08.04.17, 20:25
|
Daimi Üye
|
|
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,484
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
|
|
Sevgiyi İnkar Ettiğimiz Ölçüde Acı Çekeriz
Çoğumuz önem verdiğimiz birçok şeylere sahibiz; görünüm, eğitim, yetenek, tavsiye mektupları, yetki belgeleri, fakat belli alanlarda felç olmuş vaziyetteyiz. Biz nedense korkarız. Bizi engelleyen, açlık ve yoksulluk değil, sibirya'ya sürülmek de değil, sadece korkarız. Bir ilişkinin doğru yürümediğinden korkarız, birilerinin bizi beğenmeyeceğinden korkarız, yenilgiden, korkarız, yaşlanmaktan korkarız, genç yaşta ölmekten korkarız.. Kendimize karşı şefkatli olduğumuzu sanırız, ama değiliz. Kendimizden nefret ederiz, çünkü geçmişe bakarak, şimdiye dek daha iyi bir insan olmamız gerektiğini düşünür, zaman zaman, başka insanların bizim kadar korkmadıklarını düşünmekle de yanılırız.
Bugünlerde hemen hemen her şey için annemizi, babamızı suçlamak çok yaygın bir davranış biçimi haline gelmiştir. Bize göre kendi gözümüzdeki değerimizin öylesine düşük olması onların yüzündendir. Eğer onlar farklı olsalardı, biz de kendimize karşı daha sevgi dolu olacaktık. Fakat anne ve babamızın bize nasıl davrandıklarına yakından bakacak olursak, bizi ne kadar horlamış olurlarsa olsunlar, kendimizi hor görmemizle kıyaslandığında, çoğu zaman onlarınki daha hafif kalır. Onlar bize ağır davranmış olabilirler, ama biz kendimize daha da ağır davranıyoruz.
Bizim kuşak, bir tür kendinden nefret girdabı içine kaymış ve kaçarak bir kurtuluş yolu aramak içindedir. Belki şu sınav işe yarayacak, belki şu seminer, belki şu ilişki, şu diyet, veya şu proje, derken çoğu zaman aldığımız "ilaçlar", bizi tedavi edemiyor, zincirler kalınlaşıp, gerginleşiyor. Aynı melodramlar farklı kentlerde, farklı insanlarla devam edip gidiyor.
Uğradığımız ağır baskı, dıştaki bir şey tarafından kaynaklanmıyor, içimizdeki bir şey bizi durduruyor. Yani burada sorun bir şekilde kendimizde olmalı, ama bu soruna nasıl çare bulacağımızı bilmiyoruz, çünkü kendimize hükmedecek kadar güçlü değiliz. Herşeyi baltalayıp, yıkıp geçiyoruz; mesleğimizi, ilişkilerimizi, hatta çocuklarımızı. İçki içer, uyuşturucu kullanır, hükmetmeye başlar, zorbalık yapar, aşırı özveride bulunur, saklanırız, kimi zaman başkalarına, hatta kendimize saldırırız. İşlev bozukluğunun biçimi önemli değil, kendimizden ne kadar nefret ettiğimizi ifade etmenin birçok yollarını buluruz, ama onu mutlaka ifade ederiz.
Duygusal enerji, bir ifade yolu bulmak zorundadır ve kendinden nefret etmek de güçlü bir duygudur. İçe döndürüldüğünde, o kişisel cehennemimiz haline gelir; savaş, suç, yargı, baskı, açlık, beslenme, barınma, iş, para, moda, güzellik, kabullenilme, kıyaslama, bağımlılık, saplantılı şüphe, endişe, zorlama, acı verici düşünceler, depresyon, ilişkilerde şiddet, yaşlılık, hastalık, ölüm iyi ve kötüye bakılmaksızın depolanır ve gitgide büyür. Dışa yansıtıldığında, o bizim ortak cehennemimiz, yani kolektif bilincimiz'dir. Ama bütün bunlar hep aynı şeylerdir, çünkü cehennemde pek çok kapı vardır.
Öfke, çoğu zaman bir dizi dile getirilmemiş duyguların içimizde birikerek patlamasıdır. Aslında duygularımızı ifade etmek, onları bastırmaktan çok daha kolaydır, ama bunu yapmayı beceremeyiz. Sevdiğimiz ölçüde acıdan kurtulur, sevgiyi inkar ettiğimiz ölçüde acı çekeriz.
Sevgiyle Kalın,
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|