Çin Simyası
Simyanın tanımlarında genelde Avrupa olmak üzere tek bir uygarlığın deneyimlerini esas alınmıştır ve belirtilen tanıma uymayan geleneklerin gerçek olaya uymadıkları itibarı verilmiştir. Buna tek istisna H.J. Sheppard'ın tanımı: "Simya Kozmosun bazı parçalarını geçici varlıklarından kurtarıp mükemmelliğe ulaştırmaktır, bu da metaller için altın, insan için uzun ömür, sonra da ölümsüzlük ve halâstır (ruhsal kurtulma/aklanma)." Bu tanım biraz tek yönlü olabilir. Uzun ömür ve fiziksel ölümsüzlük belirli bir zaman ve mekanda halâsa eşlik edebilir veya etmeyebilir. Bazı basit maddelerin evrimleri altından daha önlemli olabilir. Örneğin, Çin'de zincifre iksirlerin prototipi olmuştur. Simyada kimyasal değişimlerin kişisel mükemmelliğe erişmenin sürecini simgelediğini de düşünürsek Helenistik İskenderiye, Çin, İslam ülkeleri, Hindistan ve Rönesans sonrası Avrupa'sında ortak bir motifin işlendiğini görebiliriz.
Her bir büyük uygarlığın simyada kullandığı bilgi, yarattığı sembol ve ulaşmak istediği amaç açsından özgündü. Bu unsurlar hem bu toplumlardaki umumi anlamlara, hem de simyayı ele alan grupların özel öğretilerine dayanıyordu.
Özellikle Yangtze bölgesinde tahsili gruplar arasında simya popüler dinle yakın bağlarla başladı. Kişisel mükemmelliğe ve ölümsüzlüğe yol açabilecek birkaç disiplinden biri olarak kabul edilirdi. 5. asırdan sonra bazı Taocu hareketler bu uygulamaları adapte etmeye başladı. Hem Budist, hem de Taocu sembolizm ve ayinleri etkilemişti. Aşağıda simyanın amaç ve usulleri, tarihinde bazı önemli noktalar ve Taoculuk ve bilimle olan muğlak ilişkileri elle alınacaktır.
Amaç ve Usulleri
Kişisel mükemmellik konusunda Çin düşünceleri Mısır veya İran'da uygun görülmeyecek üç fikri bağdaştırmaktaydı. Bunlardan ilki biçimsel felsefe veya dinden çok önce varolan ölümsüzlük arzusuydu. Popüler kültürde uzun ömür idealleri mutlaka yaşamın sona ermesi gerekmediği varsayıma doğru gelişti. Bu fikirde ruhun beden dışı ölümsüzlüğü değil de, ölümsüz bir beden içinde kişiliğin devamı söz konusuydu. Ölümsüzlüğü en karmaşık doktrinlerde bu yeni fiziksel kişilik simya ile birlikte birçok disiplinle içsel olarak besleniyordu ve sonunda "çıplak çocuk" olarak gelişip şekil aldığında kelebek gibi kozalığını ağırlıksız bir hurda gibi geride bırakıp doğardı.
Birisi öldükten sonra bir süre etrafta uçuşan kişisel güç avam tarafından ayrışılmazdır, ancak bilginlerce 10 "ruha" bölünürdü (üç "yang hun" ve yedi "yin p?o"). Normal ölüm sonrası çürümeyi önlemek ancak ortak mekanları bedenin de onlarla birlikte varlığını sürdürebilirse mümkün olabilir. Bundan dolayı, Lu Gwei-djen ve Joseph Needham'in belirttikleri gibi Çin ölümsüzlüğün maddesel olması zorunluydu.
Ölümsüzlüğün diğer bir belirtisi de ruhun mükemmelleşmesidir. Bedensel ve ruhsal arasında herhangi bir ikilem tanınmadığı için, bedenin geliştirilmesi ruhsal geliştirmeden farklı görülmüyordu. Ölümsüzlük yaşlanma ve ölümden kurtulmaydı. Yaşamın uzatılması için dindarlık, ritüel, ahlak ve hijyen de gerekliydi. İster Taocu, Budist veya Konfüçyüsçü inisiyelerin popüler fikirleri olsun, Yüce Yol, yani Tao'ya kişinin uyum sağlayabilmesi için her türlü uğraş ve çaba da gerekli görülüyordu.
Ölümsüzlüğün ruhsal ve fiziksel mükemmellik yanında üçüncü bir belirtisi de ilahi bir hiyerarşiye dahil olmadır. Popüler düşüncede bu hiyerarşi dünyevi düzenin ayna imajı olarak bürokratı. Hatta, güç ve sorumluluğun bir mevkie ait olup, bu konumu dolduran kişi için onunla birlikte gelen gücün ancak geçici sahip olunduğu düşüncesi gerek siyaset, gerekse de dinde paralel gelişti.
Aynı anda uzun ömür, halâs ve semavi atanmayı vaat eden birçok yol vardır. Örgütlenmiş dini hareketler tarafından grup olarak veya bireysel inisiyeler tarafından özel olarak yürütülen meditasyon, tapınma ve nefsi kırma çalışmalarını bedensel disiplinler, yaşamsal enerjileri açığa çıkaran cinsel teknikler, diyet kürleri veya simya destekleyebilir.
Bu ruhsal arayışta simyanın neden bir rolü olmalıdır? Başka bir deyişle, kimyasal etkileşimin sembolizmi nasıl bir katılımda bulunabilir? İlahi bir düzende atanmanın dünyasal imalarına rağmen, bu hedef mistik bir yola varılırdı... bireyin Yüce Yolla birlik sağladığı bir yöntem. Kendisi Yol denilen bu yöntem mükemmel bir şekilde kozmosu, toplumu ve kişiyi birleştirmekteydi.
Yol ile özdeşleşmek için aydınlanma veya sezgisel öngörüyle onu deneyimleme gerekirdi. Bu deneyim bilmekle başlayabilir, ancak rasyonel algılamanın sınırlarının çok ötesinde bir derinlikte. Eski bir simyasal şiirde, Kırmızı Çam üstadının Arcane Memorandum'da (Ch?ih-sung-tzu hsüan chi, muhtemelen 7. asır veya önce) yazdığı gibi:
Kusursuz Tao kalp ve zihnin kusursuz bir şekilde boşaltılmasıdır.
Karanlıkta, bilinmeyen harikalar.
Bilge kişi Zirvedeki Kaynağa ulaştığı zaman,
Ergeç gerçekten bulutlara ulaşır.
(Yün-chi ch?i-ch?ien 66.14a)
Büyük evren (makrokozmos) veya küçük evrende (mikrozmos) mükemmellik getiren Yol'un gelişimsel yönü doğadaki canlıları yaşam devinimlerinde görülebilir. İnsan sadece bitki ve hayvanlardaki yaşam devinimlerinden değil, ama Aristoteles'in topraktan geliştiğini kaydettiği madenlerin devinimlerinden de söz edebilir. Maden evrimi yaşlanma ve ölümün ötesine ulaşabilir. Çünkü nihai hedefi zincifre veya altının mutlak mükemmelliydi. Bu iki maddenin vasat seviyeden evrimleri insanları ölümsüz kılan işleminin basit metaforlarıydı. Aslında zincifre olan iksir (tan) doğanın Yol'unu mükemmelleştiriyordu ve simyasal düşüncede insanların mükemmelleşme potansiyellerini simgelemeye başlamıştı. Böylece, iksir ve onu imal etme sanatı, kullanılan maddeler arasında bulunmadığı durumlarda dahi zincifreden (tan) adını almaya başladı.
Simyacıların "Büyük Çalışması" doğanın mükemmelleştirme işleminin aynısı tekrarlıyor. 9. asırda yazılan bir metinde dediği gibi: "doğal devinimle dönüşmüş iksir, akan cıvanın kurşunu kucakladığı ve hamile bıraktığı zaman oluşur... 4320 yılda iksir tamamlanır... O güneş ve ayın, yin ve yang'in çi enerjisini 4320 yıl kucaklar; böylece kendi çi enerjisi doyuma ulaştığında, o en yüksek kademede ölümsüzler ve semavi varlıklar için devinimle dönüşmüş bir iksir olur. Aşağıda, dünyada kurşun ve cıva ölümsüzlük uğruna simyasal işleme maruz kaldığında, suni iksir bir yılda tamamlanır... Simyagerin hazırladığı şey binlik skalasına tekabülünden dolayı kalmaktadır (Tan lun chüeh chih hsin chien, sayfa 126). Diğer bir deyişle, simyager 4320 saatlik bir yılda (360 günlük bir yılda günde 12 Çin saati) doğanın 4320 yılda tamamladığını başarıyor.
Böylece simya işlemi kozmik evrimin bir minyatür modeli olmakta. Uygulamacı sadece zamanı küçültmüyor, fakat laboratuarın sınırları içine evrenin boyutlarını sığdırıyor. Yol'un işlevini tefekkür edebileceği ve birleşebileceği mekan ve zaman sınırlarına daraltıyor.
Simyager mekan ve zamanı maniple etmek için çoğu niceliksel ve niteliksel tekabüller olan çok farklı araçlar kullanmaktadır. Labarotuarı dört esas yöne tam hizalı, fırını tam ortada ve her ikisi gökyüzü ile ilgili çizimlerle kaplı olabilir. Fırının hacmi, platformuna basamak konulmuş olması, ateşleme için konulan kapılar ve sayısı, hepsi onu gök ve yeryüzüyle hizaya getiryor.
Ateşin sıcaklığı geliştirici kozmik güçleri temsil ettiğine göre, bu güçleri yeniden yaratmak için ateşin zamana tabi olması gerekir. Böylece ateşin yoğunluğu ölçülü yakıt kullanarak zamanı dikkatle ayarlanmış devrelerde yavaş yavaş yükseltilerek alçaltılıyordu. Termometrenin olmadığı için mevcut yegane kesin ölçü aleti teraziyle dört mevsimdeki sıcaklık ve soğukluk tekrarlanmaktaydı. Kök kömürün ağırlığını artırmak ve azaltmak için ve bir seri kapıyla fırın beslemek için birkaç teknik şema günümüze dek kalmıştır. Bunlar başı ve sonu eşit olan basit devreler değildi, fakat devre sonraları giderek azalıp simyasal bileşimlerinde hem devinimsel, hem de gelişen bir değişim ima etmektedirler.
Kurulan modellerde devinimsel yaklaşım ayrıca bileşimlerde de belli oluyordu. En etkin eski işlem iki bileşim veya birbirlerine karşı yin ve yang, yani zıt olan, iki bileşim kullanırdı. Onlar bir devinimden diğer devinme konjuge ve ayrılmış oluyorlardı ve (simyagerin gözünde) giderek daha mükemmel bir dizi ürün üretiyorlardı. Daha önce söz edilen cıva ve kurşun örnektir. Diğer sık rastlanan bir çift de cıva ve kükürttür, bunlar da karışarak sülüğen (suni zincifre) oluşturup yüksek bir ısıda ısıtıldığında cıva tekrar elde edilebilir. Yaklaşık bin yıl önce yazan bir simyagere göre: "Zincifre cıvadan oluşması ve cıvayla tekrar öldürülmesi sırrın sırrıdır ("Cheng-t'ung tao tsang" cilt 587'de "Ch'en Ta-shih" içinde "Pi yü chu sha ban lin yü shu kuei" ). Bazen devinimden devinme kademeli olarak ilerleyen değişimler ek maddeler katarak elde edilirdi, ancak simyager açısından işlem esas itibarıyla ikilemli olarak görülürdü.
Bu, Yol'un devimsel dinamiklerini taklit etmede simyacının kullanacağı bütün metaforları tüketmiyor. Kozmik yumurta sarısının kademeli olarak yarı oluşmuş civcivi yetiştirmesi metaforu bütün büyük simya geleneklerinde mevcuttur. Simyasal işlemlerin yapıldığı kap veya şişe çoğu kez yumurta olarak söz edilir. Çin'de simya unsurlarının yumurta kabuğun içine kapatıldığı sıkça görülmüştür. Bu konuda en eski ayrıntılı yazılı kayıtlar 9. asır veya biraz sonrasından ve son kayıtlar 17. asır ortalarından gelmektedir. 15. asırda yaşayan bir Ming imparatorluğu prensi bu işlemi mantıksal sonucuna dek yürütmüştü ve zincifre dolu yumurtasını kuluçkada yatan bir tavuğun altına yerleştirmişti. Kozmik işlemler sadece bir odada değil, aynı zamanda bir üstadın bedeninde yenilenebilir. Beden içinde yaşam enerjisi veya kozmik ışık devresini imgelemeyi içeren meditasyon teknikleri muğlak bir şekilde dördüncü asırda belgelenmişti. Birinci asıra doğru üstatlar bedenleri içerisinde tanrısal varlıklarla ilişkilendirmeler kuruyorlardı.
Bu çalışmalarda sadece simyaya (veya Taocu'luğa) özgün olan bir şey yoktur, ancak simya işlemini içselleştirmeye bir baz oluşturmaktadır. Yol'un tam bilinciyle zıtların birleşmesini ifade etmek için fırının işlevi konusunda metaforlar kullanıldı. Farzeen Baldrian-Hussein'in dediği gibi: "İçsel simyanın üstadı (nei-tan) iç laboratuarı kendi bedeninde kurmakta. Hatta içinde gelensel simyanın bütün unsurlarını ve aletlerini bulmaktadır: firin, reaksiyon şişesi, cıva, zincifre, kurşun ve diğer madenler. Zihinsel ve fizyolojik bir işlemle laboratuarı donatır, ateşi yakar, alevi gözetir, bir reaksiyon şişesinde unsurların evliliğini sağlar ve istenilen sonuç elde edildiğinde, işlemi değişik bir seviyede yeniler" (Hussein, 1984, sayfa 14). 300 yıllı civarlarına ait önemli bir yazıda, üstad kalp işlevleriyle ilgili güneş solunumu ve böbrek işlevleriyle ilgili ay solunumun hareketlerini kontrol eder. Bu solunumlardan birincisine "ilahi iksir" denir ve ikincisine "sıvılaşmış altın" denir. Bu içsel simya bedenin küçük evren (mikrokozmos) olarak hayati işlevlerinin fiziksel dünyaya tekabül eden ve ruhsallığı semavi ve dünyevi bürokrasilerin ayna imajları şeklinde düzenlenmiş içsel tanrıların tezahür ettiğine dair yaygın düşünceden doğdu.
Bu disiplinleri takip ederken, ürün değil işlemin kendisi önemlidir. Dışsal simya metinlerde dahi ya iksiri içmekten söz edilmez veya ölümsüzlüğün "Büyük Çalışma"ya tanık olmaktan oluştuğu yazılır. Reaksiyon şişesi açıldığında iksirin renk ve şekliyle ilgili bazı tarifler, onun yüksek bir şuur halinde tefekkür edildiğini ima eder.
Eğer ölümden bağışıklık kazanmanın yöntemi derin bir kişisel deneyimse, simyanın menfaatleri aktarılamaz. Ancak iksirlerin aktarımını arzulanır kılan simyanın farklı boyutları da vardı. Bu sanat ister yüklü masraflarını karşılamak için olsun, ister kâr amacıyla olsun, masrafları karşılayacak birinin himayesini sağlayabilir. Tıpta simya öncesi bir geleneğe göre üst seviye ilaçları ölümsüzlüğe verir (alt seviyede ilaçlar ya tükenmiş diriliği, ya da şifa vermektedir). Bu düşünce tarzının bir uzantısı olarak birçok hekim yeni ilaçların kaynağı olarak simyayı etüt etti ve simyagerler mevcut ilaçları çalışmalarına adapte ettiler.
Günümüze dek intikal eden birçok simya yazıları doğrudan doğruya ekonomik ve terapi açıdan arzulanır ürünler elde etmeye amaçlarlar. Bu kaynaklar simayasal altın ve zincifreyle ilgili iksirlerin hazırlanması üzerine dururlar. Altın, kişisel gelişimi ön plana alan esas simya gelenceğinde nispeten önemsiz bir sorundur.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|