik etmek, 3- Anne babaya eziyet etmek, 4- Akrabalarla ilişkiyi kesmek, 5- Yapılan iyiliği görmemek.”2 Allah’ın adaletinin hayatımızda ne kadar hâkim olduğunu görmek için, olaylara azıcık dikkatle ve ibretle bakmak yeterli olacaktır. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu hadisin üçüncü maddesini, “Sen vâlideynine (anne ve babana) hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir”3 sözüyle izah eder. Dipnotlar: 1- Mâide Sûresi: 45. 2- Câmiü’s-Sağîr, 3/960. 3- Mektûbât, s. 252.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.” |
#6
|
|||
|
|||
allah razı olsun çok dogru
|
|
|