Hiçlik ve Derviş
Dervişin biri, hep yaptığı gibi, yine uzun bir yolculuğa çıkmış. Yolun onu nereye götürdüğünü bilmeden, aradığını bulup bulmadan, günlerce gecelerce yürümüş.
En nihayetinde bir dağın eteklerinde kurulu bir köye varmış. Oradaki köylüler o gece dervişi konuk ederek, ağırlamışlar. Derviş de bu misafirperverlik karşısında onlara borcunu ödemek için bir, iki gün orada kalarak, onlara işlerinde yardım etmeye karar vermiş.
Ertesi sabah, hasadı toplamak için köylülerle beraber tarlaya gitmiş. Bütün gün onlarla beraber çalışmış durmuş. Akşam vakti olup da eve dönerlerken, derviş yol kenarında bir ağacın dibine oturmuş ağlayan bir adam görmüş. Merakla hemen yanına gitmiş. “Neden ağlıyorsun orada öyle, ey köylü,” diye sormuş.
Köylü, kafasını kaldırıp şöyle bir dervişe bakmış ve yeniden ağlamaya devam etmiş. Derviş bir müddet daha, bu çaresizce ağlayan genç adamı izledikten sonra yanına oturmuş ve “Sen anlat yine de,” demiş.
Bunun üzerine köylü, “Hiçbir şeyim yok benim, sahip olduğum hiçbir şey yok. Hiçbir şey değilim ben,” demiş.
Derviş onu iyice dinleyip, uzunca bir süre düşündükten sonra, “Sen, sendesin ya,” demiş.
“Nasıl yani? Anlamadım...?” diye yanıtlamış onu köylü.
“Daha neye sahip olacaksın?”
“Ben...ben...bilemiyorum.”
“Şan, şöhret sahibi olmak mı istiyorsun... Mal, mülk sahibi olmak mı istiyorsun?” demiş derviş.
Köylü öylece dikkatle dinledikten sonra, yüzündeki o az anlamış ifadeyle bakmış dervişe. Bunun üzerine derviş, “Seni, sen yapan ‘sen’e, ulaşmak için bunların hiçbirine ihtiyacın yok ki. Asıl, ancak hepsini terk ettiğinde; sen, sen olursun zaten! İşte o zaman da, dünyanın en zengin adamı olursun,” demiş.
“Nasıl olacak ki o?”
“İnsanın içinde öyle büyük bir ‘ben’ var ki. Ve büyümeyi de öyle çok seviyor ki... hiç doymuyor! En büyük ben olayım, en çok ben olayım diye didinip dururken, fark etmeden giderek kalabalıklaşıyor. Giderek daha çoğuna sahip olmak istiyor. Ve sahip oldukları arttıkça da; onlara yaslanarak, onların gücüyle ayakta durur oluyor. Kendi gücünü hiç bilmeden.
Ama bilmiyor ki, bazen en küçük olan en büyüktür. Çünkü o en büyükten, en küçük olana dek ne emekler, ne uğraşlar vermiştir. Ne çabalar sonunda üzerindeki o fazlalıkları atıp da, o kadar yalın olmuştur.
Yani benim sana diyeceğim, hani şimdi benim hiçbir şeyim yok diye üzülüyorsun ya, sevin! Çünkü, aslında ne kadar azsan, o kadar çoksundur.
Şimdi sen söyle, ey köylü! Hangisi daha kıymetli? Azken çoğalmak mı, çokken azalmak mı?” demiş ve köylünün yanından ayrılmış.
|