|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
abdül hamidi yakından tanıyın 2
II. Abdülhamid’in önemli özelliklerinden biri de Türklük şuuruna sahip olması idi ve İslâm cemaatleri içinde en güvendiği unsur da Türkler’di. Bu yüzden dış Türkler’le yakından ilgilendi. Daha saltanatının ilk yıllarında Buharalı büyük Türk âlimi Şeyh Süleyman Efendi’yi Türkler ve Türkmenler’le temas etmek üzere resmî vazife ile Orta Asya’ya gönderdi. Peşte’de toplanan Turan Kongresi’nde de padişahı yine Süleyman Efendi temsil etti. Azerbaycan’da Türkçe öğretimini yasaklayan İran şahı nezdinde teşebbüse geçerek Türkçe’nin yeniden öğretim dili olmasını sağladı. Öte yandan Söğüt’ü imar etti; buradaki Osmanlı Devleti’nin kurucuları Türk büyüklerinin türbe ve mezarlarını tamir ettirdi. Bölgede yaşayan ve kendisinin “öz hemşerilerim” dediği Karakeçili aşiretinden iki yüz kişilik bir Söğütlü Maiyet Bölüğü kurdu.
Anayasalı meşrutî idareye taraftar olan Abdülhamid, meclisin çeşitli unsurların mücadele sahnesi olmasından çekiniyordu. Türkler’in haklarını koruyacak bir kanun hazırlığı için Avrupa anayasalarını tercüme ettirmeye başlamıştı. O, Türk unsurunun kuvvetlenmesi için çalışılması gerektiğini savunmakta, Anadolu’nun Türk’ün son sığınağı olduğunu söylemekte ve Almanlar’ın burada koloni kurmak istemelerine de şiddetle karşı çıkmakta idi. Malî darlık yüzünden yer yer patlak veren iç ayaklanmalar, yeni yeni muhtariyet istekleri, dış politikada karşılaşılan güçlükler, devletin işleyişindeki aksaklıklardan doğrudan etkilenen genç memur ve subaylar arasında tepkiler uyandırdı ve zamanla gizli bir muhalefet cephesi oluştu. Devrin aydınları imparatorluğun kurtuluşu için tek çıkar yolun meşrutiyet olduğuna inanıyorlardı. İttihat ve Terakkî Komitesi’nin başı çektiği bu harekette Türk aydınları Ermeni, Rum, Bulgar ve Arap gibi çeşitli unsurlara mensup komitacılarla “ittihâd-ı anâsır” fikri etrafında anlaştılar. Komşu devletlerin yeni bir müdahaleye hazırlanmaları üzerine Makedonya’da bir araya gelmiş olan bazı Türk subayları padişahı Kānûn-ı Esâsî’yi ilân etmeye zorladılar. II. Abdülhamid, 23 Temmuz 1908’de anayasayı tekrar yürürlüğe koyduğunu ilân etti. II. Meşrutiyet adı verilen bu olay, beklenenin aksine imparatorluğun dağılmasını daha da hızlandırdı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Meclisi’ne üye gönderilmesine engel olmak için 5 Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i işgal etti. Aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilân etti. Bir gün sonra da Girit, Yunanistan ile birleştiğini açıkladı. II. Meşrutiyet’in ilk seçimleri Türkler’le Türk olmayanların mücadelesi şeklinde geçti. İşin içine birtakım dış müdahaleler de karıştı. Türk cephesini, orduya dayanan, devlet ve hükümete hâkim olan İttihat ve Terakkî Komitesi ile adem-i merkeziyetçi Ahrar Fırkası temsil etti. Öteki unsur içinde de en şiddetli mücadeleyi, Yunanistan’ın telkinleri ve Fener Patrikhânesi’nin tâlimatı ile hareket eden Rumlar yaptı. 17 Aralık 1908 günü bizzat padişahın açtığı mecliste Türk mebuslarının sayısı diğer unsurlardan azdı. Abdülhamid’in de öteden beri korktuğu husus bu idi. Nitekim daha meclisin açılışının ilk günlerinde hıristiyan unsurlar millî gruplar halinde mücadeleye geçtikten başka, Arap ve Arnavut gibi müslüman unsurlar da çok geçmeden Türkler’e yüz çevirmeye başladılar. Meclis-i Meb‘ûsan muhtelif Osmanlı milliyetlerinin Türklüğe karşı mücadele sahnesi haline geldi. Bu durum İttihatçılar’ın “ittihâd-ı anâsır” hayallerini suya düşürdü. Memlekette İttihatçılar’ın başlattığı suikastlar halkın huzursuzluğunu arttırdı. Alaylı zâbitlerin ordudan çıkarılmasına karar verilmesi, orduda da huzursuzluk meydana getirdi. İttihatçılar’ın kendi adamlarını devlet dairelerine yerleştirmeleri, medrese talebelerinin de askere alınması konusunda meclise kanun tasarısı verilmesi gibi İttihatçı hükümetlerin sorumsuz icraatı, iç huzursuzluğu arttırdı ve muhalefetçi cepheyi kuvvetlendirdi. Halk arasında İttihatçılar’ın mason olduğu söylentisi, medrese talebelerinin askerliğinin dinî eğitime karşı bir darbe sayılması ve ordudan çıkarılan alaylı subayların mekteplileri “kâfir” gösteren propagandaları ile çalkalanan ülkede muhalefet, İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti etrafında toplandı. Kıbrıslı Hâfız Derviş Vahdetî’nin kurduğu cemiyet, Volkan adlı gazetesi ile devamlı şekilde halkın taassubunu tahrik eden şiddetli bir neşriyata başladı. Bir ara meclisin tatilini isteyecek kadar ileri gitti. Mizancı Murad da Mîzan gazetesi ile İttihatçılar’a karşı şiddetli hücumlara başlamıştı. İşte bu iki muhalif gazetenin neşriyatı sonunda İstanbul’da büyük bir ayaklanma patlak verdi. Eski takvime göre 31 Mart’ta meydana gelen ve Otuzbir Mart Vak‘ası olarak tarihe geçen bu olay, 13 Nisan 1909’da Taşkışla’daki Avcı taburları efradının, subaylarını hapsettikten sonra Sultanahmet Meydanı’nda toplanmalarıyla başladı. Bir gün sonra Ermeniler Adana’da büyük bir ayaklanma çıkartarak pek çok Türk’ü katletti. İstanbul’daki olaylar on bir gün kanlı bir şekilde devam etti. Nihayet Selânik’ten gelen Hareket Ordusu’nun 23-24 Nisan 1909 gecesi İstanbul’a girmesinden sonra bastırıldı. Hareket Ordusu Ayastefanos’ta (Yeşilköy) bulunduğu sırada âyandan bazıları ile mebusların çoğu birdenbire oraya gidip 22 Nisan 1909 Perşembe günü âyan reisi eski sadrazam Said Paşa’nın başkanlığında Meclis-i Umûmî-i Millî adıyla gizli bir toplantı yapıldı. Hareket Ordusu lehinde bir beyannâme neşredildi. Abdülhamid’in hal‘ine ilk önce bu toplantıda karar verilmişse de karar gizli tutuldu. Bu sırada padişah Sadrazam Tevfik Paşa’ya saltanatı kardeşine bırakabileceğini, ancak bir komisyon kurularak 31 Mart Vak‘ası’nda dahlinin olup olmadığının ortaya çıkarılmasını istedi. Tevfik Paşa bunu Said Paşa’ya bildirdiğinde Said Paşa, “Eğer temize çıkarsa bizim halimiz ne olur” diyerek karşı çıktı. II. Abdülhamid, kendisine sadık olan Birinci Ordu ile, Hareket Ordusu’na karşı konulması hususunda yapılan teklifleri kabul etmeyerek, müslümanların halifesi olduğunu ve müslümanı müslümana kırdıramayacağını söyledi. Bu kadarla da kalmayıp Topçu feriği Hurşid Paşa ile Dersvekili Hâlis Efendi’yi Hareket Ordusu’na göndererek meşrutiyetin korunduğunu bildirdi. Birinci Ordu kumandanına da Hareket Ordusu’na karşı koymamaları konusunda askere yemin ettirmesi tâlimatını verdi. İşte bunun üzerine İstanbul’a giren Hareket Ordusu kısa sürede şehre hâkim oldu. Ordunun kumandanı olan Mahmud Şevket Paşa örfî idare ilân ederek, dîvânıharp ve darağaçları kurdurdu ve suçlular yanında birçok suçsuzu da idam ettirdi. İttihat ve Terakkî, hâkimiyetini devam ettirmek için İstanbul’da büyük bir terör havası estirmeye başladı. Birinci Ordu efradı angarya işlerde çalıştırılmak üzere Rumeli yollarına sürüldü. Hafiyelik yeni bir şekle büründü; basının ağzına da kilit vuruldu. Sonunda meşrutiyet, “hürriyet” adı altında meclisli tuhaf bir mutlakiyet haline geldi. Yeşilköy’de toplanan ve II. Abdülhamid’in hal‘ine karar veren Meclis-i Millî âzaları, asayiş sağlandıktan sonra 26 Nisan 1909 günü İstanbul’a dönerek, ertesi gün Ayasofya civarındaki binasında tekrar Meclis-i Umûmî-i Millî adı altında toplandı. Meclis 240 mebus, otuz dört âyan olmak üzere toplam 274 kişiden oluşmakta idi. Hal‘ fetvasının ilk müsveddesini sarıklı mebuslardan Elmalılı Hamdi Efendi [Yazır] yazdı. Fetvada Abdülhamid’e, icraatı ile bağdaşmayan asılsız ve mesnetsiz iddialarda bulunuluyordu. Nitekim fetvayı imzalamak üzere meclise davet edilen Fetva Emini Hacı Nûri Efendi bu fetvayı okuduktan sonra imzalamaktan çekindi. Sebebi kendisine sorulduğunda da fetvada padişaha isnat edilen üç önemli suçu Abdülhamid’in işlediği kanaatinde olmadığını söyledi. Bunlar, Otuzbir Mart Vak‘ası’na sebep olmak, dinî kitapları tahrif ettirmek ve yakmak, devlet hazinesini israf etmekti. Son derece dürüst ve metin bir kimse olan Nûri Efendi, Abdülhamid’e saltanattan feragat etmesi teklifinde bulunulmasının daha doğru olacağını ileri sürdü. Bunun üzerine fetvanın son kısmı değiştirilerek hal‘ veya feragat şıklarından birinin tercihi meclise bırakıldı. Hacı Nûri Efendi buna rağmen padişaha isnat edilen suçlamalardan dolayı fetvayı imzalamamakta diretti. Hatta istifa ettiğini dahi söyledi. Nihayet, sarıklı mebuslardan Mustafa Âsım Efendi, Hacı Nûri Efendi’yi ikna etti. Şeyhülislâm Ziyâeddin Efendi tarafından imzalanarak hukukîleşen fetva mecliste okununca, mebusların bir kısmı derhal hal‘ine karar verilmesi yönünde bağırmaya başladılar. Meclis başkanı Said Paşa, mâbeyin kâtipliğinden başlayarak çeşitli hizmetlerinde ve yedi defa sadrazamlığında bulunduğu Abdülhamid’in otuz üç yıllık icraatından onun kadar sorumlu olduğunu unutarak, pek çok iyiliğini gördüğü padişaha karşı cephe almış bulunuyordu. Mecliste padişaha tahttan çekilme teklifinde bulunulması kararını oylamadan, ayağa kalkarak II. Abdülhamid’in hilâfet ve saltanattan hal‘i kararını oya sundu. Mebuslar ellerini kaldırarak hal‘ kararına katıldıklarını belirttiler. Oylamaya itiraz eden bazı mebuslar da baskı yapılarak susturuldu. Sonunda ittifakla Abdülhamid’in hal‘ine karar verilmiş oldu. Meclisin hal‘ kararını padişaha tebliğ etmek üzere seçilen heyet, âyandan Ermeni Aram, Bahriye feriği Laz Ârif Hikmet, Selânik mebusu Yahudi Karasu ve Draç mebusu Arnavut Esad Toptani’den oluşmaktaydı. Sultan Abdülhamid Meclis-i Millî’ye Çırağan Sarayı’nda oturmak istediğini bildirdiği halde, Hareket Ordusu’nun artık diktatörce davranan kumandanı Mahmud Şevket Paşa, el çabukluğuyla tahtından indirttiği gece onu Selânik’e gönderdi. Eşyasını dahi alamadan birkaç bavulla gece yarısı Yıldız Sarayı’ndan çıkarılan Abdülhamid, aile ve maiyet efradından oluşan otuz sekiz kişi ile Sirkeci’den özel bir trenle Selânik’e götürüldü. Binbaşı Fethi Bey [Okyar], kırk Selânik jandarması ile muhafızlığına tayin edildi. Selânik’te Alâtini Köşkü’ne yerleştirilen Abdülhamid, orada vaktini marangozluk ve demircilikle geçirdi. Abdülhamid saltanatta iken, Bulgar kilisesinin Rum Patrikhânesi’nden ayrılmasından beri Balkan devletleri arasında devam eden kilise mallarının aidiyeti konusundaki anlaşmazlıktan faydalanmış ve bunların Osmanlılar’a karşı ittifak oluşturmalarına engel olmuştu. Fakat İttihatçılar’ın, 3 Temmuz 1911 tarihli bir kanunla, kilise ve mekteplerin hangi unsura ait olduğunu nüfus nisbetine göre tayin etmeleriyle aralarındaki ihtilâf kalktı ve Balkan milletleri, Osmanlı Devleti’ne karşı birleşerek Balkan savaşlarını başlattılar. Kendisine gazete verilmediği için bu gelişmelerden haberdar olamayan Abdülhamid’in, düşmanın Selânik’e yaklaşması üzerine İstanbul’a nakledilmesine karar verildi. Durumu kendisini almaya gelen heyetten öğrenen Abdülhamid, Balkan ittifakına ve bu ittifaktan hükümetin haberdar olmamasına hayret etti. Dört Balkan devletinin ittifakını duyar duymaz kiliseler meselesinin halledilip edilmediğini sordu. Halledildiğini öğrenince de ittifakı tabii buldu. Selânik’ten ayrılmak istemeyen Abdülhamid’e tehlikeden bahsedilince, “Ben de bir silâh alır, askerle birlikte memleketimi müdafaa ederim; ölürsem şehid olurum” cevabını verdi ve devleti bu duruma düşürenlere beddua etti. İstanbul’a gündüz çıkmak şartıyla Selânik’ten ayrılmayı kabul eden Abdülhamid, İstanbul’dan gönderilen Alman sefâretine ait Loreley savaş gemisiyle 1 Kasım 1912’de getirilerek Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirildi. Hayatının son yıllarını burada geçirdi. I. Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde hükümette en nüfuzlu kimseler olan Talat ve Enver paşalar, İshak Paşa’yı Beylerbeyi Sarayı’na göndererek Abdülhamid’in tecrübelerinden faydalanmak istediler. Eski padişah artık verebileceği hiçbir fikir ve tavsiye edebileceği hiçbir tedbir kalmadığını, devletin daha savaşa girdiği gün yıkıldığını belirterek dünya denizlerine hâkim devletlere karşı, kara devleti Almanya ve Avusturya yanında savaşa girişilmiş olmasının çok büyük bir sorumsuzluk olduğunu söyledi. Abdülhamid’in kıymeti bu dönemde daha iyi anlaşıldı. Saltanatı döneminde aleyhinde bulunan pek çok aydın onun lehinde yazılar yazmaya başladı. 10 Şubat 1918 Pazar günü hayata gözlerini yuman Abdülhamid’in cenazesi Topkapı Sarayı’na nakledilerek teçhiz ve tekfini orada yapıldı. Sultan Reşad’ın iradesiyle, ölümünün ertesi günü padişahlara mahsus muazzam bir törenle Divanyolu’ndaki II. Mahmud Türbesi’ne defnedildi. Sultan Abdülhamid, Osmanlı ailesinin bütün özelliklerini taşımaktaydı. İri burunlu, parlak ve iri gözlü idi. Soğukkanlı fakat vehimli bir mizaca sahipti. Yürürken ve otururken biraz öne doğru meylederdi. Titrek fakat kalın bir sesi vardı; çok dinler, az konuşurdu. Kendisiyle konuşanlara saygı telkin eder, herkese karşı nazik davranırdı. Hoşlanmadığı kimselere bile güler yüz gösterir ve sevmediğini belli etmezdi. Karşısındakinin duygu ve düşüncelerini sezmekte mâhirdi. Herkesin gönlünü almasını iyi bilirdi. Fevkalâde bir zekâya ve hâfızaya sahipti. Bir kere gördüğü veya sesini işittiği kimseyi asla unutmazdı. İradesi kuvvetli, fikir ve kararlarında istiklâl sahibi, tehlike karşısında metanetli idi. Anne ve babasının veremden ölmüş olmaları, onu genç yaşından itibaren temkinli yaşamaya sevketmişti. İçki içmez, her türlü sefahatten uzak durur, sade bir hayat yaşardı. Ölünceye kadar her sabah ılık su ile duş yapmayı alışkanlık haline getirmişti. Jimnastiğe meraklı olup kılıç ve tabanca kullanmakta mahir idi. Batı müziğinden, opera ve tiyatrodan hoşlanırdı. Çalışmayı sever ve düzenli bir program uygulardı. Devlet işlerini her şeyin üstünde tutar ve önemli haberler alındığında uykusundan dahi uyandırılmasını isterdi. Devlet işlerinde değişik karakterdeki kimselerden faydalanmayı iyi bilir ve onlara mizaçlarına uygun hizmetler verirdi. Önemli devlet meselelerinde karar vermeden önce değişik fikirdeki devlet adamlarının görüşlerini alır, hatta bazan zıt görüşlü kimseleri huzurunda münakaşa ettirir, daha sonra kesin kararını verirdi. Sorumluluk taşıyan kararlarda konuyu meclise havale eder ve kararın oradan çıkmasını sağlardı. Sultan Abdülhamid halifelik makamına yakışır iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali bir kimse idi. Dindardı, hayır yapmasını severdi. Kan dökülmesinden asla hoşlanmazdı. Otuz üç yıllık saltanatı süresince imzaladığı ölüm fermanlarının sayısı birkaç taneyi geçmez. Kimsenin rızkına mâni olmak istemez, yurt dışına kaçan veya sürgüne gönderilen siyasî muhaliflerine dahi maaş bağlatırdı. BİBLİYOGRAFYA Nutk-ı Pâdişâhî (II. Abdülhamid’in ilk Meclis-i Meb‘ûsan’ı açış nutku), İstanbul, ts. Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket Görüşlerim (nşr. A. Alaattin Çetin – Ramazan Yıldız), İstanbul 1976. Abdülhamid’in Hatıra Defteri, İstanbul 1960. Belgeler: Abdülhamid Han’ın Muhtıraları (nşr. M. Hocaoğlu), İstanbul 1976. İ. H. Uzunçarşılı, “II. Abdülhamid’in İngiliz Siyasetine Dair Muhtıraları”, Tarih Dergisi, sy. 10, İstanbul 1954, s. 43-60. Abdülkadir Özcan – İlhan Şahin, “II. Abdülhamid’in Hususî Mektup ve Telgrafları”, a.e., sy. 34, İstanbul 1984, s. 417-474. Vedat Örfi, Hâtırât-ı Sultan Abdülhamid Hân-ı Sâni, İstanbul 1340. Tahsin Paşa, Abdülhamid’in Yıldız Hatıraları, İstanbul 1931. Teftâzânî, Şerḥu’l-ʿAḳāʾid, İstanbul 1317, s. 80. Ramazan b. Muhammed el-Hanefî, Şerḥu Ramażân Efendî ʿalâ Şerḥi’l-ʿAḳāʾid, İstanbul 1320, s. 295. Cevdet Paşa, Tezâkir (nşr. M. Cavid Baysun), Ankara 1960, II; 1967, IV. a.mlf., Ma‘rûzât (nşr. Yusuf Halaçoğlu), İstanbul 1980, s. 29, 234, 237 vd. Muhammed Sultan el-Ma‘sûmî el-Hucendî, Muḫtaṣaru Tercemeti ḥâli Muḥammed Sulṭân (mecmua içinde), Kahire 1355, s. 54. Hâfız Abdülcemil el-Peşâverî, eẓ-Ẓaferü’l-Ḥamîdiyye fî is̱bâti’l-ḫalîfe, MÜ İlâhiyat Fak. Ktp., Cemal Öğüt böl., vr. 2b-3b. Mehmed Celâl, Şevketlü Padişahımız Gazi Büyük Abdülhamîd Hân-ı Sâni Hazretleri, İstanbul, ts. Ahmed Midhat, Zübdetü’l-hakāyık, İstanbul 1294. a.mlf., Üss-i İnkılâb, İstanbul 1294, Ks. I, s. 277-293; İstanbul 1295, Ks. II, s. 1-254. Mahmud Celâleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakîkat (haz. İsmet Miroğlu), İstanbul 1983, s. 159-700. Mehmed Râsim, Ahd-i Celîl-i Hazret-i Abdülhamîd Hân-ı Sânî’de Terakkiyât ve Muvaffakıyyât-ı Bahriyye-i Osmâniyye, İstanbul 1313. Victor Berard, La Politique du Sultan, Paris 1897. Ali Haydar Midhat, Midhat Paşa, İstanbul 1325, s. 183-228. Paul Fezch, Constantinople aux derniers jours d’Abdulhamid, Paris 1907. Ahmed Sâib, Abdülhamîd’in Evâil-i Saltanatı, Kahire 1326. a.mlf., Târîh-i Meşrûtiyet, Şark Mesele-i Hâzırası, İstanbul 1328. Eşref, Sultan Abdülhamid’in Evâil-i Saltanatı, Ruscuk 1326. Osman Nuri, Abdülhamîd-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, İstanbul 1327. E. Driault, Şark Meselesi (trc. Nâfiz), İstanbul 1328, s. 272-362. Said Paşa, Hâtırat, İstanbul 1328, I-II. Süleyman Paşazâde Sâmi, Süleyman Paşa Muhâkemesi, İstanbul 1328. Süleyman Paşa, Umdetü’l-hakāyık, İstanbul 1328. Ed. Engelhardt, Türkiye ve Tanzimat (trc. Ali Reşâd), İstanbul 1328, s. 248-421. Mehmed Memduh [Paşa], Tasvîr-i Ahvâl Tenvîr-i İstikbâl, İzmir 1328. Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiyye Nezâreti Târihçe-i Teşkîlât ve İcrâatı, İstanbul 1328. Kâmil Paşa, Hâtırat, Kostantıniyye 1329. Serge Goryanov, Devlet-i Osmâniyye ve Rusya Siyaseti (trc. Ali Reşâd – Macar İskender), İstanbul 1331. Bunyer Veylet, Şarkta İngiliz-Alman Rekabeti (trc. Bedi Fikri), İstanbul 1332. Sir Edvin Pears, Forty years in Constantinople, London 1916. Abdurrahman Şeref – Ahmed Refik, Sultan Abdülhamîd-i Sânî’ye Dâir, İstanbul 1337. Ali Said, Saray Hatıraları: Abdülhamid Han’ın Hayatı, İstanbul 1338. Mahmud Muhtar Paşa, Mâziye Bir Nazar: Berlin Muâhedesi’nden Harb-i Umûmîye Kadar Avrupa ve Türkiye-Almanya, İstanbul 1341. W. Langer, The Diplomacy of Imperialism, New York 1935. Hakkı Tarık Us, Meclis-i Mebûsan İlk Devre Müzakere Zabıtları, İstanbul 1940. Y. Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, I, II. C. D. Blaisdell, Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Mâlî Kontrolü (trc. H. A. Kuyucak), İstanbul 1940. İbnülemin, Son Sadrıazamlar, III, 1264-1306. a.mlf., “Abdülhamîd-i Sânî’nin notları”, TTEM, sy. 13 (90), (1926), s. 60-68; sy. 14 (91), s. 89-95; sy. 15 (92), s. 152-159. Ziya Şakir, II. Sultan Hamid, Şahsiyeti ve Husûsiyetleri, İstanbul 1943. a.mlf., Sultan Hamid’in Son Günleri, İstanbul 1943. Faiz Demiroğlu, Abdülhamid’e Verilen Jurnaller, İstanbul 1955. Ali Fuat Türkgeldi, Mesâil-i Mühimme-i Siyâsiyye (nşr. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1957, II, 1-433; 1966, III, 54-56, 86-103. Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, İstanbul 1960. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, İlân-ı Hürriyet ve Sultan II. Abdülhamid Han, İstanbul 1960. a.mlf., II. Abdülhamid ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar, İstanbul 1964. İ. H. Danişmend, Kronoloji, İstanbul 1961, IV, 285-379. Asaf Turgay, İbret: Abdülhamid’e Verilen Jurnaller ve Jurnalciler, İstanbul 1961-62. Joan Haslip, Bilinmeyen Taraflariyle Abdülhamid (trc. N. Kuruoğlu), İstanbul 1964. Mehmed Raif Ogan, Sultan Abdülhamid II ve Bugünkü Muarızları, İstanbul 1965. M. S. Anderson, The Eastern Question 1774-1923, New York 1966. Yaşar Kutluay, Siyonizm ve Türkiye, İstanbul 1967. Y. Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği (1877-1880), Ankara 1968. Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, Ankara 1973, s. 259-280. Orhan Kurmuş, Emperyalizm’in Türkiye’ye Girişi, İstanbul 1974. Tahsin Uzer, Makedonya’da Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Ankara 1979, s. 10-14, 89-96, 112-116, 243-253 vd. Bayram Kodaman, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, İstanbul 1980. İlber Ortaylı, II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Ankara 1981. Rifat Önsoy, Türk-Alman İktisadî Münasebetleri (1871-1914), İstanbul 1982. Mim Kemal Öke, Siyonizm ve Filistin Sorunu (1880-1914), İstanbul 1982. a.mlf., İngiliz Casusu Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında II. Abdülhamid ve Dönemi, İstanbul 1983. a.mlf., “Şark Meselesi ve II. Abdülhamid’in Garp Politikaları”, Osmanlı Araştırmaları, sy. 3, İstanbul 1982, s. 247-276. Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Muvaffak Beni’l-Mürce, Ṣaḥvetü’r-recüli’l-marîż ev es-Sulṭân ʿAbdülḥamîd es̱-S̱ânî ve’l-ḫilâfetü’l-İslâmiyye, Küveyt 1984. Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, İstanbul 1984. İ. H. Uzunçarşılı, “V. Murad’ı Tekrar Padişah Yapmak İsteyen K. Skaliyeri-Aziz Bey Komitesi”, TTK Belleten, VIII/30 (1944), s. 245-340. a.mlf., “V. Murad ile Oğlu Selâhaddin Efendi’yi Kaçırmak İçin Kadın Kıyafetinde Çırağan’a Girmek İsteyen Şahıslar”, a.e., VIII/32 (1944), s. 589-597. a.mlf., “Ali Suâvi ve Çırağan Vak’ası”, a.e., VIII/32 (1944), s. 71-118. a.mlf., “Sultan Abdülhamid’in Hal’i ve Ölümüne Dair Bazı Vesikalar”, a.e., X/40 (1946), s. 705-748. a.mlf., “Abdülhamid Ferit Paşa’nın Ruznâmesinden”, a.e., XXVII/106 (1963), s. 257-286. İhsan Süreyya Sırma, “Pekin Hamidiye Üniversitesi”, İslâmî İlimler Fakültesi, Prof. Dr. Tayyib Okiç Armağanı, Ankara 1978, s. 159-170. a.mlf., “Sultan II. Abdülhamid’in Çin’e Gönderdiği Enver Paşa Heyeti Hakkında Bazı Bilgiler”, İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, sy. 4, Ankara 1980, s. 159-183. a.mlf., “II. Abdülhamid’in Hilâfeti Hakkında Yazılmış Bir Risâle ve Bununla İlgili Kırk Hadis”, Tarih Dergisi, sy. 33, İstanbul 1982, s. 375-400. A. H. Ongunsu, “Abdülhamid II.”, İA, I, 76-80. Jean Deny, “ʿAbd al-Ḥamīd II”, EI2 (İng.), I, 63-65. Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul'da basılan 1. cildinde, 216-224 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız. Sultan II. Abdülhamid Sultan II. Abdülhamid Babası ABDÜLMECİD Osmanlı padişahı (1839-1861). Döneminin devlet adamlarından MİDHAT PAŞA Osmanlı sadrazamı. Döneminin devlet adamlarından CEVDET PAŞA XIX. yüzyılın ünlü Türk âlimi ve devlet adamı. Döneminin devlet adamlarından HÜSEYİN HİLMİ PAŞA Osmanlı sadrazamı. Döneminin devlet adamlarından SAİD HALİM PAŞA Osmanlı sadrazamı ve fikir adamı. Tahttan indirerek yerine V. Murad'ı çıkarmak için gerçekleştirilen teşebbüs ÇIRAĞAN VAK‘ASI Çırağan Sarayı’nda göz hapsinde tutulan V. Murad’ı kaçırma teşebbüsü. OTUZBİR MART VAK‘ASI II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan askerî isyan. Döneminde uygulanan yönetim şekli MEŞRUTİYET Osmanlılar’da anayasal saltanat dönemi (1876-1922). Döneminde ilan edilen Osmanlı Devleti'nin ilk anayasası KĀNÛN-ı ESÂSÎ 1876 yılında kabul edilen Osmanlı Devleti anayasası. Muhalifi olan cemiyet İTTİHAT ve TERAKKÎ CEMİYETİ 1908 İhtilâli’ni düzenleyen ve bu tarihten itibaren 1918’e kadar devletin yönetiminde birinci derecede rol oynayan siyasî cemiyet. Arap milliyetçiliği ve sömürgeciliğe karşı geliştirdiği politika İTTİHÂD-ı İSLÂM XIX. yüzyılın ikinci yarısında özellikle II. Abdülhamid döneminde müslümanlar arasında birlik sağlayarak sömürgeciliğe karşı koymayı amaçlayan siyaset için kullanılan tabir. Döneminde inşa edilen demiryolu HİCAZ DEMİRYOLU II. Abdülhamid tarafından 1900-1908 yıllarında Şam ile Medine arasında inşa ettirilen demiryolu. Yahudi yerleşimine izin vermediği bölge FİLİSTİN Akdeniz’in güneydoğu ucunda, Asya ile Afrika arasında köprü konumunda bulunan tarihî bölge. Bütün ilişkili maddeler » Sultan II. Abdülhamid’in tuğrası Sultan II. Abdülhamid’in tuğrası Sultan II. Abdülhamid’in 1876’da bastırdığı para Sultan II. Abdülhamid’in 1876’da bastırdığı para Sultan II. Abdülhamid’in yaptırdığı Şam-Hicaz demiryolunun açılış merasimi Sultan II. Abdülhamid’in yaptırdığı Şam-Hicaz demiryolunun açılış merasimi Sultan II. Abdülhamid’in, gül ağacından kendi eliyle yaptığı cumba kafesi (Yıldız Hamidiye Camii) Sultan II. Abdülhamid’in, gül ağacından kendi eliyle yaptığı cumba kafesi (Yıldız Hamidiye Camii) Sultan II. Abdülhamid’in bir fermanı (A. Nadir koleksiyonu) Sultan II. Abdülhamid’in bir fermanı (A. Nadir |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Kendinizi Tanıyın | shahkhu | Tasavvuf Sohbetleri | 1 | 09.11.20 10:29 |
Rakibinizi tanıyın bayanlar | Nani | Bilim ve Teknoloji | 0 | 29.09.20 13:29 |
Abdülhamid Han'ı yakından tanıyın | hipnozcu | Haber & Siyaset | 0 | 30.07.20 19:51 |
Çok yakından çekilen ilginç fotograflar | aşk | ilginç konular & Teoriler | 11 | 11.10.17 15:12 |
Gdo'yu Tanıyın!!! | aşk | Sağlık | 1 | 06.05.17 12:17 |