#1
|
|||
|
|||
Harf Devrimi neden yapıldı
Bakın İnönü hatıraların da neler diyor
Harf Devriminin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı." Kaynak : İnönü, Hatıralar C.2 sf. 223 |
#2
|
|||
|
|||
Hayret kimse itiraz etmemiş
Normalde seni şimdiye kesmeleri lazımdı fatih1
__________________
Biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz.. |
#3
|
|||
|
|||
Ben demedim abi ismet demiş sonra uygulamaya koymuşlar.
Koskoca ismet yalan söyleyecek değil ya Bence ismet'i kessinler. . |
#4
|
||||
|
||||
Abdülhamit Han’ın Latin Alfabesine geçme Teşebbüsü yakın tarihin magazinsel vakaları arasında yeteri kadar dikkat çekmemiş olsa da Cumhuriyet Dönemi Harf Devriminin mesnedini teşkil etmesi bakımından fevkalade önemlidir. Zira 1928 yılında gerçekleştirilen Harf Devrimi, aslında 66 yıl önce gündeme gelmiş, 2. Abdülhamit Han bu teklife ilgi göstererek üzerinde çalışmalar yaptırmış olsa da muvaffak olamamıştır.
Evvela belirtelim ki söz konusu bulguların yegane kaynağı bizzat 2. Abdülhamit Han’dır. Abdülhamit Han, tahttan indirildikten sonra kendi kalemiyle hayatını ve saltanat makamındaki siyasi vakaları kaleme almış ve bizzat Abdülhamit Han tarafından katip Ali Vehbi Bey’e Fransızcası tercüme ettirilerek yayınlatmıştır. (Bkz. “Siyasi Hatıralarım”, Dergay Yayınları, ISBN:975-7032-00-X) Latin Harflerine geçilmesi hususu, Osmanlı’nın son dönemlerindeki reformist hareketler içerisinde pek çok kez gündeme gelmiş, kimi zaman bu konu hilafet makamına kadar ulaşmış ve üzerinde tetkik ve incelemeler yapıla gelmiştir. Latin Harflerine geçilmesi konusundaki ilk gündem 1850 yılında ortaya atılmıştı. Türkçe üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Azeri yazar ve bilim adamı Mirza Fethali Ahundzade Efendi, Türkçenin Arap Alfabesi ve Fars gramer yapısı ile kullanılmasındaki zorlukları tetkik etmiş, hem kullanılması hem de öğrenilmesi açısından ortaya çıkan müşkülleri belirten bir çalışma yaparak Osmanlı Hükümetine sunmuş, çözüm olarak da Latin Harflerinin kullanılmasını teklif etmiştir. Mirza Fethali Ahundzade Efendinin teklifi halife Abdülmecit tarafından incelenip dönemin bilim kurumu olan Encümen-i Daniş’e sevk edilerek tetkik edilmesi istendi. Konu üzerinde mülahaza eden Ali Paşa, Fuat Paşa, Mustafa Reşit Paşa ve Cevdet Paşa bu tetkik ve teşhisi dikkate alıp müspet görüşlerini bildirdiler ve nihayetinde siyasi yönleriyle mülahaza edilmek üzere zapt altına alarak Mirza Fethali Ahundzade Efendiye müspet çalışması için mecidiye nişanı vererek kendisini onurlandırdılar. Konu üzerinde tetkiklerini gerçekleştiren Encümen-i Daniş, tetkiklerini siyasi mecraya nüfuz ettirse de neticelenememişti ancak Latin Harflerinin kullanımı ile ilgili fikir pekala reddedilmemiş, söz konusu teklif dinsizlik ya da zındıklık olarak tahkir edilmemiştir. Sultan Abdülmecit döneminde gündeme gelen Latin Alfabesinin kullanılması meselesi her ne kadar itibar görmüş olsa da dönemin şartları gereği gerçekleştirilememiş ancak reform hareketleri içerisinde bir gündem maddesi olarak canlılığını korumuştur. Abdülmecit’in vefatı ve 2. Abdülhamit Han’ın hilafet makamına geçmesi ile daha da canlanan reform hareketleri, Latin Alfabesinin kullanılması meselesini yeniden gündeme getirdi. Osmanlı tebaası olan Arnavutlar, din ve mezhep ayrılıkları nedeniyle üçe bölünmüşlerdi ve Osmanlı Alfabesini kullanan Müslüman Arnavutlar, yazı dillerini batının literatürlerinden faydalanabilir hale getirmek amacıyla Latin Harflerini kullanmayı gündeme getirmişlerdi. Bu doğrultuda çalışma yürüten Arnavut kökenli Abdül ve Şemsettin Sami kardeşler, Latin harflerinden esinlenerek adına İstanbul Alfabesi dedikleri yeni bir Alfabe geliştirdiler. Giriştikleri bu çalışma ile İstanbul’daki mekteplerde okutulmak üzere gramer ve medrese kitapları basmışlarsa da yeteri kadar yaygınlık kazanamadı ancak Latin Harflerinin kullanılabilirliği ve Osmanlı dilinin ıslahı yeniden gündeme gelmişti (1879). Latin Harflerinin kullanılması meselesi İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla daha da ateşlendi. Arnavutlar, din ve mezhep ayrılıklarına rağmen Latin Harflerinden esinlenerek meydana getirilen bir Alfabeyi kullanmaya karar vermiş, bu gayretlerinde de başarılı olmuşlardı. Arnavutların Latin Harflerine geçiş teşebbüsü Meşrutiyet reformcularının bu konu üzerindeki hassasiyetlerini ve heveslerini arttırtmıştı. Giderek yükselen reform hareketleri neticesinde yeniden gündeme gelen Latin Alfabesine geçme düşüncesi, Saltanatının son dönemlerine doğru Abdülhamit Han’ın taktirine kadar ulaştı. Latin Harflerinin kullanılması ile ilgili en net ve dikkate değer yorum Abdülhamit Tarafından ortaya koyulmuştur. Arap Alfabesi, Fars Gramer yapısı ve Türkçe anonslara uymayan diziliş ve yerleşimin Osmanlı Türkçesinin okunup yazılmasında teşkil ettiği engellerin farkında olan Abdülhamit Han, bizzat kendisinin kaleme aldığı ve ifade ettiği üzere Latin Harflerinin kullanılmasında yarar görmüş, nasıl uygulanabileceği konusunda fikir alışverişlerinde bulunarak mahiyetiyle istişare etmiştir. Abdülhamit Han, Saltanat makamından indirildikten sonra kaleme aldığı “Siyasi Hatıralarım” kitabında naklettiği bilgilerde Latin Harflerine geçilmesi yönündeki düşüncelerini şöyle açıklamıştır ; “Yazımızı öğrenmek pek kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de Latin Alfabesini kabul etmek yerinde olur. “ (Siyasi Hatıralarım, Sayfa 192) Abdülhamit Han’ın bizzat kaleme aldığı hatıralarında bahsettiği gibi Latin Harflerinin kullanılması, Osmanlı Türkçesinin halk nezdinde yaygınlaşması için faydalı görülmüş, bu konuda verilecek kararın yerinde olduğu kanaati belirtilmiştir. Abdülhamit Han’ın Latin Harflerinin kullanılması yönündeki kanaatleri elbette gerçekleşememişti. Zira dönemin önemli siyasi aktörlerinden biri olan Enver Paşa, Latin Harflerinin kullanılması yerine hali hazırda kullanılan Arap Harflerinin ıslahında ısrar etmiş, Latin Alfabesine muhalif tüm görüşleri etrafında toplayarak Abdülhamit Han’a ihtilaf ederek Latin Harflerine geçişe engel olmuştur. Sultan Abdülhamit’in bu konudaki ön niyeti her ne kadar süregelmiş olsa da 31 Mart Ayaklanmaları neticesinde Saltanat Makamından indirilmesi Latin Harflerine geçilmesi meselesinin topyekun rafa kaldırılmasına neden olmuştur. Latin Alfabesinin Osmanlı’nın son dönemlerinde ele alınması ve üzerinde tartışılması esasen tarihi bir vakadır ve tartışılır bir tarafı yoktur. Zira hem Saray Tarihi ve zabıtları 1850’li yıllarda başlayan Latin Alfabesi görüşlerini kayıt altına almış, hem de Sultan Abdülhamit Han’ın kendi kaleminden naklettiği bilgilerle teyit edildiği üzere konu hakkındaki müspet görüşleri Damat Ferit ve reform muhalifleri tarafından bertaraf edilmiştir. Burada sorulması gereken esas soru şudur ki ; Cumhuriyet Dönemi uygulamalarına ve bizzat Latin Alfabesi’nin varlığına ihtilaf eden günümüz Cumhuriyet ve Atatürk karşıtları, Latin Harflerine geçişe Abdülhamit Han döneminde muvaffak olunabilseydi yine de ihtilaf edebilecekler miydi? Açıkça görülmektedir ki tarihi vakaların ideolojik saplantılarla tahrif edilmesi bizi tarihi gerçeklerden uzaklaştırıp hamasete ve derin yanılgılara sevk edecektir. Atatürk düşmanlığı yapılsında nasıl yapılırsa yapılsın değil mi her sözünüze cevabımız var alıntı |
#5
|
|||
|
|||
Latin alfabesine geçme teşebbüsü aslında Hz. Adem'e dayanır.
Ucu Atatürke değmesinde sal gitsin başka taraflara. |
#6
|
|||
|
|||
osmanlica ile osmanli icerisinde kullanilan alfabe ayni sey zannediliyor galiba. osmanlica metinler de turkce metinler de arap harflerine dayali arapcada olmayan, "p" harfini ve bazi baska sesleri de icerecek sekilde olusturulmus bir alfabe ile yaziliyordu. yani alfabe degistiginde belirli bir azinligin kullandigi bir metinsel altyapiyi degil, sokak mekteplerinde okutulan kitaplardan tutun da avamin okur yazar kisminin elinde bulunan tum metinlerin okunup anlasilmasi imkanini yitirdik. iki alfabenin de cok dogal olarak bir gecis sureci icerisinde ortak kullanilmasinin da arguman olarak sunulmasini anlamak tabii ki mumkun degil. nasil olabilirdi ki zaten? ama sonucta savas ve baris'in 1965 baskisi ile 2014 baskisi arasindaki fark ve ifade gucundeki kayip, yapilan hamlenin yanlisigini gormek icin yeterli.
ikincisi, avamin sinirli sayida kelime ile konusuyor olmasi bir dilin ifade gucunun zayifliyor olmasina karsi bir arguman olarak kullanilamaz. buradaki iki temel sorundan birisi, madem batida dil bu kadar yavan, normal olan zaten budur diye dusunerek daha kotu olana oykunmektir. halbuki kotuden emsal olmaz. diger sorun da avamin sinirli bir kelime haznesini kullaniyor olmasi, entelektuel kesimin ya da sosyal bilimler alaninda calisanlarin kendi dillerine ait gelismis terminolojilerden ve derin sozcuk dagarcigindan istifade etmelerini engellememesi. zira dusunce dunyamiz ifade gucumuzle sinirlidir ve dilimiz ne kadar zenginse hem ifade gucumuz hem de dusunce dunyamiz o kadar ileridir. ne yazik ki turkiye'de entelektuel seviyenin yerlerde surunmesinin temel sebeplerinden birisi de dil derinligin yitirilmis olmasidir. derinligin yitirilmesinin de birinci sebebi yapilmis olan harf devrimi sonucunda eski dagarcigin yerine yeni ikame edilebilir bir dil ortaya cikmamasidir. tabii burada harf inkilabini savuna yari cahillere agop dilacar demek neye yarar bilinmez. yine, belki osmanli'dan bir descartes, feuerbach, rousseau çıkmamistir ama eger kulturel eziklik psikolojisi icerisinde olmasak, en azindan yakin donemde ortaya cikmis nurettin topcu'yu, sabri ulgener'i ve cemil meric'i "gorup" degerlerini anlayabilirdik. onlari dunyaya tanitabilirdik. bugunse ne yazik ki eserlerini en son daha bundan 30-40 yil once vermis olan bu dahilerin yazdiklarini tam olarak anlamaktan aciziz. bilmiyorum ahvali daha guzel ortaya koyan bir sey olabilir mi. ezikligimizi, psikolojik geriligimizi ve kendimizi hakir gormemizi ve onumuzdek asil engelin bu oldugunu gosteren daha guzel ne olabilir... bunun disinda halk edebiyatina sirt dayama cabalarina ya da olmasi mumkun olmayan "milli alfabe" gibi kavramlar kullanarak dusunce dunyasi noktasinda boy verme eylemlerine kim ne desin. konusulan soylenen ne, kim ne anliyor. aslinda bu zaten mesele. tekrar ve tekrar sadece su, gecmisten bugunumuze yansiyan insaf kelimesinin, fedakarlik kelimesinin, kemal kelimesinin bati dillerinin hicbirisinde ve bunun da dogal sonucu olarak bati muhayyilesinde karsiligi yok. biri vicdanin olcusu, birisi sevginin digeri de edebin. bunlar bugun gecmisimizden kalan gunluk hayatimizda kullandigimiz kelimeler. peki bunlar da yok oldugunda ortaya ne cikacak? medeni mi olacagiz yoksa insanliktan mi cikacagiz? yolun nereye kivrildigini gormek icin canla basla gecmisteki tum bilgiyi silip atan harf devrimi gibi buyuk bir yanlisi canla basla savunan buradaki zevati gormek yeterli. dunya'da pek az sey siyah beyaz mertebesinde dogru ve yanlis olarak ayrilabilir. harf devrimi de bunlardan birisidir. bunu savunabilmek icin yanlizca kapkara bir cahil olmak yetmez. insafsiz da olmak gerekir. not: osmanli'nin son donemindeki okur yazar dusuklugu, ozellike birinci dunya savasi ve oncesinde egitimli nusufun cephelerde kaybi ile ilgilidir. |
#7
|
||||
|
||||
Bir Gecede Cahil Kaldık Yalanları
1928 Yılında Atatürk tarafından yapılan Yeni Türk Harfleri'nin kabulü ve 1932 yılında gerçekleştirilen Dil Devrimi günümüzde hala tartışma konusu olabilmektedir. Tartışma konusu yapan kesim ise tarihi olayları yaşandığı devrin siyasal, sosyal, toplumsal ve ekonomik şartlarına göre değerlendirme yapmayan bir zihniyettir. Ayrıca Atatürk ilke ve inkılaplarına karşı olan insanların en sık sarıldığı yalanlar ve iftiralar bu devrimler üzerinden yapılmaktadır. Mesela, “Bir gecede bütün alimler cahil kaldı” ve “Dedemizin mezar taşını okuyamaz hale geldik” söylemleri çok sık dillendirilmeye başlandı. Şimdi buraya dikkat...! Osmanlı’nın son yıllarında 32 yıl tahtta kalan başarılı padişahlarından Sultan II. Abdülhamit’in sözleriyle başlayalım. “Halkımızın okuma yazma bilmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bizim yazımızın sırlarına alışmak kolay değildir. Latin alfabesini almakla belki, halkımızın işini kolaylaştırabiliriz.” (Kaynak; Prenses et Souvenirs de l’ex Sultan Abdülhamit sy. 65) Osmanlı’nın son döneminde vatandaşların okuma oranı 2,5 civarında idi ve alfabenin zorluğundan dolayı ve bizim dilimizin Arap alfabesine uymamasından dolayı insanlar kolaylıkla okuma yazma öğrenemiyorlardı. Alfabenin Türkçe diliyle uyumsuz olmasından dolayı bazı kelimeler doğru şekilde ifade edilememekte ve Türkçe’de yer alan sesli harfler Arapça harflerle ifade edilememektedir. Atatürk dilimizde ve alfabemizdeki bu sorunları görüp sırasıyla da müdahale etmiştir. Harf devrimiyle vatandaşların okuma yazma oranını artırmak isteyen Atatürk, dil devrimi ile de dilimizdeki yabancı harfleri temizleyerek kendi milli dilimizi koruma altına almıştır. Atatürk düşmanı ve inkılaplara karşı olan kesimlerin iddialarına cevabı bir de Atatürk’ün hayatı ve inkılapları konusunda bir uzman tarihçi yazar olan Sinan Meydan Cumhuriyet Tarihi Yalanları kitabından verelim: “Harf Devriminden dolayı Türk Gençleri 80 yıl sonra bugün Atatürk’ün Nutuk’unu bile okuyamaz oldu” diyerek Yazı ve Dil Devrimine saldıran Cumhuriyet Tarihi yalancılarına, “dikensiz gül bahçesi diye anlattığınız Osmanlı eğer biraz Türkçe’ye sahip çıksaydı, Türkçe yamalı bohça haline getirilmeseydi, Atatürk de Dil ve Yazı Devrimine gerek duymaz böylece 80 yıl önce ve 180 yıl önce de yazılan metinler bugünkü nesiller tarafından kolayca okunabilirdi. Örneğin, İngiltere’de 400 yıl önce yazılan Shakespeare’in eserlerini bugün İngiliz gençleri okuyup anlıyorsa bunun nedeni İngiliz İmparatorluğu’nun her dönemde dilini ve yazısını korumasıdır” diye cevap vermek gerekir. Yine diğer iddialara da yine Tarihçi yazar Sinan Meydan’ın Cumhuriyet Tarihi Yalanları adlı kitabından alıntı yaparak yanıt verelim: Alfabe değişikliğinin bizi bir gecede cahil bıraktığı iddiası ise bu iddianın sahiplerini mahcup edecek türden bir yalandır. Çünkü o zaman adama siz alfabe değişikliğinden önce (Osmanlı Dönemi) çok mu kültürlüydünüz? Eğitim sisteminiz çok mu moderndi? Halkınız harıl harıl kitap mı okuyordu? Hurafe bataklığında, çarpık dini yorumların girdabında debelenmiyor muydunuz? diye sorarlar ve şöyle devam ederler: “İleri miyidiniz? O zaman neden askeri, teknolojik, kültürel, hukuksal konularda Batı’nın çok gerisinde kaldınız? Madem ileriydiniz de neden en yüksek eğitim kurumumuz medreselerde 17-19. yüzyıllar arasında “don ve çakşır giymek”, “derslerde harita kullanmak” şeriata uygun mudur diye tartıştınız? İleriydiniz de neden “göklerin sırrını bilmek Allah’ mahsustur.” diyerek ilk rasathanenizi yıktırdınız? İleriydiniz de neden kız çocuklarını okutmuyordunuz? ileriydiniz de neden sanatta ve bilimde çağın çok gerisinde kaldınız? İleriydiniz de neden matbaayı 1727 gibi çok geç bir tarihte kullanmaya başladınız? Sahi halkınız kitap okumadığı, okuyamadığı için matbaayı getiren İbrahim Müteferrika’nın bastığı ilk kitaplar elinde kalmadı mı? Sonra da bu matbaa 200 yıl boyunca hiç kitap basmadan atıl durumda bekletilmedi mi? Osmanlılarda okuma yazma oranı erkeklerde %7 kadınlarda % 3 değil miydi? Hani siz 1928’de Atatürk’ün alfabe değişikliğiyle bir gecede “cahil” kalmıştınız..! 1928’de Harf Devrimi yapıldıktan sonra Millet Mektepleri ve Halkevleri seferberliği sonunda 1935’te toplumun toplamda % 23’ü okuma yazma öğrenmiştir. Dolayısıyla 1935’te toplumun % 23’ü Yeni Türk Harfleriyle yazılan dedelerinin mezar taşlarını okumaya başlamıştır. Hesap ortadadır 600 yıl sonunda Osmanlı’da toplumun % 8’i , dedesinin mezar taşını okuyabilirken, üstelik bazı mezar taşları Osmanlıca’nın en ağdalı üslubuyla yazıldığından her Osmanlıca bilen bu mezar taşlarını okuyamazdı. Sizin anlayacağınız, Osmanlıda okuma yazma bilen o % 8’in iyimser bir tahminle ancak % 2’si, 3’ü dedesinin mezar taşını okurdu. Harf Devriminden sonra ise çok kısa bir sürede ( 7 yıl sonunda) toplumun % 23’ü dedesinin Yeni Türk Harfleriyle yazılmış mezar taşını okudu. Bu oran 1960’larda % 50’leri geçti. Sonuç olarak bu devrimi gerçekleştiren insana bizim hakaret değil dua etmemiz gerektiğine inanıyorum.İslamın ilk emri olan '' OKU '' emri Atatürk sayesinde bu coğrafyada yeniden hayata geçmiştir... Fatih BAYRAKOĞLU ---------- Post added 29.07.19 at 21:54 ---------- 1980 darbesi sonrası Türkiye'de içi boş bir ''hamasi Atatürkçülük'',yani gardırop ve rozet Atatürk'çülüğü ortaya çıkmıştır. Malesef o dönemlerde bir taraftan gerçekler çarptırılmış, diğer taraftanda bilinçli ilahlaştırma yapılmıştır.Örneğin Doğu Perinçek'in ifadesiyle 12 Eylül'ün '' Kenaninst Kemalistleri '' antiemperyalist olan Atatürk'ü ''Batıcı''. antiemperyalist olan Kemalizmi de ''Batıcılık'' olarak anlatmışlardır. Kemalizm ilk olarak Kurtuluş Savaşı yıllarında ingilizler tarafından kullanılmıştır.İşgalci ingilizler Anadolu'da Mustafa Kemalin etrafında kenetlenen Kuva-i Milliyecileri Kemalistler olarak adlandırmıştır. Bu çerçevede antiemperyalist çağrışım yapan ''Kemalizm''kavramının yerine 1950'de icat edilip batıcılıkla doldurulmuş olan ''Atatürkçülük'' kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Böylece çarpıtmalarla içi olabildiğince boşaltılan Atatürk imgesi, ne kadar yüceltilmisse o kadar da sarsılmıştır.Bu içi boş yüceltme Atatürk düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş, hatta bu oyun 1980 öncesinde 1950'ler de Menderes dönemine ilk defa baş göstermiştir. Atatürk Devriminin neredeyse tüm kazanımlarına darbe vuran Adnan Menderes yönetimi siyasi rakibi İsmet İnönü'ye karşı kullanmak için içi boş bir ''Atatürk kültü'' oluşturmak istemiştir. Bunun için Türkiye'nin her yanını Atatürk heykelleriyle donatmış, yasalara göre paraların üzerine kim Cumhurbaşkanıysa onun resmi konulması gerekirken paralara yeniden Atatürk resimleri koymuş, yetmemiş Ticani Tarikatı'nın Atatürk heykellerine yaptığı saldırıları bahane ederek Atatürk'ü koruma kanunu çıkarmıştır.Gerçeklerden habersiz biri Menderesin bu çalışmalarına bakarak gerçek bir Atatürk dostu sanabilir; ancak DP dönemi hakkında az çok bilgi sahibi olan herkes bilir ki Menderes, Atatürk Devrimi'ne en büyük darbeyi vurmuş bir kaç siyasetçiden biridir.Örnek vercek olursak; Emperyalizmi dize getiren Atatürk'ün ''tam bağımsızlık'' politikasını tümden terk ederek Türkiye'yi ABD'ye ''tam bağımlı'' hale getirmiş ve laikliği hiçe sayarak dini siyasete alet etmiştir ! Mustafa Kemal'in karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliği az çok bilirdik ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da, Kur'an 'ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi hiç duymamıştık. Devrimlerini ezberlerdik tarih sırasına göre ama o devrimlerin ardındaki tarihi, kültürel, sosyal, bilimsel, hatta dinsel gerçeklerden haberimiz yoktu. Örneğin Halifeliği ''dinin bir gereği'' diye anlattıklarından halifeliğin kaldırılmasının dine aykırı olduğunu düşünürdük ! Harf Devrimini bilirdik de Latin harfleri diye bildiğimiz o harflerin aslında Göktürk-Etrüsk kökenli harfler olduğunu, dahası bu devrim yasasının adının Latin Harflerinin Kabülü değil Yeni Türk Harflerinin Kabulü olduğunu bilmezdik. Bu konu hakkında bize okutulan tarihin 1950'ler den beri nasıl ABD çıkarlarına göre yazıldığını Nerden bilebilirdik ki yıllar sonra birilerinin ''Atatürk Latin Harflerini kabul etti, bir gecede cahil kaldık !'', ''Dedemizin mezar taşını okuyamıyoruz ! '' deyip gerçeği çarpıtacağını..! |
#8
|
|||
|
|||
Savunucu arkadaşları savunmaları için piste alalım. |
#9
|
||||
|
||||
Atatürkü yani ülkemin kurucusu atamı savunmakla chp yi savunmayı aynı zannedenler cahilliklerinden öteye gidememişlerdir ayrıca yapalılanları görmeyip insanları tanımadan o zihniyeti bu zihniyeti diyenler zır cahildir kendilerinden başka herkesi kafir görenler tek müslüman kendileri zannedenler vehhabi zihniyetinin çocuklarıdır
|
#10
|
|||
|
|||
Konu Chp'yi savunmak değil ki Ata'yı savunmaksa mesele piste alalım sizi dedik.
Neden atanıza bunu yapanı göz ardı ediyorsunuz? Lgbt'li değilsiniz sanırım, e Chp'yi de savunmuyorsunuz öyleyse neden ata'yı renklendirenlere lafınız yok? |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Hurufu mukkatta nur 14 harf | Hak | Sorularınız | 2 | 14.05.20 10:09 |
Sûreler de kelime ve harf sayısı | Sugarman | Kuran-ı Kerim | 3 | 24.04.20 18:00 |
Harf harf ayetel kursiyi nerden bulabilirim? | GhOsT | Sorularınız | 6 | 20.12.19 16:06 |
Besmelede 10 harf kullanılmıştır | Anka58 | Kuran-ı Kerim | 2 | 27.12.18 15:02 |