Ey âdemoğlu, duâ senden icâbet benden; istiğfar senden, bağışlamak benden, tevbe senden, kabul etmek benden, sabır senden fazlasıyla vermek benden, sabır senden, yardım benden... Ne istedin ki benden, sana vermedim."
İşte böyle buyuruyor Allah Teâlâ bir hadis-i kudside. Kulluk ile rububiyetin en geniş mânâda ve en kısa şekilde anlatımı yapılmıştır bu güzel sözlerle. İbâdetin özü duâdır, istemektir. Bu isteyiş namazla ile en güzel sûretini bulmuştur. Kulun Rabbine en yakın olduğu an secdede olduğu andır. 0 sırada kalbinden ne ge*çirirse hepsi kabul olunur. Yeter ki istemesini bilsin.
Duâ, sözlük itibarıyla çağırmak mânâsındadır. Dindeki mânâsı ise Allah'tan, belirli sözlerle, belirlenmiş vakitlerde, O'nun rızâsının dışına çıkmadan isteklerde bulunmaktır.
Duâ, bir kulluk vazifesidir, kulun kendi arzularını Rabbine bildirmesidir, benliğini terk etmesi, Rabbine yönelmesidir, O'nun verdiği nimetlere şükretmektir, kulluğunu öne çıkartmaktır, ima*nın gıdasıdır, çığlığını, yakarışını edeple Allah'a duyurmaktır, vasıtasız Allah ile irtibata geçmektir, sevenin sevdiğine niyazıdır, merhamet dilemektir, ruhun cilasıdır, ibâdettir, kısacası;"Duâ Mü'minin Silâhıdır."
Allah (celle celâlühü) buyuruyor ki:
"(Habibim] de ki: (Ey insanlar!] Sizin duâ ve ilticanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?" (Furkan Sûresi: 77)
Bu âyet-i celîle, duânın kıymetini ne kadar güzel ifade edi*yor. Duâsı ve ilticası olmayana Cenâb-ı Hakk'ın kıymet verme*diği beyân ediliyor. Zira duâ tanımaktır.
Allah (celle celâlühü] buyuruyor ki:
"(Habibim] kullarım beni sana sorunca (haber ver ki] işte ben yakınımdır. Bana duâ edince, ben o duâ edenin dâvetine icabet ederim. O hâlde onlar da benim dâvetime icabet ve bana imanda devam etsinler. Tâ ki (o sayede] doğru yola ulaşmış olalar."
(Eğer senin dertlerine derman olacak, düştüğünde seni kaldıracak, senin sırrını kendi sırrı gibi saklayacak bir arkadaş bulamazsan, o zaman kendinle arkadaş ol!
.
|