#1
|
|||
|
|||
Nefs olmasaydı ne olurdu?
Yüce Allah insanı yaratırken her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve planlamıştır. Yani bizim dünyada olmamızın bir gayesi vardır. Eğer ki nefsimiz olmasaydı o zaman bize insan rütbesi yakıştırılmaz ve melek olurduk. Ancak burada insanın meleklerden de üstün varlıklar olduğunu bilmesi önemlidir. Öyle ki bunu şuradan biliyoruz yüce Allah insanı yarattıktan sonra tüm meleklerini toplamış ve ona secde etmesini istemiştir. İnsana bu secdeyi yapmayan kıskanç ve de kibir göstermiş olan şeytandır. Şeytan işte bu nedenle Allah’ ın huzurundan kovulmuştur. Mademki biz insan olarak böyle kutsal bir makama yükseltilmişiz o zaman bunun da mutlaka bir bedeli olmak durumundadır. İnsanın dünyaya gönderilmesinin bedeli de budur. Burada bazı insanlar vardır ki bu bedeli ödeyebilmek için elinden geleni yapmaya çalışır ancak bazı insanlarda bu bedelden habersiz yaşar. Bu bedelin en ağır yükü ise Nefs’ tir. Nefsini kontrol altına alamayan bir insanın yapamayacağı şey yoktur ve bu durumda da imtihanı kaybetmiş olacaktır.
NEFSİ TEMİZLEMENİN YOLU NEDİR? Allah insana bir takım özellikler vermiştir. Bunlar olumsuz olduğu kadar olumlu özelliklerdir de. Yani bir insan iyi ve kötüyü rahatlıkla ayırt edebilir. Nefsini kötülüklerden uzaklaştırmayan kişi aynı zamanda Allah’tan da uzaklaşacağı gibi bu ne büyük bir felakettir. Ancak nefsini iyiliğe güzelliğe yaklaştıranlarında hem bu dünyada hem de öteki dünyada mükâfatı büyük olacaktır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#2
|
||||
|
||||
Avamın bineği eşşek inatçıdır.
Velilerin bineği At ritmik ve ahenkli, marifetlidir. Hz Muhammed Mustafa efendimizin bineği ise Burak isminde, uyluğunda iki kanadı olan, parıldayan,hızı şimşek gibi olan bir vasıtadır. Bizim binek eşşek(nefs) diyoruz, fakat, omu bizi taşıyor, yoksa bizmi onu sırtlanıyoruz burası bir muamma, bu binek sıkıştığında,enerjiyi taşıyamadığında cinselliği kurtuluş biliyor, inatçılık gibi bir çok kötü hasletleri vardır,bu nefse çüşşş diyebilmek için ciddi bir irade gerek, aksi halde bu mahlukla baş etmek zor bir mesele. Bu eşşeğin batınında(bilinç altında) bir veri deposu vardırki, buradaki açlığı, bu noktadaki ızdıraplarını gidermek çok daha fecaat,Allah nefslerimizi ıslah etsin, onu ehlileştirmeyi(levm etmeyi),Hz Yusuf’un ahlakından bir nebze olsun tattırmayı nasip etsin.
__________________
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi, taşınacak suyu göster, kırılacak odunu, kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde.. bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde? |
#3
|
|||
|
|||
NEFS NEDİR, NİÇİN VERİLMİŞTİR?
Nefs; içimizdeki bütün kötü isteklerdir, süflî arzulara duyulan meyildir. İnsanı Allah’tan uzaklaştıran bütün şeytânî hisler, nefsten ibârettir. Dünya, yaratıldığı günden beri kulların kulluk değerinin tespit edildiği bir imtihan dershânesidir. Bu sebeple insanoğlu hem kötülüklerle donatılmıştır hem de iyiliklerle… Yine bu sebepledir ki nefsi tezkiye ve kalbi tasfiye, yâni tasavvufî eğitim şarttır. NEFS OLMASAYDI NE OLURDU? Nefs olmasaydı insan rütbesinde değil, melek olurduk. Oysa kâmil bir insanın rütbe ve değeri, meleklerden üstündür. Öyle ki Allah, insanı yarattığında bütün melekleri toplamış ve insana secde etmelerini emretmiştir. Kıskançlık ve kibir göstererek bu emri yerine getirmeyen şeytanı da huzurundan kovmuştur. Böyle yüce bir makâmın, yani insanlık şerefinin elbette ki büyük bir bedeli olmalıdır. Nitekim insanoğlu, işte bu bedeli ödemek ve özündeki bu cevheri parıldatmak için bu dünyaya gönderilmiştir. Tabiî kimi gayret içinde oluyor, kimi de olmuyor. İşte bunun en güzel şekilde tespiti için Cenâb-ı Hak bu dünyayı bir imtihan âlemi yapmıştır. Buyurmuştur ki: «O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır…» (el-Mülk, 2) Nasıl ki altınla uğraşan erbap kimsenin mahâreti, yığın yığın onca topraktan bir gram altın üretmekte ise insanın mahâret ve değeri de nefsin çamurlarını takvâ ateşiyle temizleye temizleye gönlü pırıl pırıl hâle getirebilmesindedir. Bir başka ifâdeyle, hiçbir şey yapmadan varlıklar değerli olmaz. Bal yapmasaydı, arılara kim değer verirdi? İnsan da kulluk yolunda binbir imtihandan başarılı bir şekilde geçmeli ve Hakk’a aşk ile ibâdet hâlinde olmalı ki, bir değer ifâde etsin. NEFSİ TEMİZLEMENİN YOLU NEDİR? Nitekim insana, Cenâb-ı Hak müsbet ve menfî/olumlu ve olumsuz, iyi ve kötü, yaklaştırıcı ve uzaklaştırıcı birçok özellikleri bunun için vermiştir. Ve buyurmuştur ki: «Nefsini (fücurdan/kötü olan ve Allah’tan uzaklaştıran her şeyden) tezkiye eden/temizleyen mutlaka kurtuluşa erer.» Nefisler ancak fücûrun zıddı olan takvâ ve ihlâs ile temizlenir. Takvâ, her şeyden önce nefsânî arzuları köreltmektir. Fıtrattaki Allâh’ın vermiş olduğu istîdat ve güzellikleri inkişâf ettirip Allâh’a güzel bir kul olabilmektir. Yâni takvâ, Kur’ân ve Sünnet’i hayatın her safhasına aksettirmek ve böylece Cenâb-ı Hak’la huzur bulabilmektir… İnsan düşünmeli: Varlık nedir? Sahibi kimdir? Ben kimim? Bu âlemde vazifem nedir? Niçin hayattayız, ölüm niye var? Bu gibi esaslı sorulara tatminkâr cevaplar aramak, tabiî bir ihtiyaçtır. İslâm dîni, bu mühim soruların cevabını vermiş; Peygamber Efendimiz’in 23 senelik peygamberlik hayatı bu cevapların net ve muhteşem bir örneği olmuştur. Peygamber Efendimiz, her meçhûlü aydınlatan ilâhî bir nur ve sonsuz saâdete nâil eyleyen bir hidâyet rehberi olmuştur. CEHENNEMDEN KURTULMAK İÇİN NE YAPMALI? Kur’ân, birtakım yasaklar bildirir. Bu yasaklara aldırmayanlar cennete giremezler. Çünkü günah kirleriyle perişan olmuşlardır. Dolayısıyla ölmeden evvel temizlenmek îcâb eder. Diğer taraftan her günah, rûha saçılan bir zehir gibidir. Ancak güzel ameller, cehennemden kurtulmaya vesîledir. Maddî ve nefsânî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır; yemek, içmek ve korunma ihtiyacımız gibi… Bu hususta onlardan farkımız pek azdır. Bizi hayvanlardan ayıran, bizi insanlığımız ve vicdânımızla baş başa bırakan asıl nîmetler, rûhânî nîmetlerdir. Bize bu rûhânî nîmetleri idrâk ettirecek olan da, ancak dînin sesidir. İnsan, bu dünyaya geldiğinde âdeta boş bir kaset gibidir. Üzerine ne doldurursa ona göre bir hayat sürer. Kıyâmet günü «İkra’ Kitâbeke: Kitâbını oku!..» emriyle o kaset önüne açılacak ve insana hayat senaryosu seyrettirilecek!.. Bu itibarla dünya ve ahret saâdetini kazanma gayreti içinde olan her insan, gönlünü Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyeti ile doldurmaya mecburdur. Çünkü gönül, Kur’ân ile yoğrulduğu nisbette «ahsen-i takvîm»e, yani en güzel yaratılış sırrına nâil olur. Kur’ân’ın sonsuz hikmetlerinden, ancak canlı bir Kur’ân olarak yaşarsa nasip almaya başlar. İnsan, bu sâyede fıtratındaki menfîlikleri köreltir. Rabbinin lutfettiği meziyetleri inkişâf ettirerek fazîletler ve güzellikler menbaı hâline gelir. KALBİN TEDAVİSİ Ancak unutmamalı ki insan kelimesi, ünsiyet ve nisyan kelimeleriyle alâkalıdır. Bir kalp, hayır veya şer, ne ile ünsiyet ederse, onun istikâmetine girer. Bunun için, ömrümüz boyunca kalbimizi bilhassa nisyandan, yani Allâh’ı ve kendimizi unutmaktan korumamız zarûrîdir. Zîra nisyan; nefse mağlûbiyettir, kulun kulluğunu unutmasıdır. Cenâb-ı Hak buyurur: «(Rasûlüm!) Nefsânî arzularını kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Ona Sen mi vekil olacaksın?» (el-Furkan, 43) Kalpteki menfî hasletler, insanın Kur’ân ile doğru buluşmasına mânî olur. Hattâ Kur’ân’ın rahmeti, şifâsı ve hidâyeti ile buluşamayanlar tam aksine murdarlığa dûçâr olurlar. İnsanın bu menfî hâle düşmesine sebep, ten esareti altında yaşamasıdır. Çünkü insan, bedeni itibâriyle türâbîdir, yani topraktan gelmiştir ve toprak terkibinden çıkanlarla gıdalanır. Böyle olunca gaflete dûçâr oldukça nefsâniyete temâyül eder. Nihayet rûhun bedeni terk etmesiyle de toprağa döner. Ancak insan, rûhu itibariyle de Allâh’a mensuptur. Dolayısıyla kulluğunu unutan, yani nisyana düşen her kalbin tedâvîsi, rûhun mensûb olduğu Rabbini çokça zikretmektir. Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle îkaz buyurur: «Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.» (el-Haşr, 19) Bu ilâhî îkazın ehemmiyetini çok iyi idrak etmemiz lâzımdır. Çünkü bir insanda nefsânî arzular gâlip gelince, kul Allah’tan uzaklaşmakta, rûhânî duygular gâlip gelince de Allâh’a yaklaşmaktadır. Bu itibarla Cenâb-ı Hakk’ın bütün nîmetleri, iki ağızlı bir bıçak gibidir. Allâh’ı unutup da ilâhî ikramları nefsinde zehre dönüştürenleri perîşan eder. Ancak Cenâb-ı Hakk’ı dâimâ şükürle yâd edip de ilâhî lutufları gönlünde şifa ve berekete dönüştürenleri iki cihan saâdetine nâil eder. Dolayısıyla bu âlemde bize emanet ne varsa hiçbirini nefsimize mâl etmemeli ve hepsini sadece birer vasıta ve imtihan olarak görmeliyiz. BU CİHAN NİÇİN YARATILMIŞTIR? Âyet-i kerîmede buyrulur: «Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.» (et-Tekâsür, 8) Şu bir gerçektir ki bu fânî dünya, ebedî âleme giden yolda sadece bir istasyondur. İstasyonda uyumak da perişanlık ve pişmanlıktır. Er ya da geç, ama birgün mutlaka ölüm kapısından geçerek ebediyet yolcusu olacağımız için, mezar ötesi âleme dâir hazırlıkta bulunmak, her akıl, iz’an ve vicdan sahibi için mecbûrî bir ihtiyaçtır. Cihan, Allâh’a kulluk için yaratılmış, ince hakikatler ve lezzetlerle doldurulmuş bir ibâdethâne; bir vicdan ve irfan mektebidir. Balıklar deniz vasatında hayat bulur. Karadakiler de atmosfer vasatında yaşar. İnsan rûhu ise, Kur’ân vasatında saâdete kavuşur. Bunun için lâzım olan en mühim malzeme de muhabbettir. Hakîkî muhabbetin kaynağı, Allah Teâlâ ve Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bu kaynağa kavuşabilmek, katlanılan güçlükler, gösterilen samîmî gayretler ve yapılan fedâkârlıklar nisbetindedir. Allah’tan geldik, O’na döndürüleceğiz. Asıl felâket, dünyada O’ndan uzak kalmaktır. Çünkü bu uzaklık, insanı ebedî mahrûmiyete dûçâr eder. Asıl saâdet de dünyada iken O’na yakınlıktır. Çünkü bu yakınlık, ebedî yakınlığa mazhar eder. KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul . |
#4
|
|||
|
|||
Emeğinize sağlık.
|
#5
|
|||
|
|||
İnsan nur ve şehvetten yaratıldı.
Nur ve şehvete insana secde et dendi. Nur secde etti insanı tanıdı. Şehvet secde etmedi ve tanımadı. O'na ben sadece sana secde ederim dedi. Sonra ikilik oldu. Oysa ki nur da şehvette insandaydı. Şehvet kendini üstün hissetti ve insanın dünyadaki dersi oldu. Dualite ve ikilik burdan çıktı. Aslında insan kendine etti. |
#6
|
|||
|
|||
Nefs ile münazara
Bir yerde şöyle yazıyordu:
Bir gün nefsim aşırı böbürlendi. Ben böyle hizmet ettim, şöyle hizmet ettim, şöyle amel ettim diye bir türlü beni rahat bırakmadı.O zaman nefsime dönüp dedimki:-Tamam, kabul.Madem bu kadar böbürlenme cihetine gittin,hadi gel seni, canlı ve cansız mahlukat ile kıyas ederek seninle münazara yapalım. Senin kıymetin meydana çıksın.Kimlerden kıymetlisin bir bakalım.Sen de rahatla ben de rahatlayayım.Herkes haddini bilsin.Olması gerektiği yerde dursun. Nefs buna razı oldu. Önce kim sormaya başlasın dedim. Nefs, aklın yanı sıra uyanıklık yapıp sen sor dedi. Anlaştık dedim ve sormaya başladım. Dedim ki ey Nefs, en yakın çevrenden başlayalım. Kendini Mürşidinin sofileri ile kıyas edelim.Senin onlardan üstün tarafın var mı? Hizmetin onlardan fazla mı? Virdin onlardan fazla mı? Amelin onlardan fazla mı? Senin gece ibadetin var mı? Teheccüde kalkıyor musun? Gizli sadaka veriyor musun? Bütün bunlar olsa bile amelinin ve hasenatının kabul edildiğine dair elinde bir belge var mı? Düşündü taşındı, kem küm etti ve "hayır bu şartlar altında Sofi kardeşlerimin arasında benden daha aşağı kimse yok" dedi.Peki dedim Nefse.O zaman seni şu an Dünya üstündeki bütün müslümanlar ile kıyas edelim.Senin onlardan daha üstün olduğun bir yönün güzel bir tarafın var mı?Bunu da düşündü ve hayır yok dedi.Demek ki Dünyadaki bütün Müslüman kardeşlerimden de daha aşağıdasın değil mi? Dedim.Nefs kızardı bozardı ama evet dedi.Peki dedim öyleyse devam edelim.Seni bütün dünyadaki insanlar ile (kafiri, mecusisi, ateisti,budisti vs)ile kıyas edelim. Nefs olarak onlardan üstün bir tarafın var mı?Aaa bu kadar da olmaz dedi Nefs.Bu kadarda aşağılanma olmazki.Öyle mi? dedim. Evet öyle dedi.Ona dedimki bir sözcüklük işin var.Son nasıl olacak belli değil.Bilemezsin belki son anda o Müslüman olur Allah korusun sen de onun haline dönersin.Nefs biraz irkildi.Tamam be dedi kabul hakikaten de onlardan da aşağıdanım.Aşağıdanım değil aşağılıksın dedim. Gık bile çıkaramadı. Dur dedim Nefse daha bu başlangıç.Kıyas edeceğimiz çok şey var sırada.Mesela ne var dedi.Ona şöyle dedim.Kendini Adem AS’ dan başlayarak kıyamete kadar gelecek kafir, mümin, (Firavun Nemrut, Karun ve Haman da dahil olmak üzere) gelmiş ve gelecek bütün insanlarla kıyas et bakalım dedim.Baktım artık şevki kırıldı morali bozuldu.Evet dedi sonum belli olmadığı için kendimi onlardan üstün göremem.Onlardan da aşağıdaymışım dedi.Hayır dedim.Sen daha aşağıda değil daha aşağılıksın dedim.Bitti mi dedi Nefs.Biter mi dedim?Daha neredesin bekle hele.Sırada ne var?diye sordu Nefs. Seni bitkilerle kıyas edelim.Güldü.Beni onlarla nasıl kıyas edersin? dedi. Nefse dedim ki :-Ahmak nefs.O gördüğün bitkilerin hangisi bir an olsun Allahtan gafildir.Onlar cansız maddelerden sonra en güzel zikri yapanlardır.Bir an zikirden gafil olsalar ömürleri son bulur. Ya sen? Sen onlar kadar Rabbini zikredebiliyor musun? Baktım boynunu büktü ve hayır dedi ben onlar gibi Rabbimi zikredemiyorum. Demek ki sen onlardan da daha aşağılıkmışsın dedim. Artık Nefsin takati kalmamıştı. Son bir hamle ile yine vücud bulmaya, baş kaldırmaya çalıştı.Hemen dur sırada seni hayvanlarla kıyas edelim.Gık diyemedi Nefs.Ben ise devam ettim.Hiç bir hayvan yoktur ki her gün ona belirlenen miktarda zikir çekmesin.Eşek ile kıyas et kendini.Ya bu kadar da aşağılamak olmaz ki diye itiraz edecek oldu.Cevabı yetiştirdim.Eşek bile 5000 kez vird (Rabbim'izi zikrederken) çekerken sen kaç bin çekiyorsun? Cevap vermedi.Bak dedim bir eşek kadar da olamadın a ahmak Nefs.Bu böbürlenmen niye?Nefs artık bittiğini zannedip kalkmaya çalıştı.Dur dedim sırada cansız varlıklarla kıyas edelim seni.Her cansız varlık bir görev ifa eder sessizce.Ve sürekli zikir halindeler.Bak havaya, onsuz yaşam olmuyor.Suya bak hayat onunla kaim.Toprağa bak ne kadar kirletirsen kirlet hep sana güzellik veriyor.Peki sen ne işe yarıyorsun?Senden nasıl şeyler çıkıyor.Sesi çıkmadı. Dur! Ben sana söyleyeyim dedim. Her gün elinle pisliğine kaç kez dokunuyorsun? Kaç kez dışarıya pislik bırakıyor dünyayı kirletiyorsun. Pislik bir yoldan geldin.Pislik bir yolda tohum oldun.Pislik bir yoldan çıktın.İçinde her zaman pislik taşıyorsun. Söyler misin? Cansız varlıklardan üstünüm diyebilir misin? Hayır dedi. Dur dedim.Seni hayvanların dışkısı ile kıyas edelim.Sen onları sebebsiz mi yaratılmış sanırsın. Görmez misin?Her hayvan dışkısının bile bir vazifesi var.O vazifesini icra ediyor.Ya sen?Sen ne icra edersin? Deyince boynunu büktü ve EVET DEDİ. BEN O HAYVAN PİSLİKLERİNDEN BİLE DAHA AŞAĞILIKMIŞIM DEDİ.Sıra sende dedim Nefse.Soru sor bekliyorum. Şöyle cevap verdi.Ben ne olduğumu öğrendim,dersimi aldım, haddimi bildim.Gerek kalmadı dedi.O zaman ben de dedim ki:-Çık çıkabildiğin kadar semavatı gez, gök tabakalarının arasında dolaş.Yıldızları arasındaki yollar sana mübarek olsun.Sen her zaman böyle ol.Seni başımın üstünde taşırım. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Tayyi Mekan nasıl yapılır, tayyi mekan yapmak için bir çalışma var mıdır? | baran01 | Sorularınız | 35 | 01.08.24 16:32 |
AY olmasaydı ne olurdu? | Arma | Bilim ve Teknoloji | 0 | 01.03.24 02:13 |
Şeytan olmasaydı ne olurdu? | Arma | Derin Konular & Beyin Fırtınası | 11 | 11.01.23 14:27 |
Nefs nedir? Nefs neden vardır? Nefs nasıl terbiye edilir? | Torlak | Tasavvuf Sohbetleri | 1 | 22.09.22 21:10 |
Nefis Başka, Ruh Başka Bir Şey midir? | Havasokulu | Tasavvuf & Tarikatler | 8 | 31.07.22 13:09 |