|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Yıldız ve gezegen saatlerine göre işlem peşinde koşanlar okusunlar
5733 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrısı için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şu'be iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhinde sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir." Rezin tahric etmiştir. 5734 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir:Kim yıldızlarla ilgili bir ilim iktibas etmişse sihirden bir şube iktibas etmiş demektir. (Yıldız ilmi) arttıkça (sihir ilmi de) artar." Ebu Dâvud, Tıbb 22, (3905). 5735 - Zeyd İbnu Hâlid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hudeybiye'de, bize, geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitince cemaatın önüne geçti ve: "Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resûlü bilir!" dediler. "Allah Teâla Hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmmetiyle bize yağmur yağdırdı" diyen bana mü'min, yıldızları da inkâr edici olarak sabahladı.Kim de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o da bana kâfir, yıldıza mü'min olarak sabaha erdi" dedi!" buyurdular." Buhari, Ezan 156, İstiska 28, Meğazi 35, Tevhid 35; Müslim, İman 125, (71); Muvatta, İstiska 4, (1, 192); Ebu Davud, Tıbb 22, (3906); Nesai, İstiska 16, (3, 165). 5736 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer Allah Teâla hazretleri, kullarından yağmuru beş yıl tutup sonra gönderecek olsa, insanlardan bir grubu kâfir olur ve: "Micdeh yıldızı sebebiyle yağmura kavuştuk!" derdi." Nesâî, İstiska 16, (3,165). 5737 - Katâde rahimehullah demiştir ki: "Allah bu yıldızları üç şey için yaratmıştır: Onları semânın zineti kıldı, (semâya yükselip haber toplayan) şeytanlara atılacak taşlar kıldı, kendileriyle istikâmet tayin edilen alâmetler kıldı. Kim yıldızlar hakkında başka yorumlar yapmaya kalkarsa hata eder ve nasibini zayi eder, kendisini ilgilendirmeyen ve bilgisi olmayan hatta bilmekte peygamler ve meleklerin bile acze düştükleri bir hususta kendini külfete sokar." 5738 - Rebi'de aynısını rivayet etmiş ve şu ziyadeyi kaydetmiştir: "AIlah'a yemin olsun. Allah hiç kimsenin ne yaşamasını, ne ölmesini, ne de rızkını herhangi bir yıldıza bağlamıştır. Bunu söyleyenler Allah hakkında yalan düzüyorlar ve kendilerine bahaneler uydur(up avun)uyorlar." Rezin tahriç etmiştir. Buhârî, önceki kısmı, başından "... bilgisi olmayan" ibaresine kadar muallak olarak kaydetmiştir. (Bed'ül-Halk 3). Sihir Şa'beze ki doğrusu Şâ'veze'dir - Kamus'ta beyan edildiği vecihle sihir gibi el çabukluğudur. Güneşi, aslı olmadık şekilde gösterir. Lâkin el-Misbah'da bu kelimenin Şâ'vere ve şâ'beze şekillerinde okunabileceği ve bedevî Arapların sözünden olma-dığı bildirilmiş, «Şa'beze bir oyundur ki, insan onunla sihir gibi hakikati olmayan şey! görür», denilmiştir. İbn-i Hacer yollarda halkalar kurarak insanın başını kesip tekrar yerine koymak, topraktan para yapmak gibi garip şeyler gösteren kimselerin yaptıklarının sihir mânâsında olduğunu söylemiştir. Velev ki sihirbazlardan sayılmasınlar. Böyle şeyler ne onlara câizdir, ne de başkalarına onları seyretmek mubahtır. İbn-i Hacer bundan sonra Malikîlerin «el-Müdevvene» adlı kitabın-dan şunu nakletmiştir: «Bir adamın elini kesen yahut karnına bıçak sokan kimse sihir yapıyorsa öldürülür. Yaptığı sihir değilse cezalandırılır». Tencîm: Gök cisimlerinin teşekküllerinden, âdi hâdiselerin vukubulacağına istidlâl ilmidir. Merginâni'nin «Muhtarü'n Nevazil» adlı eserinde şöyle deniliyor: «Bilmiş ol ki, ilm-i nücûm (Astronomi) haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki nevidir. Birincisi: hesap yolu iledir ve haktır; Kur'an'da zikredilmiş-tir. Allah Teâlâ «Güneş ve ay husban iledir», buyurmuştur. Bun-dan murad, güneşle ay'ın seyretmeleri hesapladır, demektir. İkincisi, istidlâl yolu iledir. Yıldızların seyri ve feleklerin (gezegen dairelerinin) hareketi vasıtasiyla hâdisatın Allah'ın kaza ve kaderi ile vukubulacağına istidlâl edilir. Bu câizdir. Ve doktorun nabzına bakarak hastalığa veya sıhhate istidlâli gibidir. Ama hâdisatın Allah'ın kazası ile olduğuna inanmaz, yahut kendisinin gâibi bildiğini iddia ederse kâfir olur. Bunlardan namaz vakitlerini ve kıbleyi bilecek kadar bir şeyler öğrenmekde beis yoktur». Merginâni'nin bu izahatından anlaşılıyor ki fazlasını öğrenmekte beis vardır. Hatta «el-Fusul» da bunun haram oldu-ğu açıkca söylenmiştir. Kitabımızın şarihi Muhammed Alâaddin de bu yoldan gitmiştir. Zâhire bakılırsa Merginânî ilm-i nücumun ikinci kısmını kasdetmiştir. Onun içindir. ki İmam Gazâlî, İhyâu'l-Ulûm'da, «İlm-i nücum. haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki kısımdır...» demiştir. Hazreti Ömer (r.a.), «İlm-i nücumdan karada, denizde yolunuzu bulacak kadarını öğrenin; geri kala-nından vaz geçin!». demiştir. Fazlasından men etmesinin sebebi üçtür: Birincisi : Bu ilim, halkın ekserisine zararlıdır. Çünkü kendi lerine bu eserlerin yıldızların hareketi neticesinde meydana gel-diği anlatılınca yıldızların hakikî müessir olduğu kanaatine varırlar. İkincisi: Yıldızlar hakkındaki hükümler sadece bir tahmin-den ibarettir. İlm-i nücûm rivayete göre İdris Aleyhisselâmın mucizesi imiş; sonra ortadan kalkmış. Üçüncüsü: Bu ilimde bir fayda yoktur. Zira mukadder olan mutlaka meydana gelecektir. Ondan korunmaya imkân yoktur. İlm-i remil: Birtakım çizgi ve noktalardan meydana gelen şekillerle malûm kaideler tahtında harfler çıkaran ve bunlardan ileride olacak şeylere delâlet eden cümleler kuran bir ilimdir. Bunun kat'î haram olduğu malûmdur. Aslının İdris Aleyhisse-lâm'a mahsus olduğunu az yukarıda gördük. Onun şeriatı mensuhtur. İbn-i Hacer'in «F e t â v â» sında bu ilmi öğrenmenin ve öğretmenin şiddetle haram olduğu beyan edilmektedir. Çünkü bu ilimde avam tabakasını aldatarak remilcinin gaibi bilmek hususunda Allah'a ortak olduğunu vehmettirmek vardır. Tabii ilim: Çeşitli hallerde değişip değişmemesi yönünden cismin halinden bahseden ilimdir. İbn-i Hacer'in «F e t â v â» sında bu ilmin felsefeciler yolu üzere olanının haram olduğu bildirilmiştir. Çünkü birçok mefsedetlere yol açar. Bu âlemin kadîm olduğuna inandırması bu kabil-dendir. Tabiî ilim haram olması hususunda ilm-i nücûma benzer. Zira her ikisi de ayni şekilde mefsedetlere yol açarlar. Gök Cisimleri (Astronomi) İlmi beyazitcamii-2.jpg Fıkıh ilmi ve mevzuu -5 Tencîm: Gök cisimlerinin teşekküllerinden, âdi hâdiselerin vukubulacağına istidlâl ilmidir. Merginâni'nin «Muhtarü'n Nevazil» adlı eserinde şöyle deniliyor: «Bilmiş ol ki, ilm-i nücûm (Astronomi) haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki nevidir. Birincisi: hesap yolu iledir ve haktır; Kur'an'da zikredilmiştir. Allah Teâlâ «Güneş ve ay husban iledir», buyurmuştur. Bun-dan murad, güneşle ay'ın seyretmeleri hesapladır, demektir. İkincisi, istidlâl yolu iledir. Yıldızların seyri ve feleklerin (gezegen dairelerinin) hareketi vasıtasiyla hâdisatın Allah'ın kaza ve kaderi ile vukubulacağına istidlâl edilir. Bu câizdir. Ve doktorun nabzına bakarak hastalığa veya sıhhate istidlâli gibidir. Ama hâdisatın Allah'ın kazası ile olduğuna inanmaz, yahut kendisinin gâibi bildiğini iddia ederse kâfir olur. Bunlardan namaz vakitlerini ve kıbleyi bilecek kadar bir şeyler öğrenmekde beis yoktur». Merginâni'nin bu izahatından anlaşılıyor ki fazlasını öğrenmekte beis vardır. Hatta «el-Fusul» da bunun haram oldu-ğu açıkca söylenmiştir. Kitabımızın şarihi Muhammed Alâaddin de bu yoldan gitmiştir. Zâhire bakılırsa Merginânî ilm-i nücumun ikinci kısmını kasdetmiştir. Onun içindir. ki İmam Gazâlî, İhyâu'l-Ulûm'da, «İlm-i nücum. haddizatında kötü değildir. Çünkü o iki kısımdır...» demiştir. Hazreti Ömer (r.a.), «İlm-i nücumdan karada, denizde yolunuzu bulacak kadarını öğrenin; geri kala-nından vaz geçin!». demiştir. Fazlasından men etmesinin sebebi üçtür: Birincisi : Bu ilim, halkın ekserisine zararlıdır. Çünkü kendi lerine bu eserlerin yıldızların hareketi neticesinde meydana gel-diği anlatılınca yıldızların hakikî müessir olduğu kanaatine varırlar. İkincisi: Yıldızlar hakkındaki hükümler sadece bir tahmin-den ibarettir. İlm-i nücûm rivayete göre İdris Aleyhisselâmın mucizesi imiş; sonra ortadan kalkmış. Üçüncüsü: Bu ilimde bir fayda yoktur. Zira mukadder olan mutlaka meydana gelecektir. Ondan korunmaya imkân yoktur. İlmin mendûp, haram, mekruh ve mubah kısımları da vardır. Fıkhın derinlerine dalmak ve kalb ilmini öğrenmek men-dûp; felsefe, şa'beze, tencîm, remil, tabiat, sihir ve kehanet öğrenmek haramdır. Felsefeye mantık dâhildir. Harf ilmi ile musikî de bu kısımdandır. İZAH Fıkhın inceliklerine dalmak mendûp olduğu gibi sair şer'i ilimleri ve bu ilimlere âlet teşkil eden bilgileri öğrenmek de menduptur. Kalb ilminden murâd, ahlâktır. Ahlâk, faziletlerin nevilerini ve nasıl kazanılacaklarını, reziletlerin nevilerini ve onlardan nasıl korunulacağını bildiren ilmidir. Kitabımızın metninde bu ilim, «Fıkıh» kelimesi üzerine atf edilmiştir. çünkü ilm-i ihlâs, ucub, hased ve riya gibi şeylerin öğrenilmesinin farz-ı ayın olduğu malûmdur. Nefsin diğer âfetlerinden kibir, cimrilik, kin, hıyanet, gadab,düşmanlık, buğuz, tamah, açgözlülük, böbürlenmek, müdahale, Hakk'a karşı büyük lenme, hîle, hud'a, kasvet ve tûl-i emel gibi şeyler de böyledir. Bunlar İhyâu'l-Ulûm'un Muhlikat faslında beyan edilmiştir. İmam Gazalî. «İnsan bunlardan hâli değildir. Binaenaleyh bunlardan kendini muhtaç gördüklerini öğrenmesi lâzımdır. Bunların izalesi farz-ı ayın'dır. Ama sınırlarını, sebeblerini, alâmetlerini ve ilâçla-rını bilmedikçe mümkün değildir. Zira şerri bilmeyen onun içine düşer», diyor. Felsefe Yunanca bir sözdür. Mânası zinetli hüküm, yani dışı süslü, içi fâsid demektir. «Bu âlem kadimdir.» Ve emsali küfür ve harama müeddi sözler bu kabildendir. İhyâu'l-Ulûm'da beyan edildiğine göre felsefe başlı başına bir ilim değildir. Dört cüzden mürekkepdir. Birincisi hesap ve hendesedir. Bunları öğrenmek mubah dır. Bunlar vâsıtasıyla çirkin ilimlere kayacağından korkulmayan kimse hesap ve hendese okumaktan men edilmez. İkincisi mantık'tır. Mantık, delilin veçhini, şartlarını ve tarifin veçhini, şartlarını araştırmaktır. Bu iki şey kelâm ilmine dahildir. Üçüncüsü İlâhiyattır. Bu, Allah'ın zâtını, sıfatını araştır-maktır. Feylesoflar bunda mezheplere ayrılmışlardır ki bazısı küfür, bazısı bid'attır. Dördüncüsü tabiiyyâttır. Bunların bazısı şeriata muhalif-tir. Bazısı cisimlerin sıfatlarını, hassalarını ve nasıl istihale geçirip değiştiklerini araştırmaktan ibarettir. Bu dördüncü cüz doktorların muâyenesine benzer. Ancak doktor sadece insanın bedenine, hasta olup olmaması yönünden bakar. Bunlar ise değişip hareket etmeleri yönünden bütün cisimlere bakarlar. Ama tıp bundan hayırlıdır. Çünkü ona ihtiyaç vardır. Felsefecilerin tabiiyyât hakkındaki bilgilerine ihtiyaç yoktur. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Yıldız Düşüklüğü ve Yıldız Düşüklüğünü Ortadan Kaldırma | HavasHoca | Burçlar & Astroloji & Yıldızname | 16 | 03.07.24 18:24 |
İllere göre gezegen saatleri | Aylin | Sorularınız | 18 | 09.02.22 17:27 |
Yıldız İsimleri - Yıldızların Burçlara Göre Anlamları | bitter | Burçlar & Astroloji & Yıldızname | 4 | 04.12.21 20:33 |
Havas ilmi Kursu: Yıldız ve Gezegen Saatlerinin Hesaplanması | HavasHoca | Havas Dersleri | 7 | 31.10.21 14:01 |
işlem yapılacak saatler gezegen saatleri | akin021 | Sorularınız | 1 | 20.12.20 23:01 |