#1
|
|||
|
|||
islam'da Kıskançlık
[KISKANÇLIK
‘Kıskançlık’, sevilen mal, eş, dost, arkadaş ve bunlar gibi değer verilen şeylerin kaybolması korkusundan veya kendisinde olmasını istediği bir şeyin başkasında da olmasından rahatsız olmaktan doğan telaşlı bir dikkat ve gaileye denir. [1] Kıskançlık kişiyi bencilliğe götüren bir hastalıktır. Yani kıskanç kişi değerli olan her şeyin başkasında olduğu gibi kendisinde de olmasını ister. Hatta gerekirse bu amacına ulaşmak için kötülük yapmaktan ve hak yemekten bile çekinmez. Çünkü onun gözünü kıskançlık ateşi bürümüştür. Dolayısıyla artık hiçbir şeyi göremez olmuştur. Kıskançlık duygusunun nasıl bir hastalık olduğunu daha iyi anlayabilmek için Peygamberimiz (s.a.v.) zamanından bir örnek verelim. Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında yaşayan Yahudiler, bugünküler gibi bütün iyilik ve güzelliklere kendilerini layık görüyorlardı. Bir son peygamber geleceğini biliyorlar, ama onu kendi içlerinden bekliyorlardı. Durumun böyle olmadığını gördükleri zaman, Hz. Muhammed (s.a.v)’e peygamberliği, Araplara da iman ve İslâm’ı yakıştıramadılar. Hem Kureyş kabilesini hem de Arapları peygamberlik onlara geçti, diye çekemediler ve kıskandılar. Ve hala bu duyguları devam etmektedir. Hatta Kur’an’ın bir ayeti bu konuyu şöyle anlatır: “Yoksa onlar (Yahudiler), Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı?” [2] Yine bu ayet, kıskançlığın aslında Allah (c.c.)’ın takdir ve ihsanına rıza göstermemek ve itiraz etmek demek olduğunu, buna da hiçbir kimsenin hakkının bulunmadığını bildirmektedir. Bunun tersine hareket edenlerin kendi elleriyle kendi sonlarını hazırladıkları açık bir gerçektir. Kıskançlık hali, çoğunlukla aşk ve sevgide görülürse de marifet, sanat, nüfuz ve iktidar gibi kaybolması şüphe götüren şeylerin hepsini kapsamına alır. Kıskançların kalpleri zayıf, gece uykuları kuruntu ile karışık ve az olduğu gibi gündüzleri de boş yere bir takım hayal ve fikirler ve sonu gelmeyen üzüntülerle geçer. Bazen kıskançlık öyle bir hal alır ki kişinin hayatını mahveder. Gazetelerde ve televizyonlarda kıskançlık adına yapılan akla hayale gelmez olayları gördükçe, insan bu duygunun ne kadar zararlı bir şey olduğunu daha iyi görmektedir. Genellikle dînî eğitimden ve bilinçten yoksun olan kimseler kıskançlık adına hiç kimseden korkmadan basit bir şekilde insan hayatına kıyabilmektedirler. Sonuçta ise hem kendi hayatlarını karartmaktadırlar hem de yok yere katil olmaktadırlar. Kıskançlığa gelecek beklentisi, servet ve cesaret de galip gelemez. Giderilmesi için doktorlar ilaç veremez. Akıllı insanlar buna, ‘şek ve şüphe içinde yaşar bir mecnun’ adından başka bir ad koyamazlar. Bunun çaresi manevî bir eğitimden geçmektedir. Bu öyle bir eğitim olmalıdır ki kişiye sevgi, kardeşlik, paylaşma ve yardımseverlik duygularını güzel bir şekilde öğretmelidir. Hatta o kadar ki; “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek mümin olamazsınız…” [3] hadisini bu tür insanlara ısrarla anlatmalıdır. Kıskançlığın tedavi yollarından biri de selamlaşmaktır. Çünkü selamlaşmak, müslümanlar aleyhinde dilini konuşmaktan, kalbini kötü düşünmekten ve kıskançlık duygusundan alıkoymayı da beraberinde getirecektir. Her durumda görüşüp konuşmayı, büyük bir ihtimalle de sonuçta anlaşmayı ve bütünleşmeyi sağlayacaktır. Birçok ahlâkî ilkeyi barındıran bir hadisinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yapılmaması gereken davranışları sayarken kıskançlığı da bunların içinde saymıştır: “Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayan, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ı size emrettiği gibi kardeş olun.” [4] Demek ki kardeşliğin sağlanması için gereken unsurlardan biri de kıskançlıktan geri durmaktır. Bu kıskançlık kardeşler arasını açtığı gibi onları düşman haline bile getirir kimi zaman. Özellikle miras konularında ve maddî konularda bunun kötü örneklerini görmekteyiz. Aynı kanı taşıyan kardeşler bile kıskançlık adına birbirlerine düşmektedirler. Kıskançlık duygusunun ne kadar kötü bir duygu olduğunu öğrenmek için Felak suresinin şu ayetini müslümanın iyi anlaması gerekir: “Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!” [5] Hasedin diğer bir ifadeyle kıskançlığın anlamlarından birisi de bir şahsın Allah (c.c.)'ın verdiği bir nimet ya da faziletin başkasında da bulunmasından hoşlanmamasıdır. Veya o nimetlerin ondan alınıp kendisine verilmesini ve eğer kendisine verilmediyse başkasına da verilmemesini istemesidir. Hased edenin şerrinden Allah (c.c.)'a sığınmanın manası; hased eden kişinin başkalarında bulunan iyiliği, söz ve fiili ile yok etmeye çalışmasından Allah (c.c.)'a sığınmaktır. Hased eden kişi bu tutumu fiile geçirmediği müddetçe, bundan Allah (c.c.)'a sığınmaya ihtiyaç duyulmaz. Çünkü kalbinde ne olduğu bilinemez. Ama hased fiile döküldüğünde ilk iş Allah (c.c.)'a sığınmak olur. Ayrıca hased edenin şerrinden sığınmak için bazı tedbirler de alınır. Bunlardan birisi, insanın Allah (c.c.)'a tevekkül etmesi ve Allah (c.c.)'ın izni olmadan hiç kimsenin zarar veremeyeceğine inanmasıdır. İkincisi, hased edenin yaptığına sabretmesi ve sabırsız davranarak onun seviyesine inmemesidir. Üçüncüsü, hased eden Allah (c.c.)'tan korkmasa, halktan utanmasa ve hatta çok terbiyesiz davranışta bulunsa da, hased edilenin takvayı elden bırakmamasıdır. Dördüncüsü, kalbinde hased edilene pek yer vermemesi ve fazla düşünmemesidir. Onu fazla düşünmek, ona mağlup olmanın başlangıcı olur. Beşincisi, hased edene karşı kötü muamele yapılmamasıdır. İmkân varsa ona iyilik ve ihsanda bulunmalıdır. Hased edenin kendisine ne gibi kötülükler düşündüğüne aldırmamalıdır. Altıncısı, hasede uğrayanın tevhid akidesinde sebat göstermesidir. Çünkü bir insanın kalbinde tevhid kökleşmişse, o hiçbir zaman, hiç kimseden korkmaz. [6] Hasetçi, kendinin iyiliğini değil, diğerinin kötülüğünü ister. Eğer başkasından kaybolmasını istememekle beraber, kendisine de onun gibisini veya daha iyisini isterse, o haset etmek değil, gıpta etmek, imrenmektir. Meşhur olduğu üzere hased, büyük günahlardan sayılmıştır. Fakat inceleme budur ki yaratılıştan olan hased, gereği olan ezâ ile mutlaka amel edilmeyip de ona sahip olan kimse nefsiyle mücadele ederek kardeşine Allah (c.c.)'ın seveceği şekilde davranırsa ondan günah olmaz. Belki o doğuştan hased sahibi, nefsiyle mücahede edip kardeşine iyi muamele ettiğinden dolayı büyük sevaba nail olur. Çünkü fıtrî olana karşı koymakta büyük zorluk bulunduğu açıktır. Bunlardan başka gıptaya da mecâzen hased denildiği vardır, hem ilk örfte bu yaygın idi. Gıpta ise kardeşinde bulunan nimetin kaybolmasını temenni etmeyerek onun gibi senin de olmasını temenni etmendir ki, bunda sakınca yoktur. [7] Buraya kadar kıskançlığın hep olumsuz yönünü ele aldık. Ancak bazı noktalar vardır ki kişilerin kıskanç olmalarını gerektirmektedir. Bunlardan biri kadınların kocalarını kıskanmalarıdır. Kocalarını kıskanan kadınların kıskanmalarına iki sebep vardır: Biri; hakikatte kocasına karşı duyduğu sevgi, diğeri; kocasının başka kadınlara karşı yönelmesi ile kendisinden yüz çevirmesi kuşkusudur ki, bu durum kadınların yaratılışlarından olan aniden ve süratli infial üzerine kurulur. Aynı şekilde erkeğin karısını başkasından kıskanması da tam bir kıskançlık sayılmaz. O gayret ve hamiyetin sonucudur ki bu övülmüştür. Yine annelerin çocuklarını kıskanmaları da Allah (c.c.)’ın bir kanunudur. Yani Allah (c.c.) annelerin bu çocukları kıskanma duygusunu onların kalbine yerleştirmiştir. Dolayısıyla bu da normal karşılanması gereken bir durumdur. Zaten bu duygu yalnız insanlarda değil hayvanların çoğunda da vardır. Biz bu konuda annelere haksız diyemeyiz. Çünkü bir anne nice zorluklar ve ağrılarla dünyaya getirip uyku ve rahatını uğrunda yok ettiği, onu büyütmek için binbir sıkıntıya göğüs gerdiği ve eğitimi için varını yoğunu harcayarak yetiştirdiği canının parçasını doğaldır ki uçan kuştan, esen yelden kıskanacaktır. Haset (kıskançlık), gıpta sınırını aştığı takdirde bir hastalık halini alır ve tedavisi çok zor olur. O bakımdan İslâm, gıptayı meşru sayarken hasedi haram kılmıştır. Dinimiz, ilimde ve ahlâkta kendimizden üstün olanlara; dün*yalık konusunda bizden aşağıda olanlara bakmamızı ısrarla tavsiye eder*ken birtakım manevî müeyyideleri de birlikte ortaya koymuştur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz (mal ve dünyalıkça) kendisinden yukarı (üstün) olana bakmasın; ama kendisinden aşağı olana baksın.” [8] “Sizden biriniz kendisinden malca ve hilkatçe (fiziksel yapıca) üstün kılınan kimseye baktığı zaman, hemen arkasından bu hususta kendisinden aşağı seviyede olana baksın.” [9] Yukarıda hasedin kötü, gıptanın ise iyi bir haslet olduğunu söylemiştik. Çünkü haset, başkasının sahip olduğu bir nimeti, mevki ve makamı, üstün sayılan bir vasfı çekemeyerek, onun din kardeşinden alınmasını ve yok olmasını istemektir. Gıptaya gelince o da kişinin, bir başkasının sahip olduğu iyilik ve güzelliklere, nimet ve faziletlere kendisinin de sahip olmasını arzu etmesidir. Fakat bunda başkasında bulunanın yok olmasını veya bulunmamasını istemek söz konusu değildir. Bunun için de gıpta güzel ahlâk esaslarından sayılmıştır. Kıskançlık Hastalığından Kurtuluş Yolu Haset, dinimizde haram kılınmış olan kötü hasletlerden biridir. Kitap ve Sünnet’te bu hususa işaret eden pek çok hüküm vardır. Hasedin haram kılınması ve kötü karşılanmasının sebebi, hasetçinin itirazının ve muhalefetinin gerçekte Allah (c.c.)’a karşı olmasındandır. Çünkü insana her türlü nimeti, mevki ve makamı, üstünlüğü ve hayrı veren Allah (c.c.)’tır. O halde bir kimsenin sahip olduğu nimetlere karşı haset etmek, kıskançlık beslemek, Allah (c.c.)’ın iradesine müdahale anlamına gelir. Bunun zararı da hasetçiden başkasına değildir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) imanla hasetin kulun kalbinde bir arada bulunamayacağını söylemiştir. [10] Buna göre haset, gerçek müminlerin vasfı olamaz. Kalp böyle bir manevi hastalıkla, kirlilik bulaşmış olunca başka iyiliklerin ve hayırlı amellerin de kıymeti ve sevabı noksanlaşır veya yok olur. Ateş için odun veya otları yakıp kül etmek ne kadar doğal ve kolay ise, çekememezlik (kıskançlık) duygusu da kişinin yaptığı iyilikleri öylece tüketir. Çünkü kıskanan kişi kıskandıklarının gıybetini, dedikodusunu yapar, onların aleyhinde bulunur. Bunlar hasetçinin kaybını ve zararını, kendisine haset edilen kimsenin de nimet ve sevabını artırır. Böylece haset eden kimsenin hem dünyası hem de ahireti nimet ve sevaplardan yoksunlukla dolar. Kıskançlık hastalığı tedavi edilmezse, neticede kişinin imanını da bozabilir. İyiliklerin, hayır ve hasenatın desteğinden uzak kalan imanın önce kemalini sonra da aslını kaybetmesinden korkulur. Bunun için kıskançlık veya haset yasaklanmıştır. Müslüman kendisi için gerekli olan kadere rıza ve teslimiyet anlayışı içinde, kendisi için takdir edileni kabul ile ahiret hayatını ve Yaratıcı’nın rızasını kazanmanın yollarını aramalıdır. Yoksa kadere savaş açmanın kendisine kazandıracağı hiçbir şey olmadığını bilmelidir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Yaratılıış ve kıskançlık | ebuzer0606 | Sorularınız | 1 | 02.05.23 02:07 |
Kıskançlık ve Düşmanlığı Ortadan kaldırmak için | Skoda | Galibiyet ve Başarı Uygulamaları | 6 | 14.05.21 16:48 |
Kıskançlık Kavramları | Cobra Bite | islam & islami Konular | 0 | 21.01.21 01:44 |
Kıskançlık üzerine bilinmeyen tüm gerçekler. | Adalet | Sağlık | 2 | 25.11.19 17:31 |
Rüyada Kıskançlık | Havasokulu | K Harfi Rüya Tabirleri | 0 | 03.10.17 14:57 |