#1
|
|||
|
|||
Bedeli neyse razı olalım
Abdülmuttalib bir gece rüyasında, tanımadığı birinin yanına gelip "Zemzemi kaz!" diye söylediğini görür. Bu rüya başka gecelerde de tekrarlanır. En sonunda, işaret edilen yeri kazmaya karar verir.
Kazmaya başlayınca kurumuş, zamanla kaybolmuş ve üzeri örtülmüş Zemzem kuyusunun duvar taşları görünür. Görenler bu işe ortak olmak isteseler de Abdülmuttalib buna razı olmaz ve "O bana gösterildi, on oğlum olsun birini kurban eder, yine de buna razı olmam" der. Zaman geçer on oğlu olur, oğullarını karşısına alır ve bu adağından bahseder, oğulları itiraz etmezler. Abdülmuttalib, oğullarından, herbirinin isimlerini ayrı ayrı bir okun üzerine yazıp kendisine getirmelerini ister. On oğul, on ok ve on isim. Oklardan birinin üzerinde yazan isim, “Abdullah.” Abdülmuttalib on oku alıp doğru Hubel Putu'nun önündeki ok çekme kuyusuna gider ve oğullarının isimlerinin yazılı olduğu on oku ok çekme görevlisine uzatır. Çekilişte “Abdullah” yazılı ok çıkar. Abdulmuttalib onu boğazlamak ister ama orada bulunanlar müsaade etmezler, Şam’da bulunan bir kahine gönderirler. Kahin der ki, ismi yazılı bir ok ve üzerinde 10 deve yazılı başka bir ok ile Hubelin önünde “deve” çıkana kadar ok çektir, şayet çekilişte “Abdullah” çıkarsa her defasında deve sayısını 10 artır. Ok çekilir, “Abdullah” çıkar, deve sayısı 20 olur, 30 olur, 40 olur… en son “Deve” yazılı ok çıkınca deve sayısı 100 olmuştur. Oradakiler derler ki, “Allah 100 deve kurban etmenle senden razı olacak, adağın konusunda artık endişe etme.” Ama içi rahat etmez ve üç defa daha ok çektirir ve üçünde de “Deve” çıkar. Herkes hayretten şaşar kalır... Bir hikayeymiş gibi okumuş olsak da, sağlam bir inancı, o nisbette ağır bir imtihanı, ısrarı, sabrı ve neticesinde Alemlere Rahmet bir nimete kavuşmayı göstermesi açısından ne muhteşem, yaşanmış bir hayat kesiti... Bir rüya görsek, o rüyayı tekrar görsek, sonra tekrar görsek, bir yeri kazsak, bir adak adasak, sorular sorsak, sorulara cevaplar bulmak için yollara düşsek, dağlar çöller aşsak, kitaplar okusak, uykusuz kalsak, bulduğumuz cevaplar uğruna en sevdiğimiz şeyleri feda edebilecek kadar niyetimiz ve imanımız kavî olsa. Şimdi evlat kurban etmeyi adamak yok, neleri çok seviyorsak onları adamak, onlardan vazgeçmek var artık. Putların Kâbe’ye doluştuğu, kimi erkeklerin eşlerini soylu gördükleri erkeklerin yatağına göndererek, onlardan soylu bir evlat sahibi olmayı normal görecek kadar sapkınlıkların her çeşidinin yaşandığı bir ortamda dahi Allah, insanın adağını, niyetini ve bu uğurdaki gayretini neticesiz bırakmıyor. Böylesine bir ortamda dahi, Allah bir aileyi korunmuş ve tertemiz tutabiliyorken, biz yeter ki gayretimize aşık olalım, yeter ki niyetlerimizi sağlam tutalım, yeter ki öteye olan imanımızı daha da elle tutulur gözle görülür yapalım, yeter ki cennete adayalım kalplerimizi, evlatlarımızı, saatlerimizi, rızkımızı ve bakışlarımızı. Yeter ki bedeline razı olalım, O da bizden razı olacaktır. |
#2
|
|||
|
|||
Bedele razı olduktan sonra narı da hoş nuruda hoş diyebilme mertebesinde dir insan
|
#3
|
|||
|
|||
Çok güzel bir yazı
Korkutan yazılar kadar bu tür müjdeleyen umut veren ilhamlara da ihtiyacımız var. Kaleminize kuvvet . |
#4
|
|||
|
|||
Her Kabe Fotoğrafı Gördüğümde İster İstemez Başka Bir Hüzünlü Hikaye Aklıma Geliyor. Tuhaf Diyorum, İmkansız Diyorum "Kabeyi İlk Gördüğünde Edilen Dua Kabeden Kaçıp Fizana Gitmez"Diyorum... Tuhaf Çok Tuhaf Şeyler...
|
|
|