Tarih
Bu bölümde din ve simya arasındaki ilişkiyle ilgili üç önemli sorunu gözden geçirecek: Çin'de simyanın başlangıçları, simyada değişmeler ve dışsal ve içsel simyanın tarihsel işkileri.
Simya daha önce Helenistik Mısırda veya Çin'de mı geliştiği halen belli değildir. Her iki toplumun en eski kanıtı henüz belirli bir tarihe iliştirilmedi. Simya için bir Çin menşei kabul eden görüşler arasında farklar olmakla beraber efsanelerde tarihsel gerçek payı kabul etmeye bağlı kalmaktadır.
Zincifre ve benzeri kan rengi bileşkenler neolitik çağdan itibaren ölüm ve ölümsüzlükle bağlantılı fikirlerle ilişikti. Araştırmalar gömülecek ölülerin üzerine kırmızı toz serpme arkaik adetinin bu şekilde izah ederler. Tai'lı (veya Dai) Hanımın mükemmel korunmuş cesedi (M.Ö. 168 yılın başlarında ölen ve 1972 yılında kazılan) yüksek derecede cıva ve kurşun konsantrasyonları içermekteydi. Bu elementler ölümden önce sindirime uygun bir şekilde dağılmışlardı. Bağırsaklarda sık sık bir ölümsüzlük ilacı olarak hekimler tarafından verilen zincifre bulunmuştu. M.Ö. 144 yılı tarihli sahte altın yapımına karşı yasaklayıcı bir beyanat bazen de simyanın yaygınlığını kanıtlamak için kullanılır, ancak bu kuyumcuların metal karışımları kullanmalarından başka bir şey olmayabilir. M.Ö. 133 yılında İmparatora bir okültist suni altından tabaklardan yemek yediğinde yaşamı uzar ve böylece bazı ölümsüz kişileri bulup onların yardımıyla bazı ritüeller uygulayarak kendisi de ölümsüz olabilir. Bu himaye talebi altını dolaylı olarak ölümsüzlükle iliştirir ve doğrudan simyasal bağlantının henüz yapılmadığını ima eder. Himayenin giderek yaygınlaştığı bunu takip eden yıllarda himaye edenlerin temas kurabileceği ölümsüzler konusundaki efsaneler giderek arttı. "Ölümsüzlük İlaçları" sık sık söz edildi, ancak bunların suni oldukları söylenmedi. Eleştirisel araştırmacılar sadece simya konusunda ilk eserlerin "Üçün Uyumu" ("Chou its 'ant'ung ch'i" - M.S. 140 ve kısmen 9. asırda) çıkmasıyla ve "Sarı Efendinin Dokuz-Şişe Kutsal İksir Kitabı"nın (Huang ti cbiu ting sben tan ching) hemen hemen kesin olarak 3. asrın sonlarında yazılan ilk bölümünün çıkmasıyla simyanın ortaya çıktığı tarih konusunda açık kanıt bulmaktadırlar. Dünyanın her iki tarafında işlemler yeteri kadar aynı olması dışında, kronoloji açısından doğu ve batı arasında bir ilk tarih fazla önem taşımaz.
Ancak durum böyle değildir. Joseph Needham, Çin simyası Makrobiyotik (ilaçlarla bedensel ölümsüzlük arayışı) ve altın imalatının ("aurifiction", yani bilinçli olarak altının sahtesini üretmek yerine "aurifaction", suni yöntemlerle gerçek altını yapma girişimi) bir karışımı olarak tanımlarken önemli bir farka işaret ediyor. Bu tanımlarda zincifrenin önemli rolünden söz edilmemektedir. Needham markobiyotik daha eski batı sanatında eksik olduğunu, dolayısıyla "gerçek" simya olmadığını belirtiyor.
Diğer araştırmacılar simyagerlerin sadece tekniklerini değil, fakat aynı zamanda inançlarını değerlendiriyorlar. Yukarıda özetlenen ruhsal deneyimler ve simyanın ilahi bir hiyerarşide atama aracı olabileceği Çin'e özgündür. Bunlar Doğu Asya'da simya arayışının, İskeneriye'de olduğu gibi sadece teknik hedeflerle ifade edilemeyeceğini ima etmektedir. Her iki uygarlık kimyasal metotları ve metotları ruhsal halasa yönelik hedefler için kullandılar. Hedefler faklı çünkü Çin ve Helenistik Mısır arasındaki mana ve değer yapılarında farklar vardı. Her ikinin sanatlarını "gerçek" simya olarak nitelendirmek doğru olur ve şimdiki bilgimize göre her ikisinin yaklaşık olarak aynı zamanlarda ortaya çıktıklarını söyleyebiliriz.
Simyagerler, tarihçiler gibi sanatlarının geliştiğini veya değiştiğini kabul etmiyorlardı. Bütün Çin dini veya teknik geleneklerde olduğu gibi, uygulayanlar onun bütün olasılıklarının onu kuran kadim ve ilahi düzen tarafından indirilip kurulduğunu kabul eder. Simya olarak daha önce söz ettiğimiz iki eser dışında öncü bir kaç temel eser vardır. Bu yazmalar sözlü açıklamalarla ilaveli olarak değiştirilmeden layık olan kişilere nesilden nesile aktarılacaktı. Metafor ve sembollerden dolup taşan bu yoğun temel eserler için çok izah gerekiyordu (özellikle "Üçün Uyumu" için). Bilginlerin tükenmez anlam bolluğu ancak nispi olarak idrak edilebilir. Sorun bilgiyi geliştirme değil, kadim bilgeliği korumaktı.
Yine de, asırların geçmesiyle simya metinlerinde kimyasal işlemler üzerinde giderek daha kapsamlı bir bilgi sergilemekte. Ayrıca popüler dinden gelen yeni etkileri uyarma konusunda daha açık olabilmekteydiler. Bazı üstatlar simyadaki bu yeni içerik konusunda bilinçliydiler. Onları esinlenen ek (anacak ilke olarak zamansız) ifşalara addediyorlardı. Bunlar çoğu kez farklı kılıklara bürünmüş ölümsüzler, tuhaf durumlarda rastlanan "olağanüstü insanlar" veya da rüya veya düşlerde ifşa edilir. Değişmezlik ideali değişimi silmemişti.
Günümüzdeki anlayış içsel ve dışsal simyanın birlikte başladığını ima etmektedir. Her ikisinin birlikte yürütülmesinin geç başladığını veya kademeli bir gelişmeye tabi olduğuna dair herhangi bir gösterge yoktur. "Üçün Uyumu" hem içsel, hem de dışsal olarak yorumlanabilir işleme karmaşık bir sembolizmi getirmektedir. Kitap sadece iç simyanın imgelemeleri değil aynı zamanda mutlak kurtuluşu veren zıtların evliğini içeren cinsel disiplinleri de vermektedir. Sonraki simyagerler cinsel uygulamaların konusunda farklı düşünceler sergileyip, kimi ölümsüzlüğü ilerlettiğini, kimi de engellediğini iddia ettiler, ancak birçok önemli üstat "Üçün Uyumu"nu takip ederek dışsal, içsel ve cinsel simyanın tek bir sürecin değişik yönleri olarak görmektedirler. Dolayısıyla, kimya tarihçileri belerli metinlerin madensel işlemleri içerip içermediği konusunda karar vermede zorlanıyorlar.
Dışsal simya içsel benzeriyle aynı dinamiği korumadı. 1000 tarihinden sonra kimyasal işlemler konusunda yeni bilgiyi yansıtan yazılar ender olarak görüldü. Daha sonraki yazarlar sık sık sadece hariçte olanların simyanın bir laboratuarda yapılması gerektiğini veya yapıldığını inandıklarını açıkladılar. Dolayısıyla gözükmektedir ki dışsal simyada uygulama veya en azından keşif varlığını büyük çapta sürdürmemişti. Bu tahsili insanların sanatlarla uğraşmasını teşvik etmeyen Confuçuşcu ideallerin yeniden doğmasıyla izah edildi. Diğer bir sebepte, 11. ve 12. asırda elit tabakadan heveslileri çeken Taocu ekollerde meditasyon ve imgelemenin pratik operasyonlar giderek yayılmasıydı. Yukarıda anlaşılabileceği gibi, erken dönemde okült ve ameli uygulamalar birbirini dışlamıyordu. Diğer bir neden de birkaç imparator ve yüksek görevlilerin simyasal iksirleri aldıktan sonra ölmeleri yaygın olarak bilinmekteydi. Üstadlar için ölüm mükemmelleşmiş benliğin yumurta görevini gören eski bedenden ayrılıp ölümsüzler arasında mevki almasıydı. Popüler inançları ciddi almayan laik hümanistler için bu intihar için budalaca bir gerekçeydi.
Simya, Bilim ve Din
Simya genelde Çin simyasının birçok kimyasal maddeyi kullandığını ve niteliksel ilişkiler konusunda oldukça kapsamlı bilgilerden faydalandıklarını belirten kimya tarihçileri tarafından incelenmişti. Tıp tarihini inceleyen araştırmacılar simya ve tıp arasındaki bağlantıları her ikisinin birlikte kullandıkları madde ve işlemlerle ve genelde suni, inorganik iksirlerin hastalığı ve yaşamı uzatmada kullanımı ile göstermişlerdir. Tarihçiler genelde simyayı bir genç bir bilim, modern inorganik ve iyatro kimyanın öncüsü olarak kabul ederler. Lu ve Needham içsel simyayı "prto-biyokimya" olarak tanımlamaktadırlar.
Bu görüş simyanın hedeflerinin bilmeye yönelik olmadığını göz ardı etmektedir. Onlar ölümsüzlüğe odaklanmıştı ve üzerinde tefekkür etmek üzere kozmik süreçleri tekrarlamaya yöneliktiler. Simyagerlerin yeni bir kimyasal etkileşimi veya işlemi bulup bulmadığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Zanaatçıların okuma yazmaları olmadığı için yaptıkları yeniliklerin okuma yazmaları olan (elit tabakada kimyasal sanatlarla tek ilgilenen) simyagerler tarafından kaydedilmesi doğaldır. Simyagerlerin barutun ve damıtma aletlerin keşfinde önemli rolleri olduğu iddiası M.S. ilk bin senelik devrede iyi araştırılmamış olan sanayi işlemlerin gelişimi ile ilgili bağımsız kanıtlar tarafından desteklenmemektedir. Ayrıca, simyagerlerin tıptan aldıklarından fazla şey verdiklerine dair bir geneleme yapmak için tıp literatürden henüz çok az inceleme yapılmıştır.
Simyanın esas olarak Taocu olduğu veya bir Taocu keşif olduğu fikri 1970 yılından itibaren yapılan Taocu tarihsel etütleri tarafından desteklenmemektedir. Semavi Üstatlar tarikatı ve diğer erken Taocu hareketlerde ilaçlar (suni preparatlar dahil) yasaktı. Sadece dini alıştırmalarla uzun ömür ve ilahi mevki sağlayabilirdi. Kuzeyde üst düzey inisiyeler popüler ilaçlar kullanmaya başladılar. 311 yılında Lo-yang'ın işgalinden sonra göçmen olarak ilk kez simyanın popüler ölümsüzlük uygulamalarında simyanın uzun süredir yerleşik olduğu Yangtze bölgesinde iksirlerle karşılaştılar. Yerine geçtikleri güneyli aristokratlar ruhsal üstünlüklerini telafi etmek için yeni dini yapılar oluşturdular. Michel Strickmann (1979) onların bunu yapmakla popüler yerli uygulamalara, ölümsüzlük ve simyanın önemli bir rol oynadığı ve inorganik ilaçların dini kullanımı olağan olan kuzeyli Taocu uygulamaları uyarladıklarını göstermiştir. Yaklaşık olarak 500 yılında asil güney aristokrat ataları olan T'ao Hung-ching imparatorluk himayesinde Taocu Yüce Saflık (veya Mao-şan) kurduğu zaman 4. asırdan kalma gelenekleri kaynak olarak kullandı. T'ao sadece eski güneyli teknikleri değil, karmaşık simya ve astral sembolizm uyarlamadı. T'ao böylece üst tabaka katılım sağlayan ve devlet gücünü destekleyen ve böylece beş asrı aşkın bir süre gücünü koruyan bir hareket başlattı. İlk kez olarak yarattığı taoculuk biçiminde simyayı Taoculuk ile birleştirdi. Simya Taocu ortamında yaratılmadı ve onunla sınırlı değildi. Ayrıca Taoculuk dışındaki hareketlerde simyanın rollü belirli bir ilişki tespit etmek için fazla farklılık arz etmektedir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|