#1
|
|||
|
|||
Beyin ölümü yalanı !
· Soğumamış bir vücut ölmemiş bir vücuttur ve organları alınamaz.
· Soğumuş bir vücut, ölü ve kanı pıhtılaşmış, damarları ve organları tıkanmış bir vücuttur ki bunun da organları alınsa bir işe yaramaz. Dolayısı ile gerçekten ölü kişilerden organ almak nerede ise imkansızdır. Organ naklini nerede ise imkansız hale getiren bu sıkıntının önüne ''Beyin ölümü" tabiri uydurularak ve halen sağ olup, acıyı da hisseden insanların organları alınarak geçilmiştir. 1968'den beri kullanılan ''Beyin ölümü'' tabiri bir sahtekarlıktan başka bir şey değildir. · Kalbi ve solunumu durduktan tam altı saat sonra bile normale dönen yani bu altı saatlik kriz halinde bile ölmemiş olan hastalar var. Doktorların gerektiğinde bir ya da bir buçuk saat kalbi durdurdukları da biliniyor. Bu nedenle bir kişinin gerçekten öldüğüne emin olmak için MUTLAKA uzun bir süre beklemek gerekiyor. Gerçekten ölmüş birisinin bu bekleme süresi içerisinde zaten organları kullanılamaz hale geliyor. O halde ahlaklı bir hekim için kadavradan-ölüden organ nakli 'İMKANSIZ' duruma geliyor. · Bu yüzden beyin ölümü gerçekleşen ama makineye bağlı olan hastalara çok kıymet veriliyor. Bunlar da gerçekte ölmemiş oldukları halde 'geri dönüşü imkansız' denilerek fişleri çekiliyor. Hatta fişi çekildi denilse de parçalayıp organlarını alana kadar makine desteği çekilmiyor. Hastanın bu anda bilinci de açıksa narkozsuz parçalanışının acısını çekiyor. Ama beyin fonksiyonları zarar görmüş olduğu için -bir çeşit felç hali gibi- vücudu ile tepki veremiyor. · Her iki durumda da organ nakline cevaz vermek dinen mümkün görünmüyor. · Bundan da öncesi var ki, insan vücudu başka bir insanın organını, en mükemmel şekilde nakil edilmiş bile olsa ret ediyor. Buna organ reddi deniliyor. Organ naklinin ilk defa denendiği günlerden bu güne kadar geçen onlarca sene boyunca organ reddi sorununa çare bulunamadı. Bu engeli aşmak için de nakil yapılan hastalara çok çok ağır ve bağışıklık sistemini nerede ise yok eden ilaçlar bir ömür kullandırılıyor ki bağışıklık sistemi bu yabancı organı ret etmesin. · Bu ilaçlar vücudu öyle bir hale getiriyor ki, ilaçları kullanan insanlar en basit bir etkenden bile tesirlenip ciddi hastalıklara yakalanıyorlar. Aynı anda çok sayıda ciddi hastalığa yakalananlar da oluyor ve hayatları çilekeş oluyor. Bu hususta bir araştırma yapılsa ve nakil yapılmış hastalara; · ➥ "Size bu durum baştan gereğince anlatıldı mı? Bu hale geleceğinizi bilseydiniz organ naklini yine de kabul eder miydiniz? Hayatınızdan memnun musunuz? Organ nakli gerçekten de hayatınızı kurtardı mı? Bu yaşadığınız hayat mı?" · diye sorulsa, ezber bozucu bir netice çıkacağından emin olabilirsiniz. |
#2
|
|||
|
|||
ALDANMAYIN!
İçindeki ihlaslı Müslümanları tenzih ederiz ama Diyanet İşleri Başkanlığı Sabetayist Yahudi rejimin, Kemalizm maskesi ile kurduğu ve tepe tepe kullandığı, kullanmakta olduğu çok sorunlu bir kurumdur. Bütün kadro sorunlu değilse de aralarında yüksek oranda sapkın inançlı ya da samimiyetsiz ve paraya, makama kendini bağlamış kişiler mevcuttur ve bundan da önemlisi kurum olarak güvenilecek, ciddiye alınacak bir durumda değildir. Siyasetçilerin ve bazı gizli örgütlenmelerin nüfuzundadır. Diyanet İşleri eski başkanı Sait Yazıcıoğlu, kardeşi Recep Yazıcıoğlu'nun organlarını BA-GIŞ-LA-MA-DI! Süper Vali denilen Merhum Recep Yazıcıoğlu elim ve şüpheli bir trafik kazası neticesinde hastaneye kaldırılmıştı. Bir süre sonra merhum valinin beyin ölümünün gerçekleştiği ve bir karar verilmesi gerektiği açıklanmıştı. Merhum Yazıcıoğlu'nun kardeşi Said Yazıcıoğlu, 17 Haziran 1987-3 Ocak 1992 tarihleri arasında 14. Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapmıştı. Kararlı bir duruşla hem ''fiş çekme'' denilen davranışı hem de ''organ bağışını'' doğru bulmadığını açıkladı. Gazetecilerin, yoğun baskılara devam edip ''Efendim! Kardeşinizin organlarını bağışlayacak mısınız?" diye sorması üzerine ''Hayır. Organ bağışını doğru bulmuyoruz" diye net cevap verdi. Ülkemizdeki bütün Müslüman çevrelerin takdirini kazanmış birisi olan Said Yazıcıoğlu daha sonraki süreçte Diyanet İşlerinden Sorumlu Bakanlık da yaptı. Doktorlar, bitkisel hayata girenlerden daha sonra geri dönenlerin olabildiğini ama beyin ölümü gerçekleşenlerden geri dönüş olmadığını söylediler. ''Makine desteği ile ancak 1-10 gün arası hayatta kalması sağlanabilir'' diye eklediler. Buna rağmen de Sait Yazıcıoğlu kardeşinin fişinin çekilmesine izin vermedi ve doğal ölümün gerçekleşmesini istedi. Zaten üzerine geçen yıllar boyunca yapılan araştırmalarda görüldü ki beyin ölümü gerçekleştiğine dair karar alınan çok sayıda kişi daha sonra hayata dönmüşler ve merhum valinin vefatının üzerinden geçen sürede de bunun benzeri hadiseler yaşandı/yaşanıyor. Aile rıza gösterirse eğer, beyin ölümü gerçekleşmiş ama diğer organları sağlam olan kimseler en ideal organ bağışçısı olarak kabul ediliyorlar. Çünkü kan pıhtılaşmadan, damarlar tıkanmadan, organlar zarar görmeden canlı kanlı alıyorlar organları... Bu, 'Beyin Ölümü' tabiri, 1968 yılında organ nakli sistemine bol bol organ sağlamak için uydurulmuş art niyetli ve aldatmaya dönük bir tıbbi tabir... Beyin ölümü, kesinlikle ölüm değildir ve beyin ölümü gerçekleştiği iddiası ile parça parça edilip organları alınan kişiler aslında sağ/diri kişilerdir. Acıyı da hissederler. Son zamanlarda dünya genelinden pek çok saygın profesör, bu feci gerçeği kabul ve itiraf etmeye başlamıştır. Organları alınırken çoğunlukla bu insanlara narkoz da verilmez. Bu şekilde masaya yatırılan ve neşter vurulduğu anda uyanan bir kişi ''Kesmeye önce yüzümden başlamışlar. Öyle bir acı hissettim ki uyanmamam mümkün değildi" demiştir ve bu kişi onlarca sene geçmiş olmasına rağmen hala hayattadır. |
#3
|
|||
|
|||
Beyin ölümü tabiri zaten başlı başına problemli bir durum çünkü beyin ile alakalı herhangi bir ölüm, elektriksel aktivitenin durmasi durumunda fiziksel ölüm o an dönüşsüz olarak gerçekleşir. Nitekim organ naklinin ilk yapimaya başladığı dönemlerde savaş bölgelerinde infaz edilecek tutsak veya idam mahkumların kafadan tek kurşunla öldürülmesi durumunda organ nakli mümkün olmadığından bu uygulamanın geçici veya kalıcı olarak değiştiği bölgelerde var. Günümüzde beyin ölümü diye tabir edilen durum beyinde elektirksel aktivitenin azalması, genel kabul gören görüşse beyin sapının işlevsiz hale gelsigi dusunulmesidir ki bu da ölüm değil o kişinin mevcut felç durumunun devam edeceği gözünü açıp normal hayata donemeyecegi görüşünden dolayı ölüm olarak nitelendirilmiş ve bu bahane ile organ nakline bahane olmuştur. Bunun sonraki evresi olan " normal hayata" dönemeyen yaşayan kişilerden organ almak olacaktır ki ötenazinin yasal olduğu ülkelerde bu tartışma son yıllarda gündemde, o gerçekleşirse sonraki adımda hayatı " daha önemsiz" görülen bunu içinde tanimlamalar kılıflar uydurulan kişilerden transfer gündeme gelebilir malesef
. |
|
|