Fatih Sultan Mehmet ve Ebul Vefa
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fetheder. Fetihten sonra İstanbul’un manevi büyüklerinden birisi olan Ebul Vefa hazretlerini ziyarete gitmek ister. Allah-u âlem Lalası Molla Gürani ile beraber Ebul Vefa’nın ev ve dergâhının bulunduğu Vefa semtine gelir. Büyük Allah Dostu’nun evinin önüne gelen Fatih, içeri girmek için kapıyı çalar şeyhin müridanından bir genç kapıyı açıp karşısında Sultanı görünce biraz şaşırır. Sultan gence müsait ise Ebul Vefa’yı ziyaret etmek istediğini söyleyince, genç derin bir heyecanla Şeyhinin huzuruna varır sultanın geldiğini ve ziyarette bulunmak istediğini haber verir. Aldığı cevap karşısında Sultana doğru derin bir üzüntüyle yürüyen genç durumu nasıl izah edeceğini şaşırır. Çünkü beklenmeyen bir durum olmuştur, Ebul Vefa Sultan ile görüşemeyeceğini geri dönmesi gerektiğini söylemiştir. Sultan Fatih de avludaki talebeler de hayretler içindedirler. Bir şey anlayamazlar. Koca Fatih’e kapılar kapanır mı? Cihanı titreten koca Fatih, Ebul Vefa’nın kapısında sessizce beklemektedir. Lakin bir anlam da verememektedir. Molla Gürani’ye dönerek ‘Gördün mü Lala fethedilemez denen İstanbul’u fethettik ancak Vefa Sultanının gönlünde kendimize yer bulamadık.’ Bu hal üzere Cihan Sultanın gözlerinden akan yaşlar atının yelesini okşarken sarayına doğru yol almaktan başka çaresi kalmaz.
Fatih, Ebul Vefa’yı göremez. Ziyaret edemez. Dergâha kabul edilmez. Neden acaba? Ebul Vefa’nın tavrını merak eden genç talebe üstadın huzuruna girip bunun sebebini öğrenmek ister. Bir de ne görsün dışarıda Fatih ağlamıştı , içeride ise Ebul Vefa ağlamaktadır. Fatih’in döndüğünü öğrenen şeyh gözyaşlarını siler şunları söyler; “Fatih’in bizim yanımızda özel bir yeri vardır. Bizim ona büyük muhabbetimiz vardır. Onu dergâhımıza kabul etmedik. İki sebepten dolayı dergâhımızın kapısını o şanlı sultana açmadık.
Birincisi şudur: O gaza askeridir, biz dua askeri. Aşka da ehliyeti vardır. Fatih bu dergâha girer ve tasavvufun güzelliğini, manevi halin tadını alırsa korkarım ki tahtına bir daha dönmez. Biz, Fatih’in Fatihliğine muhtacız, dergâhımızdaki talebeliğine değil. Fatih, Fatih olarak kalmalıdır. Eğer o tahttan inerse ümmet çok şey kaybeder.
İkincisi şudur: Fatih bizim dergâhımıza gelip gider, dergâhımızdaki manevi hali görürse korkarım ki her türlü iyiliği ve yardımı bize yapar. Her türlü himmeti bizim dergâhımıza döker. Sadece bu dergâha çalışır. Diğer Müslümanları ihmal eder. Hâlbuki biz isteriz ki Fatih bütün ümmetin Fatih’i olsun, sadece bu dergâhın değil. İşte onun için dergâhımızın kapısını açmadık.
|