#1
|
|||
|
|||
Fıkıh ilminde Temayüzü
Hicri (120) yılında İmam Hammad vefat edince, onun yerini en seçkin talebesi Ebû Hanife almış, dolayısıyla bütün gözler kendisine çevrilmişti. İmam Âzam, büyük tecrübeleri ve engin zekâsı, kuvvetli akılcılığı ve hazırcevaplığı sayesinde hocasının ders halkalarını ba*şarı ile devam ettirmişti. İmam Âzam ticaretle de meşgul bulunduğu için zamanın ihtiyaçlarını daha iyi tanıyabilmiş, örf ve âdetleri herkesten daha mükemmel kavrayabilmişti. Onun ticarî hayatı bilhas*sa örf ve âdetlere müstenid düşünceleri ve içtihatları üzerinde etkili olmuştur. Hatta bu konuda bir söz açıldığı zaman arkadaşları susar ve sadece onu dinlemek zorunda kalırlardı. Talebesi İmam Muhammed b, Hasan eş-Şeybanî onun hakkında şöyle diyor:
Ebû Hanîfe kıyasla ilgili meseleler hakkında talebeleri ile tartışırdı. Talebeleri bazan kendisine uyarlar, bazan da itirazda bulunurlardı. Fakat İmam Âzam Ebû Hanîfe istihsana başvurunca, yani ictihad edince ona hiç kimse itiraz etmezdi. Çünkü o istihsan konusunda ileri sür*düğü meseleleri kuvvetle müdafaa eder ve herkes kendisine bu ko*nuda hak verirdi.” İmam Âzam'ın Fıkıh ilminde diğer nıüctehidlere nazaran dehâ derecesinde başarılı olması, onun halkı yakından tanıması, halk ile münasebetlerinin devam etmesi ve bilhassa ticarî hayatında toplu*mun meselelerini çok yakından tanıma fırsatı bulması ve bu ilişkiyi sonuna kadar devanı ettirmesi sayesinde olmuştur, desek yanılmış olmayız. Çünkü onun dayandığı istihsan metodu, halkın ihtiyaçları ile şeriatın kaynaklarını karşılaştırarak bir neticeye varmaktan iba*rettir. Bu da şüphesiz halkı ve halkın meselelerini yakından tanı*madan mümkün değildir. Bu şekilde meselelerin bütün inceliklerini keskin görüşleri ile kavrayan Ebû Hanîfe, Fıkıh ilminin meyvesini ilmî tartışmalarda görüyor, sahip olduğu kuvvetli mantık ve akılcı görüş sayesinde hasımlarının bütün düşüncelerini alt edebiliyordu. Fıkıh ilmindeki ictihadları üzerinde, önceden sahip olduğu cedelciliğin, mantık ve akılcılığın tesiri büyük olmuştur. VI-Ebû Hanîfe'ye Övgü Söyleyenler: Harun b. Sa'd'ın naklettiğine göre imam Şafiî şöyle demiştir. “Ebû Hanîfe rahmetüllahi aleyh hazretlerinden daha fakîh bir âlim görmedim. Fakîh olmak isteyen kimse Ebû Hanîfe ve arkadaşlarının söz ve kitaplarına müracaat etsin, onların sözlerini kabul edip ezberlesin. Zira bütün insanlar kıyas hususunda Ebû Hanîfe'nin ayalidir, (çocuklarıdır).” Zumayri'nin rivayetine göre ise İmam Şafiî şöy*le demiştir: “İnsanlar kıyas ve istihsanda Ebû Hanîfe'nin ayalidir (çocuklarıdır).” Yani bu sözlerden maksadı, imam Âzam'ın fıkhın babası olduğunu anlatmaktadır, imam Vâludî'nin söylediğine göre, imam Mâlik, Ebu Hanife'nin birçok sözlerini, kabul eder, fakat bunu açıklamazdı. Yine îmam Şafiî'den şu sözün nakledildiği rivayet edilmiştir: “Bütün insanlar fıkıhta Ebû Hanîfe'nin, siyer ye Meğazî'de Muhammed b. İshak'ın, tefsirde Mukâtilin, nahivde Kisâî'nin ayalidirler, İmam Âzam'ın kitaplarına bakmayan fıkhı anlayamaz ve bilemez, maksadına nail olamaz.” İmam Mâlik'in de şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebû Hanife islâm'da altmış bin mesele çıkarıp ortaya koymuştur.” İmam Ebû Bekir b. Atîk'in rivayetine göre ise, İmam Âzam İslâmda beşyüzbin mesele çıkarıp ortaya koymuştur. Hatîb-i Harezmî'nin rivayetine göre ise, 63.000 mesele ortaya koymuş olup bunların 32.000'i ibadetlere dair, geride kalan 31.000'i de muamelâta dairdir. Eğer İmam Âzam bu meseleleri ortaya koyup ictihadda bulunmasaydı bütün insanlar sapıklıkta kalırdı. VII -Akaidde Mezhebi: İmam Âzam'm inançtaki mezhebi kurucusu bulunduğu Ehl-i Sünnet vel-cemaat Mezhebidir. Ancak Mutezile'den bir taife İmam Âzam'm Mütezîli olduğunu iddia edecek kadar işi azıtmışlardı. İmam Âzam'a Ehl-i Sünnet inancının alâmetlerinden sorulunca şöyle cevap vermiştir. 1- Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'i diğer sahabîler üzerine üstün tutarız, 2- Hasan ile Hüseyin'e sevgi besleriz. 3- Hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanırız. 4- Mestler üzerine mesh etmeyi caiz görürüz. 5- Kuvvet şurubu gayesiyle hurma suyundan yapılmış şiranın içilmesini caiz görürüz. 6- Günahı sebebiyle hiçbir mü'mine kâfir demeyiz. 7- Allah'ın sıfatları hakkında konuşmayız. 8- Ehl-i Sünnet'e göre Allah'ın sıfatları tevkifidir. 9- Bütün sahabîler hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyiz. 10- Sahabenin en üstünü Hz. Ebû Bekir, sonra Hz. Ömer, son*ra, Hz. Ozman, sonra Hz. Ali, sonra Aşere-i mübeşşere, sonra Bedir ehli, sonra Uhud savaşına katılanlar, sonra Hudeybiye bulunanlar, sonra Bey'atür Rıdvan'da bulunanlar, sonra Aka*be biatında bulunanlardır. VIII -Hazır Cevaplığı: Muhammed b. Mukatil'den nakledildiğine göre bir kimse İmam Azam'a şöyle bir soru sordu: “Şu kimse hakkında ne dersiniz ki; Al*lah'tan korkmaz, cehennemden korkmaz, ölü eti yer, rükû ve secdesiz namaz kılar, görmediği şeye inanır, Hakk'a buğz eder, fitneye sevgi besler..” İmam Âzam'ın meclisinde bulunan arkadaşları bu soruya cevap vermekten aciz kalarak, bu kimsenin durumu müşkildir, dediler, İmam Âzam Hazretleri ise bu soruya karşılık şöyle cevap verdi: “Bu öyle bir kimsedir ki, Allah'ın rızasını ister. Cennet iste*mez. Allahtan korkup Cehennem ateşinden korkmaz. Rükû ve secdesiz olan cenaze namazı kılar. Allah Teâlâ'yı görmediği halde birli*ğine iman ve şehadet eder. Ölümün hak olduğuna inanır, fakat onu sevmez. Mal ve evlad fitnedir, fakat bunları sever. Müslüman kardeşi*ni dedikodu ettiği için ölü eti yemiş olur.” Bu cevap karşısında soru soran kişi kalkıp İmam'ın elini öptü ve şahidlik ederim ki, sen ilmin hazinesisin, dedi. Yine rivayet olunduğuna göre, Bağdad'a Rum diyarından bir Dehri gelip insanların inançlarını sarsmak için ilim adamları ile mü*nazaralara girişiyormuş. Bütün Bağdat âlimleri bu dehri karşısında aciz kalıp sorularına cevap veremediler. Yalnız görüşmediği âlim İmam Hammad kalmıştı. İmam Hammad ise, ben de gidip münazarada cevap veremeyip aciz kalırsam cahiller arasında İslâm inancı sarsılır korkusuyla münazara etmekten çekiniyordu. İmam Hammad bu düşünce ile muztarib halde uykuya dalmış, gece rüyasında gör*müş ki; bir hınzır gelmiş bir ağacın dallarım ve gövdesini yemiş, sa*dece kökleri kalmış. Bu esnada o civarda bir arslan yavrusu çıkarak o domuzu parçalayıp öldürmüş. İmam Hammad bir korku içinde uy*kudan uyanmış, kederli bir durumda düşünmeye başlamış. İmam Âzam Hazretleri o zaman onüç yaşında bulunuyordu. Hocası Hammad'ı kederli halde görünce sebebini sordu. İmam Hammad ona rüyasını anlattı. Bunun üzerine İmam Âzam rüyasını şöyle tevil etti: “O gördüğünüz ağaç ilimdir. Dalları diğer âlimlerdir. Kökü zat-ı âlinizdir. Arslan yavrusu ise benim, inşallah o domuzu ben öldürece*ğim” dedikten sonra hocası Hammad ile beraber camiye gittiler. O sırada dehrî gelip minbere çıktı ve münazaraya başlayarak karşısı*na çıkacak birini istedi. Bunun üzerine Ebû Hanîfe karşısına dikil*di. Dehrî yaşının küçüklüğüne bakarak onu küçümsedi. İmam Azam: “Ne sormak istiyorsan sor” dedi. Bunun üzerine dehrî İmam Âzâm'a şöyle sordu: “Başlangıcı ve sonu olmayan bir varlığın bulunması mümkün müdür? dedi. İmam Âzam tereddütsüz cevabında: “Sen sayı bilir misin?” dedi. Dehri de : “Evet, bilirim, dedi.” İmam Âzam: “Bir sayısından önce bir sayı var mıdır?” dedi. Dehri: “Bir sayıların evvelidir, ondan önce sayı yoktur,” cevabını verdi. Bu sözü karşısında İmam şöyle dedi: “Bir sayısından evvel sayı olmaz da bir olan Allah'tan önce nasıl başka bir varlık bulunabilir?” Bunun üzerine Dehri ikinci sorusunu sormaya devam etti: “Allah Teâlâ ne tarafa yönelmiştir?” Bu soruya karşılık İmam Âzam: “Bir mum yakınca onun ışığı ne tarafa yönelir?” dedi. Dehri: “Her tarafa yayılır” cevabını verdi. Buna karşılık İmam Âzam: “Mecazî nur olan bir mumun ışığı her tarafı kaplar da göklerin ve yerin nuru olan Allah Teâlâ her tarafı kaplamaz mı? Bunun doğ*ruluğu güneşten daha açıktır.” dedi. Dehrî üçüncü sorusunu şöyle sordu: “Var olan her şeyin bir me*kâna ihtiyacı vardır. Buna göre Allah nerededir?” Bunun üzerine İmam Âzam bir kâse içinde süt getirerek: “Bu sütün içinde yağ var mıdır?” diye sordu. Dehrî: “Evet, vardır.” cevabını verince İmam Âzam: “Yağ bu sütün neresindedir?” diye sordu. Dehrî: “Süt içindeki yağın belli bir yeri yoktur, sütün her tarafında yağ vardır.” dedi. Dehrinin bu cevabı karşısında İmam Âzam: “Fâni ve zail olan bir varlığın belli bir mekânı olmuyor da Allah Teâlâ için nasıl bir mekân tasavvur edilebilir? Allah Teâlâ vardır ve O'nun varlığı her yeri kaplamıştır.” dedi. Bundan sonra dehri dördüncü sorusunu şöyle sordu: “Rabbin şimdi ne iş ile meşguldür?” İmam Âzam: “Sen birkaç soru sordun, ben ise cevap verdim. Soru soranın yüksekte, cevap verenin aşağıda olması yakışmaz. Sen in de minbere ben çıkayım.” dedi. Bu söz üzerine dehri minberden aşağıya inip ye*rine İmam Âzam minbere çıktı ve: “Benim rabbim, senin gibi bir kâfiri minber üzerinde lâyık gör*meyip aşağıya indirmekte ve benim gibi bir Tevhid ehlini minber üzerine çıkarmaktadır.” cevabını verince dehrî cevap veremez du*ruma geldi ve pes dedi. İşte o zaman dehriyi yakalayıp öldürdüler ve İmam Hammad'ın gördüğü o rüya gerçekleşmiş oldu. İmam Âzam'ın zekâsının üstünlüğüne delâlet eden olaylardan biri de şudur: Hasan b. Ziyad'ın naklettiğine göre, bir kimse bir yer*de bir miktar para defnedip sonradan bu malı nerede gömdüğünü unutmuş. Bunu nasıl bulacağını İmam Âzam Hazretlerinden sorun*ca, “Gece sabaha kadar namaz kıl, inşallah bulursun.” demiş. Bu tavsiye üzerine o kişi gece namaz kılmaya başlamış ve gecenin dörttebiri olunca parasını nereye gömdüğü hatırına gelmiş. İmam Âzam'dan bunun hikmetini sormuşlar ve şöyle cevap vermiş: “Şeytan aleyhillâne gece sabaha kadar namaz kılmaya rıza göstermez, onu mut*laka bu işten meneder. Bu sebeple hatırına getirir.” Yine cimri bir kimse malını bir yerde gömmüş, fakat bir müddet sonra gidince bu parayı yerinde bulamamış, çıkarıp almışlar. Hasis bir kimse olduğu için buna fazla üzülmüş ye nerede ise ölecek duru*ma gelmiş. Bazı dostlarının tavsiyesiyle İmam Âzam Hazretlerine müracaat edip bir çare bulmasını rica etmişler. Bunun üzerine İmam Âzam Hazretleri: “Bana yerini gösterin.” demiş ve göstermişler. İmam Âzam başka bir vakitte o yere gelip burada bazı kimselerin mantar devşirdiklerini görmüş. Yanlarına yaklaşıp bunlardan birine: “Siz burada her zaman mantar devşirir misiniz?”diye sormuş. Adam da: “Evet, her zaman devşiririz,” cevabını vermiş. İmam Âzam: “Hepiniz birlikte toplayıp sonra taksim mi edersiniz?” diye soru sorunca: “Ha*yır, herbirimiz ayrı ayrı kendi hesabımıza devşiririz.” demiş. İmam Âzam tekrar sordu: “Hepiniz buradan beraber mi ayrılırsınız?” Adam cevap verdi: “Hepimiz beraber gideriz, fakat şu adam her zaman ge*ri kalıp bizden sonra gider.” demiş. Bunun üzerine İmam Âzam bir kenarda oturup dağılmalarını beklemiş. Herkes gidip sadece o kim*se kalmış. Bu sırada İmam, o zatın yanına yaklaşıp: “Bu yerde bir adam bir miktar para gömmüş, bu parayı sen çıkarıp almışsın, hem aldığını görmüşler ve şahidlik ediyorlar. Başkaları duymadan har*cadığın sana kalsın sahibi onu bağışlar, gerisini ver.” demiş. Adamı bu söz karşısında korkup aldığı parayı getirip İmam Azam’a teslim etmiş. O da sahibine vermiş. Bu olayın sırrını açıklarken İmam Âzam Hazretleri şöyle diyor: “Görmüşler” sözümden maksadım Allah Teâlâ'dır. Çünkü Allah Teâlâ kullarının yaptığı bütün işleri görür.” İmam Âzam'ın zekâsı o derece üstün idi ki bir şeye bir defa bak*sa derhal onun keyfiyetine vakıf olurdu. IX-Keremi, Ahlâkı, Zühd ve Takvası: Yezîd b. Harun'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: İmam Âzam gibi takva sahibi olmadıkça bir kimseye fetva vermek helâl ol*maz. Çünkü İmam'dan daha âlim, daha zahid ve daha takva bir kimse görmedim. Bir zamanlar İmam Âzam'ın, bir evin civarında güneşin sıcağı altında beklediğini gördüm. Kendisine: “Niçin duvarın gölgesi*ne girmeyip güneşin sıcağı altında duruyorsun? diye sorunca: “Bu evin sahibinde bir miktar alacağım vardır, eğer evin gölgesinde göl*gelenirsem bir menfaat elde etmek düşüncesi akla gelebilir korku*suyla gölgelenmiyorum, çünkü bunun faiz olmasından korkuyorum.” cevabını verdi. Yine rivayet edilir ki İmam Âzam bir meselede zorlukla karşı*laşıp çözemezse tevbe ve istiğfar edip, bir günah işlemişim ki bu müş*kil bana arız oldu, der ve kalkıp iki rekât namaz kıldıktan sonra o mesele kendisine keşfolur ve böylece o müşkil ortadan kalkardı. Fadl b. Iyaz, İmam Âzam'ın bu durumunu duyunca ağlayıp, bu durum onun günahının azlığındandır. Çünkü herkese böyle bir inkişaf olmaz, derdi, İbrahim b. Amr'dan rivayet edildiğine göre, İmam Azam Hazretleri son derece feraset sahibi (ileri görüşlü) idi. Talebelerin*den Dâvud-i Taî hakkında demişlerdir ki: “Bu talebem çok âbid olup insanlardan uzakta yaşayacak ve gece-gündüz ibadette bulunacak.” Gerçekten de öyle oldu. Yine Ebû Yusuf hakkında: “Buna da dünya ikbal edecek ve kendisinin de dünyaya meyli çok olacak.” dedi. Ger*çekten de öyle oldu. Yine rivayet edilir ki İmam Âzam ticaretle geçinir ve ticari iş*lerini ortakları yürütürdü. Ortaklarından birinin satışında şüphesi bulunduğu ve sattığı mallar arasında bir tanesi sakat bulunduğu için (30.000) akçelik kârını fukaraya sadaka olarak dağıtmıştır. Yine rivayet edilir ki, Kufe etrafındaki arapları yağma etmişler ve bunlara ait koyunları çarşı pazarda satmışlar, dolayısıyla bu ko*yunlar o civarda yayılmış. Bunun üzerine İmam Âzam Hazretleri bir koyunun ömrünü sormuş, ancak yedi sene yaşar, demişler. Bundan sonra İmam Âzam bu koyunlardan birine rastlar korkusuyla yedi sene et yememiştir. İmam Âzam'ın sabrı ve nezaketini belirten şu vaka da çok dik*kat çekici olduğu kadar ilim adamlarına irşad konusunda güzel bir örnek de teşkil etmektedir: Rivayet edilir ki, İmam Âzam Hazretlerinin bitişik bir komşusu vardı ki içkiye müptelâ olup gece evine sarhoş olarak gelir ve gece yarısına kadar çalgı çalıp şarkı söylerdi. İmam Âzam bu içki müp*telâsı komşusunun eziyetine sabr ve tahammül gösterir, komşuluk hakkına riayet etmek için kendisine bir uyanda bulunmazdı. Bir ge*ce bu komşusunun sesi sadası kesilmiş. Bunun üzerine İmam Âzam Hazretleri; acaba hasta mı oldu, yahut bir kazaya mı uğradı, diye*rek derhal evine gitti ve hanımına, her gece komşumuzun çalgı ve şarkı seslerine alışmıştık; bu gece ise sesi sadası kesildi. Acaba hasta mıdır, yahut başına bir iş mi geldi diye sormaya geldim, deyince ha*nımı mahcup bir eda ile: “Yâ İmam bu gece meyhaneden gelirken po*lislere rastlamış ve sarhoş olduğu için kendini yakalayıp hapsetmiş*ler,” dedi. Bunun üzerine İmam Âzam o şehrin valisine kadar gitti. Vali İmam'ı görünce karşılayıp saygı ve ikramdan sonra ziyaret se*bebini sormuş. O da durumu anlatmış ve hapsedilen bu komşusu*nun serbest bırakılmasını istediğini belirtmiş. Vali bu ricası üzerine derhal o komşuyu hapisten çıkarıp kendisine teslim etmiş. Beraber dışarıya çıktıklarında bu komşusuna karşı gayet nazik davranarak, senin çalgının sesine alışmıştık, bu gece sesin ve sadan çıkmadı, ço*luk çocuğunun nafakasını soramadık, bir yardımda bulunamadık, deyip çok miktarda para verdikten sonra meyhanecide ne kadar bor*cun varsa ben ödeyeyim, deyince adam İmam Âzam'ın bu nazik muamelesinden son derece mahcup kalarak hemen o anda tevbe ve is*tiğfar edip İmam Âzam'm ders halkasına devam etti ve kısa zaman*da ilim tahsilini tamamlayıp fakihlerden biri oldu. Yine rivayet edilir ki, İmam Âzam Hazretleri kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazını kılmış. Ve yine rivayet edilir ki: her ayda altmış hatim indirir, bir hatm-i şerif gece, bir hatim-i şerif de gün*düz indirirdi. Dünyadan âhiret âlemine göç ettikleri vakit yedibin hatm-i şerifi tamamlamıştı. İmam Âzam Hazretleri zengin olduğu halde kendi ifadesine gö*re, dörtbin dirhemden fazla parayı elinde tutmamış, bu kadarını çoluk çocuğunun nafakası için saklarmış, gerisini fukaraya, talebele*rine ve Mekke ile Medine'de bulunan Fakîhlerin nafakalarına yar*dım için harcardı. İmam Âzam Hazretleri hocasına o derece saygılı idi ki, vefatın*dan beri her namazın peşinde hocası İmam Hammad için, anası babası, diğer hocaları ve kendisinden ilim öğrenen talebeleri için du*ada bulunurdu. Hocasına karşı saygısından ötürü, yatağında ayak*larını hocasının evine doğru uzattığı vâki olmamıştır. X-Kadılıktan Kaçınması: Hidâye sahibi Mergînanî'nin naklettiğine göre Halife Mansur, İmam Âzam, İmam Sevrî, İmam Cündî İmam Şerik ve İmam Mis'ar'ı kadı nasbetmek için huzuruna çağırmış. İmam Âzam Hazretleri; ben hile yapıp kurtulurum, dedi. İmam Sevrî: ben firar ederim, de*di. İmam Mis'ar: ben de deli numarası yaparım, dedi. Şerik ise: za*ten beni kadı yapmak istemez, diyerek yola çıktılar. Devlet sarayına giderken nehrin kenarında bir gemi gidiyormuş. İmam Sevrî kap*tana yalvararak: beni bir kimse boğazlamak istiyor, beni gemine koyup kurtar, dedi. Kaptan da onu alıp gizledi. Bu şekilde Bağdat'tan firar etti. Diğerleri ile birlikte halifenin huzuruna vardılar. Mis'ar ha*lifeye: davarların nasıl, çoluk çocuk nasıl diyerek uygunsuz sözler sarfedince onu meclisten dışarıya attılar. İmam Âzam Hazretleri ise: ben elbise tüccarıyım, beni kabul etmezler. Kûfeliler Kureyş ve Ansar-ı Araptandır, ben ise köle neslindenim, dedi. Onu da dışarıya at*tılar. Şerik: benim görme kuvvetim zayıftır, mührün yazılarını dahi fark edemem, diyerek mazeret belirtince halîfe: ben senin yanma bir kimseyi yardımcı tâyin ederim, o sana yardım eder, dedi. Bu sefer Şerîk: benim hafızam zayıftır, dedi. Buna karşılık: sana bal ile badem yediririm düzelirsin, cevabını verdi. Bununla da mazeretini kabul ettiremeyince; benim kadınlar taifesine fazla meylim vardır, dedi. Halife; ben sana çok maaş veririm, onunla cariyeler satın alırsın, dedi. Bu şekilde ne dedi ise kendini kadılık makamına nasbedilmekten kurtaramayınca, Şeriat nazarında yakın uzak, küçük büyük ayırd etmem, herkese eşit bir şekilde Şeriatın hükümlerini tatbik ede*rim, deyince halife; ben de olsam, başkası üzerine üstün tutma, deyin*ce kaçınılmaz bir şekilde kadılık görevini kabul etti. Fakat vazifeye başladıktan bir müddet sonra halifenin kölelerinden biri bir gün bir dâva dolayısıyla kadının karşısına gelip diğerlerinden öne geç*mek isteyince kadı Şerik buna rıza göstermeyip, ikiniz de şeriat na*zarında birsiniz, dedi. Bunun üzerine halife Şerîki bu görevden uzak*laştırdı. XI-Hapsedilmesi ve Vefatı: Şerik'in azledilmesinden sonra halife Mansur tekrar İmam Âzam'ı huzuruna çağırdı, ve kadı olmasını teklif etti. Fakat İmam Âzam yine bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine halife Mansur kı*zarak İmam Âzam'ı hapsedeceğine ve döğdüreceğine yemin etti. Ve memurlarına emir verip her gün on kamçı vurdurdu. Birkaç gün bu şekilde döğülüp hapsedildikten sonra İmam Âzam Hazretleri şiddetli acı çekerek ağlamaya başladı ve aradan çok zaman geçmeden “Allah selâm evine çağırır” davetini kabul ederek Allah'ın rahmetine ka*vuştu. Bâzıları dövmekten, bâzıları zehirlenmekten vefat ettiğini söylemektedirler. Bu iki rivayeti birleştirmek de mümkündür. Zindanda her gün on kamçı vurup sonra zehir içirdiler. Bazıları da şöyle demişlerdir. İmam'ı halife'nin huzuruna götü*rüp kadılık teklifi yapılınca kabul etmedi ve bunun üzerine şerbetine zehir koydurup kendisine içirdiler. İmam Âzam Hazretleri zehrin tesirini hissettikçe Mansur'un meclisinden kalkıp gitti. Mansur; ne*reye gidiyorsun? diye sorunca; gönderdiğin yere gidiyorum, cevabını verip yine kendisini zindana götürdüler. Zehir bütün azalarına si*rayet ettikten sonra onu hapse indirdiler ve bırakıp gittiler. İmam'ın ciğeri zehrin tesirinden parça parça olup ölümü hissettikçe secdeye kapanıp secdede iken ruhunu teslim etmiştir. Allah kendisine gani ga*ni rahmet eylesin ve açtığı çığırı kıyamete dek devam ettirsin. Ve*fatlarında yaşı 70'i bulmuştu. Hicri 150 senesinde Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Evliyalar (imam-ı Azam Ebu Hanife) | Dedee | Allah Dostları & Evliyalar | 1 | 11.05.24 01:53 |
Maliki mezhebi | Havasokulu | Tarih | 9 | 20.02.24 16:23 |
Havas ilmine sıfırdan başlıyorum | CNYT35 | Sorularınız | 18 | 13.12.22 22:34 |
Tasavvuf, tefsir, hadis ve fıkıh ilmi gibi bir ilimdir deniyor. | Naim | Tasavvuf & Tarikatler | 0 | 27.08.19 15:59 |
Rüyada FAKIH (Fıkıh âlimi) | Havasokulu | E-F-G Harfleri Rüya Tabirleri | 0 | 30.09.17 01:01 |