Ingiliz Ulusal Sanat Konseyi bir deney gerçekleştirir. Altı maymunun bulunduğu bir kafese bir bilgisayar konur. Maymunlar bilgisayara bir ay boyunca rastgele vurur ( tuvalet olarak kullanmakta dahil ) birçok anlamsız hareket yapar . Bir ayın sonunda yazılı elli kağıt çıkarırlar. Lakin bir tek anlamlı kelime olmadığı gibi ingilizce de tek harften oluşan bir kelimeyi dahi yazamazlar .

Klavyede 30 karakter olduğunu düşünürsek ( 26 harf ve diger karakterler ) tek harfli bir kelime yazma ihtimali 30x30x30 =27000 dir . Yani 27binde bir .

Bir shaeksper sonesi elde etme şansı için şöyle bir hesaplama yapılabilir.
" Seni bir yaz gününe benzetebilir miyim " sonesi 488 harftir. Klavyedeki harfleri tuşlayarak gerçek sırasına göre soneyi yazma ihtimali 26 üzeri 488 dir . 10 tabanına göre 10 üzeri 690 ..

Peki ... Evrendeki partiküllerin sayısı ( proton elektron nötron) 10 üzeri 80 dir . Bütün evreni alıp onu bilgisayar çiplerine yerleştirirseniz ( maymunları unutun ) bunların her biri bir gramın milyonda biri ağırlığında olur .

Bütün evreni mikrobilgisayar çiplerine dönüştürseniz ve bu çipler bir saniyenin milyon katında kelime üretse en fazla 10 üzeri 90 kelime denemesi yapılabilir oysa bir soneyi yazma ihtimali 10 üzeri 690 di. Bu şans eseri bile olsa bir sone yazılmasının dahi mümkün olmadığını gösterir..

SORU : Evrenin hatta hayatın şans eseri oluşmasını hadi bir tarafa bırakalım. Hayatı üretmek için gerekli DNA larin nerdeyse inanılmaz bir düzen ile her seferinde farklı tasarımının olasılık oranı nedir sizce ?

Görselde parmak izinin mikroskopik görüntüsünü görüyorsunuz. Sadece tek bir çizgi ;)

Klavyede Latin harfleri degil de, japon yada Çin alfabesi harfleri olsa idi, ve bu harfleri tanımayan birinin ( Normal zekaya sahip bir insanoğlunun ),
Anlamlı bir şeyler yazabilme ihtimalini de merak ettim şimdi.

Size katlama tesellisinden bahsedeyim biraz.
Maneviyat bizlere katlanmayı değil, katlamayı önerir. Elbiselerin, örtülerin, eşyaların katlanma özelliği olmasaydı evlere sığmazdı insan.

DNA daki katlama tesellisi bizleri muhteşem bir iradenin her daim görev başında olduğunun apaçık delilidir.
Tek bir hücredeki DNA yi düz bir yüzeye yayarsak iki metre boyunda olduğunu görürüz.
Tüm hücrelerimizdeki DNA''yi uc uca eklemiş olsaydık, 18 milyar kilometre uzunluğunda olacaktı. Yüzlerce kez güneşe gidip gelme mesafesi demek oluyor.

Bu Katlama tesellisini göz önünde bulundurursak DNA nin diziliminin olasılık oranı bizlerin aciz beyinleri ile alınacak bir şey olmadığını görürüz. Sadece bilebileceğimizi sandığımiz altlı üstlü sayılar ile telaffuz ederiz.

İşte sorunda burada kardeşim olasılıkta. Yani yukarıda belirttiğin şeylerin olma olasılı katrilyon üzeri katrilyon üzeri... De olsa yine bir olasılık vardır diye düşünüyor ( Yaratıcıyı kabullenmenin eziklik acziyet olduğunu düşünen ) ateistler. Peki bu doğrumu? Eğer bahsedilen şey sadece bir yada birkaç şey için geçerli olsa idi belki bende onlar gibi düşünebilirdim. Buradaki bariz fark yaratılan herşey için yada onların dilinden söyleyeyim bilimsel anlamda varlığı kanıtlanmış herşey için aynı düşünçeye ihtiyacımız olması. En basit diye düşündüğümüz kompleksiz bir bitkinin yada tek hücreli canlılar için dahi o kadar çok ihtimal o kadar çok olasılık varki bunun yani bu olasılıkların yeterli düzeyde bi düzen oluşturabilmesi için gerekli zaman yok. yani evrenin yaşı bu olasıkların gerçekleşmesini sağlamak için çok az. Olasılık hesabı yapmak güzel mantıklı ama mantık dışı olan bu olasılıkların sonsuzluk içinde değilde sonu ve başlangıcı olan evren içinde hesaplanıyor olması.

Yaratımda sebepler bitmez !
Her salise , her an , sayısını hesaplayamayacağımız kadar çok (kısaca sonsuz diyoruz ) olasılıklar ,
Sayısını hesaplayamayacağımız kadar çok sebepler doğurur . (“Allah her an bir yaratımdadır der kuran )
İnsan sonsuz sebepler içerisinde ki son sebebi , sebep olarak kabul ettiği için , yumurtayı tavuktan , meyveyi ağaçtan ,
Balı arıdan ,
Işığı güneşten bilir .
Oysaki yumurtayı sofrasına getiren sonsuz sebeplerden sadece bir tanesini aradan çıkarsa ( güneşi , kalsiyumu , enerjiyi , karbonu , demiri, toprağı , böceği , çiçeği , tohumu... ve sayılamayacak kadar çok sebebi ) o yumurta sofraya gelmeyecekti ..
demek ki o yumurtanın sebebi tavuk değil , sonsuz olasılıklar içerisinden sonsuz sebeplerle o yumurtanın sofraya gelmesinin ardında büyük bir kasıt var .
Sebepleri çıkar aradan , ortaya çıksın yaradan !
Eğer herhangi bir son sebepten , doğru akıl yürütme ve yeterli algı kapasitesi ile geriye doğru gidebilseydik herşey ayan beyan ortada olacaktı. Ne sebep kalacaktı ne sonsuzluk ne de olasılık .

Acaba inanmayan insan kendinin nasıl birseyden olduğunu zannediyor yada nasıl bir hayvandan mi desem.Yada madem herşey bilim üzerine yıllardır insanların ölmesine çare neden bulunmadı.Bilime göre insan zekasının yüzde yüzünü kullanamaz neden acaba? Herşeyi sadece bilime bağlamak ta bir nevi ona inanmak degilmidir? Bilimi kim çıkardı.Bilim ispatı olan bilgi degilmidir.Dunyanin kendiliğinden oluştuysa hala ispatı neden yok ?İcimizdeki bizim ruh dedigimi, sizin enerji dediginiz şeye neden inanıyorsunuz? Öteki alemlere inancınız varmıdır.Yoksa neden insanoğlu zirp pirt diğer gezegenlere gidiyor ne arıyor orada? İnsanin beyni dünyadaki bütün canlılara oranla mükemmel oluşturulmuş milyarlarca sinaps kendiliğinden oluşmuş olamaz yada evrim geçiren bir hayvan olsaydı bu kadar düşünemezdi? İnsanoğlu dünyaya direk olduğu gibi gönderildi.Bunu kim gönderdi? Evrim olan sadece insan .sayısı az iken insan çok büyük bir varlıktı sayı çoğaldı insan küçüldü.

Modern tıp 1400 yıl önce kuranda yazanı bugün nihayet anladı ! Halen anlamayanlara hem selam olsun, hemde geçmiş olsun

And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur!" (Mu'minun, 23/12)

Burada dikkat edilmesi gereken ilk incelik, alak (yani Arapça “Alaqa”) kelimesindedir. Eski bazı meallerde bu kelime kan pıhtısı olarak çevrilmiş olsa da; bu kelimenin gerçek anlamı bağlanan, yapışan, takınıp tutunan, emen demektir. Arapça’da sülüğün de “Alaqa” diye adlandırılması, gıdasını emerek, yapışarak alan anlamını kuvvetlendirir.

Ceninin ana rahmindeki ilk evrelerinde sülüğe benzer bir şekilde rahim duvarına yapışarak besin emen bir et parçası formunda olması, Kuran’ın inceliğini ortaya koyar.

Bir diğer incelik, “bir çiğnemlik et” ifadesindedir. Embriyo 1 aylıkken, bir çiğnemlik et boyutunda olmasının yanı sıra, üzerinde diş izini andıran tesbihimsi bir yapı meydana gelmektedir. “Çiğneme” benzetmesindeki incelik, bu açıdan da dikkat çekicidir.

Ancak modern tıbbın imkanlarıyla detaylı incelenebilen cenin gelişimi hakkında bu kadar isabetli açıklamalar barındırması, Kuran’ın kaynağının insan olmadığı konusundaki net göstergelerden biridir.

Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü"

Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür."

Aşkın sultanı aşıklık ve maşukluk makamlarına tenezzül ettikten sonra sahrada otağın kurulmasını istedi..Hazinelerin kapısını açtı cevherini aleme saçtı....Otağın siperini kaldırdı varlığı ve yokluğu birbirine çarptırdı.....Fitne koparıcı aşkın kararsızlığı alemi şer ve heyecana düşürdü...Ve hava güneşin rengini alınca karanlık pılıyı pırtıyı toplayıp gitti..Allah halkını bir karanlık içinde yarattı hadisi şerifi mucibince karanlıklar mümkünlerin imkanlarıdır.Gül yaprağı Lemaat yazmak istedi.

Konuya yazan tüm kardeşlere çok teşekkür ederim çok faydalandık. Son yazı enteresan. Nereden alınma.