Tevekkül
Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter.”(Talâk 65/3)
“Müminler, Allah’a tevekkül etsinler.”(İbrahim 14/11)
“Eğer müminseniz Allah’a tevekkül edin (güvenip dayanın).”(Mâide 5/23.)
Abdullah b. Mesud’un (r.a) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Hac mevsiminde bana ümmetler gösterildi. Ümmetimin dağları ve ovaları doldurduğunu gördüm. Onların bu durumu ve çokluğu çok hoşuma gitti. Bana, ‘Razı mısın?’ denildi. Ben de, ‘Evet’ dedim. Allah şöyle buyurdu:
‘Onlarla birlikte, ümmetinden yetmiş bin tanesi hesapsız olarak cennete girecektir. Onlar, dağlama yapmazlar, uğur için kuş uçurmazlar (fal ile uğraşmazlar), üfürükçülük yapmazlar ve rablerine tevekkül ederler (Her halde O’na güvenip dayanırlar).’
Bunları işiten Ukkâşe b. Mihsan ayağa kalkarak, ‘Yâ Resûlallah! Allah’a dua ediniz de beni onlardan yapsın’ dedi. Resûlullah (s.a.v),
‘Allahım, bunu onlardan yap’ diye dua etti. Bir başkası daha ayağa kalkarak, ‘Allah’a dua ediniz, beni de onlardan yapsın’ dedi. Resûlullah (s.a.v),
‘Ukkâşe seni geçti’ buyurdu.”
(Ahmed, Müsned, 1/403, 404; İbn Hibbân, Sahîh, nr. 6084; Ebû Ya‘lâ, Müsned, nr. 5318, 5319; Heysemî, ez-Zevâid, 9/304. İlk kısmı hariç bk. Buhârî, Tıb, 17; Müslim, İmân, 374; Tirmizî, Kıyâme, 16)
Ebû Abdullah-ı Rûzbârî demiştir ki: Ömer b. Sinan’a, “Bana Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî’den bir şey anlat dedim” şunları söyledi: Sehl dedi ki:
“Tevekkül sahibinin alâmeti üçtür: Kimseden bir şey istemez. Verileni geri çevirmez. Eline geçen malı kenarda biriktirmez (infak eder).”
Ebû Musa-i Debîlî demiştir ki: Bâyezid-i Bistâmî’ye, “Tevekkül nedir?” diye soruldu; o da bana, “Bu konuda sen ne diyorsun?” diye sordu. Ben de, arkadaşlarımız içindeki âlimler bu konuda şöyle diyorlar: “Tevekkül, seni sağından ve solundan yırtıcı hayvanlar ve yutucu yılanlar sarsa, bundan dolayı sırrında (kalbinde) bir hareketlenme (korku ve endişe) olmamasıdır.”
Bunun üzerine Bâyezid-i Bistâmî şöyle dedi: “Evet, bu, tevekküle yakın bir tariftir. Fakat gerçek tevekkül şudur: Cennet ehli cennette nimetler içinde keyif etse, cehennemlikler de ateşin içinde azap görse, sonra sen bunlardan birini diğerine tercih etsen (Allah’ın bu tercihine aynen katılmasan) tevekkül halinden çıkarsın.”
Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî demiştir ki: “Tevekkül makamının evveli, kulun Allah Teâlâ’nın önünde yıkayıcının elindeki ölü gibi olmasıdır. Ölüyü yıkayan onu istediği tarafa çevirir; ölünün ona karşı hiçbir hareketi ve müdahalesi olmaz.”
Hamdûn Kassâr demiştir ki: “Tevekkül, Allah Teâlâ’ya tam bir şekilde itimat etmektir.”
Adamın biri Hâtim-i Esamm’a, “Nereden yiyor ve içiyorsun?” diye sorunca hazret, “Göklerin ve yerlerin hazineleri Allah’a aittir. Fakat münafıklar bunu anlamazlar”(Münâfikûn 63/7.) âyetini okuyarak cevap vermiştir.
.
|