|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
||||
|
||||
imtihan - Eğer yalancıysan Allah seni eski haline çevirsin
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Benî İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de âmâ. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi. Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam: "Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu: "Hangi mala kavuşmayı seversin?" "Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi. Melek: "Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve Kel'in yanına geldi. "En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam: "Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek,keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar: "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hâmile biir inek verildi. Melek: "Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve âmânın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam: "Allah"ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da: "En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam: "Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi. Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vâdi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu. Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve: "Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Tâ ki onunla yoluma devam edebileyim!" dedi. Adam: "(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de: "Sanki seni tanıyor gibiyim!Sen ala tenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam: "(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevârüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de: "Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da: "Eğer yalancıysan Allah seni eski hâlinne çevirsin!" deyip, âmâ'ya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir âmâ olarak) göründü. Buna da: "Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkânım kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebileyim!" dedi. Ama cevaben: "Ben de âmâ idim. Allah gözümü iade etti, fakirdim (mal verip) zengin etti. İstediğini al, istediğini bırak! Vallahi, bugün Allah adına her ne alırsan, sana zorluk çıkarmayacağım!" dedi. Melek de: "Malın hep senin olsun! Sizler imtihan olundunuz. Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi" (ve gözden kayboldu)." Buhari, Enmiya 50, Müslim Zühd 10, (2964). |
#2
|
|||
|
|||
Hayatı bir imtihan olarak kabul edip, iman etmemişsek imtihanı nimet olarak göremeyiz. Bunun yerine bağırıp çağırırız. En azından kendi gönlümüzde, nefsimizle bağırıp çağırır, feryat ederiz. Böyle yapmak doğru bir hal değil yanlış bir haldir. Böyle yapıyorsak Allah’a göre bakamamış, hayatı imtihan olarak, kazanma imkânı olarak görememiş, bize yapılan muamelenin rabbimizden geldiğini anlamamışız demektir.
Eğer Allah’a göre bakamıyor, bize yapılan muameleyi Allah’tan bilmiyorsak hiç iman iddiasında bulunmayalım. İmtihanı kabul edemiyor, imtihanlar; yani musibetler karşısında sabredemiyor, nimetleri Allah’tan bilip şükredemiyorsak; “ben mü’minim, ben Müslümanım” dememize gerek yoktur; çünkü her şey ortadadır. Niye kendi kendimizi kandırıyoruz! Peki, bu durumda ne yapmamız gerekir? Secdeye kapanıp; “ya rabbi! Bana iman ver, bana yardım et, yapamıyorum, beceremiyorum, bunu tadamıyorum” deyip feryat etmemiz, ağlamamız gerekir. Başkasına bakıp onu suçlamak yerine nefsimize; “beni nereye götürmeye çalışıyorsun” deyip nefsimizi suçlamamız gerekir. Kuddüs olan, her türlü noksanlıktan, yanlıştan beri olan Allah sevilmeye layık olandır. Hata ve kusur bizde, bizim anlamayışımızda, daha doğrusu anlayışsızlığımızdadır. Rabbimizi tanımadığımız için rabbimizin bize yaptığı muamelesini anlayamıyoruz; çünkü rabbimizi rab olarak, rahman ve rahim olarak, kerim olarak, vedud olarak, vehhab olarak anlasaydık, rabbimizin hayır olduğunu bilseydik, buna iman edip, bunu kabul etseydik rabbimiz hakkında su-i zanda bulunmazdık. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Letaifler, Letaiflerin Görevleri, Letaif Zikri (Zikr-i Letaif) | Sin | Tasavvuf & Tarikatler | 16 | 19.11.24 01:33 |
Muhyiddin ibn-i Arabiden Tavsiyleler (Mutlaka Okuyun) | HeartLess | Tasavvuf & Tarikatler | 20 | 02.11.24 21:53 |
Evrad-i Kutsiye - Evrad-i Bahaiye | HeartLess | Evradiyeler & Azametler | 77 | 08.07.24 01:02 |
Emânet ve Tevbe | Swordsfish | islam & islami Konular | 0 | 21.06.20 19:51 |
Esma-i idrisiyye | Lokman | Esmai idrisiyye | 12 | 15.06.18 21:00 |