Rasulü Kibriya Efendimiz(s.a.v); başınızdaki kimse gözü kör, ayağı topal, rengi siyah bir kölede olsa sizi Allah’ın kitabına göre sevk ve idare ettiği sürece ona itaat edin(Buhari, Müslim,Nesai) buyuruyor. Gafile uyanın kalbi kararır. Mutlaka işin ehline gidip gösterdiği yoldan yürümeli, istikamet üzere yol aldıkça kalp nurlanarak zamanla gerçek mürşid sevgisine, Peygamber sevgisine ve en nihayet Allah sevgisine ulaşılır. Bu durum bir ömürde sürebilir, kısa zamanda da gerçekleşebilir, müntesibin gayretine bağlı.
Hiçbir mürşidin elinde sevap ya da günah yazma selahiyeti yoktur, çoğunlukla tavsiyeleri ve telkinleri vardır, yap veya yapma şeklinde ifadeler her daim emir anlamına gelmez. Emir olarak algılanacak ifadeler ya teşvik ya da tavsiye niteliğinde olup, yapıp yapmamakta serbesttir. Çok nadir bazı emirleri sufi için farz hükmündedir ki mutlaka gücü yettiği kadar yapılmalı. Gavs-ı Bilvanisi bu yüzden; bir emir versek imanını kaybedecek çok sufi var, artık biz onlara mürid olmuşuz, sofiler ise mürşid olmuş diyerek günümüz gerçeğini ortaya koymuştur. Rasulullah(s.a.v) Hac ile ilgili hutbe irad ederken bir adamın hersene mi Hac edeceğiz? sorusunu üç kez tekrarlaması sonucunda şu cevabı vermek zorunda kalmıştır: Ben size bir şey emrittiğim zaman onu gücünüz yettiği kadar yapınız. Size bir şey yasakladığım zaman onu tamamen terk ediniz(Müslim,Nesai, İbnu Mace)
Anlaşıldığı üzere yapınız ile yapmayınız ibareleri arasında ince ayrıntı var. O halde Mürşidin yapınız dediğinde mürid gücü ölçüsünde yapmaya çalışmalı, yapmayınız dediğinde de derhal terk etmelidir, aksi takdirde terki terk etmeyen terk edilir. Bazen bir mürşid sufisini herhangi bir işlede görevlendirebilir, bu yüzden görev istenmez , verilir. Görev verilince himmette arkasından gelir. Verilen görevi layıkıyla yapmayanın elinden emanet alınır. Mürşid sufisiyle iştişarede de bulunabilir, dünya işlerini genelde iş bilenin kılıç kuşananın anlayışıyla ehline havele eder. Havale etmesi onun bilgisizliğine yorulmamalı bilakis, kendi görüşünün aksi fikirlere bile sevinirler, yeterki fikir serd ederken samimi ve güzel olanı hedeflemek amacı taşısın. Ashabı Kiramda Allah Rasulüne Allah’a abd ve ibadet hususunda tam teslimiyet içerisinde idiler, fakat dünyevi konularda yani gerek ticaret gerek siyaset gerekse savaş gibi konularda görüş belirtmekten imtina etmezlerdi.
İnsanlar çeşit çeşit, Peygamberlerde Velilerde aynı değil, beş parmağın beşi bir olmadığı gibi. Bir insanın İman dairesine girmekle aslında velayetin ilk adımını atmış oluyor, Allahü Teala; Baksanıza biz insanların bir kısmını diğerine nasıl üstün kılmışızdır(İsra/20), yine Rabbül Alemin; Herkes için yapmış olduğu amellerden dolayı farklı dereceler vardır(Ahkaf/19) diye beyan buyuruyor. Hak ve hakikat yolunda insanlardan kimi kimine göre üstün olabilir, velilik çünkü saltanata dayalı değil, Allah tarafından takdir edilen husus. Rabbani alimler malumat sahibi değil; Allah’ı tanımak noktasında marifet ehlidirler. Ki, Rabbül Alemin onlar için; ‘Allahtan ancak alim olanlar korkar’(fatir/28) buyurmuştur. Yine; ‘Hiç bilenlerle bilmiyenler bir olur mu?’ (Zümer/9) ayetiyle avamdan farklı oldukları belirtilmiştir. Ulu’l Emr işleri icra eden veya yürüten demek, bu iş dünya işide olabilir uhrevi de olabilir. İşte Kamil Mürşidin asıl işi ebedi hayata yönelik iş noktasında Ulul Emrdir. O halde ona müntesip olan Ulu’l Emr’ine itaat etmeli ki yol alabilsin. Çünkü Onlar Ricalulluhdır, Sıddıktır, Muhsindir, Muttakidir, Ebrardır, Evliyaullahtır vs. her şeyden öte Peygamber varisidir, Onları tanımak büyük bir nimettir, kiymetini bilene.
Gerçekten insanlar içtenlikle Onları arasalardı, Evliyaullahı tanıma şerefine nail olurlardı, Allah dostlarını dağ taş, sulardaki balıklar bile haberdar ve Onun için kendi hal lisanı ile dua etmekten geri durmazlar. Kainat zaten onların yüzü suyu hürmetine ayakta. Çünkü Onlar Allah’ın canlı şahididirler. Allah bir kulunu severde yaratılana bildirmez mi, ama insana doğrudan bildirmek adetullaha aykırı, insandan biraz arayış , birazda kıpırdama isteniyor diğer yaratılanlardan farklı olarak.
TASAVVUF
Yüce Allah mahşerde:
Benim için birbirini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onlar kendi rahmetimde olacaktır (Müslim). beyan buyuruyor. Tasavvuf sevgi yolu, bu yolda kalpten kalbedir. Kalp ilmi denilince tasavvuf ve gönül Sultanları akla gelir, fıkıh deyince fakihler, hadis ilmi deyince muhaddisler, tefsir deyince müfessirler belleklerimize kazınır. Bütün bu ilimlerin hemen hemen ortak noktası bellek yada beyin ve akıl, ama tasavvufu bunlardan ayıran ençok gönül ve kalp yönüdür.. Tasavvufla; İlim amele, amelde hikmete , hikmette ilahi muhabbete dönüşür. Onun için tasavvufun sütunları muhabbet, ihlas ve teslimiyet üzerine kurulmuştur.. Bu yol sevgi yolu olduğu için lafa bakılmaz, ayinesi işdir deyüp ilahi tad yaşanır. Kamil Mürşidler amel noktasında her biri dört mezhebe göre hareket edip itikat yönünden de ehli sünnet vel cemaat caddesinde yürüyerek ilahi muhabbeti aşılarlar.
Kuran’da zahiren vird, hatme gibi tasavvufi kavramlar geçmese de zikir aslında herkese şamil, yine her ne kadar rabıta kavramı geçmese de tefekkürü içerir. Yol madem sevgi yolu, mümin kardeşini sevmekle başlanılır işe, kardeşinin derdiyle dertlenmeli ki fena fi’l ihvan olunabiline, Mürşidini öyle sevmel ki fenafi’ş şeyh ‘e erişilebilsin, Rasulü Ekremi sevmeli ki Fenafi’rasul olunabiline, kalb Allah sevgisiyle dolmalı ki fenafillah v e bekabillah mertebelerine ulaşılabilsin. Tüm bu basamaklar enalt birimden üst birime doğru istikamet üzere yaşamakla mümkün. Edebiyat içeren eserlerle basamaklar aşılmaz, tasavvuf kal değil , haldir diyorlar büyükler. Bu yolun seveni var münkiri var, olması da normal, çünkü dünya kurulmuş kurulalı böyle, her şey zıddı ile bilinsin diye. Zaten düşmanı olmayan yol alamadığı gibi veli de olamaz. Çile nübüvvet kanalından ümmete dağıtılmış. Ne kadar çile o kadar ecir var, bu yüzden tasavvuf ilaçtır, bu ilacı içen alimse ilmiyle amil olur, cahilse haddini hudunu bilir ve edeplenir, zenginse cömert olur, fakirse şükreder, bekarsa terbiyeli ve iffet sahibi nitelik kazanır, idareci ise adil amir olur, devlet adamı ise adil ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını gözetir, sanatkarsa maddeden manaya yönelir ve eşyanın tabiatını sezer. Tüm bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Önemli olan ilk baştan kendimizin ilaca muhtaç olduğumuzu kabül etmek, ondan sonra gerisi kolay azda olsa Allah’ı tanımanın zevki beraberinde gelir. Tek başına ufuklara kanatlanılmaz, illaki diz çöküp bahçıvan elinde yetişen gül misali yola koyulmalı. Gül tezkiyedir, yani kalbi rütbe peşinde, şehvani arzular ardından, para ve eğlence ihtiraslar önünde koşmaktan temizlenerek arınmaktır. Velhasıl tasavvuf ‘ilahi ente maksudü ve Ridaike matlubi’ için ihlasın eğitimidir.
.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|