''ALLAH'' zikrinin yapılış şekli
“ALLAH” ZİKRİN YAPILIŞ ŞEKLİ
En güzel ders vakti sabah namazından sonra işrâk vaktinde olandır, denilmiştir. Kısa bir özet olarak letâif merhaleleri şu şekildedir.
“Zikredecek kimse taharet eder, abdest alır. Temiz bir yer*de iki rekât namaz kılar, dizüstüne oturur, sonra dudaklarını birbirine yapıştırır. Dilini dahi damağına tespit eder, gözlerini yumar, azasını hareketten men eder. Bütün kuvvetlerini ve hasselerini ta’til eder ve mürşidin ruhaniyetine gönlünü çevirip ondan yardım umar, sonra sol memesinin altında kalbine ism-i celâli, nuranî harflerle ve tasavvur kalemi ile nakşeder. (“Allah” الله **ismi şerifini yeşilli sarılı nur ile yazılı görür gibi düşünür.) O mü*barek lâfzın manası olan Allah Teâlâ’ya teveccüh eder. Bu teveccüh ile öyle meşgul olur ki, kendini unutur, dünya kaygısı ve işlerini bir yana atar.
*“Euzü billahi mineş şeytanirracim bismillahirrahmanirrahim. İlâhi ente maksudi verizâike matlubî, efdaluzzikri fağfirlena ya*“Allah” “Allah” “Allah”*diye bin defa “Al*lah” denir Her yüz defa*“Allah”*deyince yüz başında.*“Lailâhe illa’llâh Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ilâhî ente mak*sudî ve rızâike matlubî, “Allah” “Allah”*diye devam eder.
İşte zikir bu suretle zikre devam kalbini arındıra arındıra asıl çevirip olgunlaştıra olgunlaştıra yolunu bulur. Bundan sonra mürid, kalbini zikirden çekip çevireyim dese bile muvaffak olamaz. Bu hâlin zuhurunda mürşidin izni ile zikri, ruha nakleder ve ruh ile dahi sağ memenin altında zikirle meşgul olur. Ruhta olgun*laşma ve asıl niteliğine dönüp istenilen menzile erişme kud*reti hâsıl olur. Mürid yine mürşidin izni ile zikri, ruhtan sırra nakleder ve sır ile sadrın sol tarafında meşgul olur. Bundan sonra yine mürşidin izni ile zikri hafiye nakleder. Hafi göğsün sağ tarafındadır. Bu merhalede de muvaffak olan mürid, mürşidin izni ile zikri ahfâya nakleder. Bundan sonra mürşid izin vererek müridin zikri, nefs-i natıkaya intikal eder. Bundan son*ra zikir, vücudun her zerresine sirâyet eder. Tabiatın zulmeti, anasırın kudreti, cismâniyetin kesafeti tamamıyla yanıp peri*şan olur. Bedenin cüzlerinden zikir o derece zuhur eder ki, mürid vücudunda her zerrenin Allah Teâlâ’yı zikrettiğini duyar ve han*gi azası ile zikredeyim dese muvaffak olur. Daha sonra ha*riçteki varlıkların da Allah Teâlâ’yı zikrettiğini duyar.
Bu ahvalin zuhurunda mürşid, ihvâna kelime-i tevhidi habs-i nefes suretiyle telkin eder ve mürid habs-i nefes ile kelime-i tevhid ile meşgul olur. Mü*rid her mertebede, o mertebenin nurunu müşahede eder.
“Mürid, ism-i celâli zikir ile letâifte müşahede ettiği nur*ları Allah Teâlâ’nın nurları zannedip, onlar ile meşgul ol*mamalıdır. Zira müşahede ettiği nurlar, ilâhî nurların hicaplarındandır. İlahî nurlar, müşahede ettiği nurların ötesindedir. Letaifte müşahede edilen nurlarla meşgul olup kalmak müridi Allah Teâlâ’nın tecellisinden mahrum eder.
Bir de şunu bilmelidir ki, letâif nurlarının her müride zu*hur etmesi lâzım gelmez. Bazı mürid, işin başlangıcında beşerî vücudu mahvedip, siyah nur müşahede edebilir, ondan başkası zuhur etmez. O siyah nurdan geçerse Allah Teâlâ’nın nurunu müşahede eder. Bu letâif nurlarının zuhuru ve aslî saffetlerinin husulü bu şart iledir ki, eğer mürid zikrini huzur ile îfa ve kalbini her türlü kayıttan soyarak farzları ve sün*neti kemâli ile edâ eder ve bütün vaktini zikre hasrederse, zuhurat olur. Yoksa olur olmaz zikir ile bu hassalar zuhur edivermez. Eğer zikri nakle bir veçhile izin mümkün olmazsa, batında mürşidin ruhaniyetinden izin alıp, bir sonraki letaife öyle nakleder.”
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|