Evren ve Kozmik Zaman (Evrendeki Yerimiz-I)
Bir gece başınızı kaldırıp ta hiç gökyüzüne baktınız mı? Uçsuz bucaksız karanlıkta kıpırdayan milyonlarca yıldızı ve onlarla aramızdaki mesafeleri düşünmeye çalıştığınızda, ne kadar büyük bir ıssızlıkta yapayalnız olduğumuz hissi mutlaka içinizi kaplamıştır...
Üzerinde yaşadığımız şu koca gezegen Dünyanın büyüklüğünü bir hayal etmeye çalışın!.. Sonra da, Dünyadan 1 milyon 303 bin kez daha büyük, uydusu üzerinde yaşadığımız yıldızımız Güneşi... Hani şu başımızın üzerinde bir ateş topu gibi parlayan yıldızı... Bu büyüklüğü hissetmeye kimsenin hayal gücü yetmeyecektir. Onun için de Güneşi buradan seyrettiğimiz büyüklüğünde düşlemeye devam etmeyi seçeriz...
Acaba, üzerinde yaşayan biz sakinlerinin gözünde bu kadar heybetli olan şu gezegenin ve çevresinde dönüp durduğu Güneşin, Evrende yeri ne?
Hemen şunu söyleyeyim: Evreni bir yana bırakın, içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin bir başka köşesinden bakıldığında, ne bizler, ne dünyamız, ne de Güneş ismi anılır bir şey bile değil!..
İnsanın dünyadan gözlemleyebildiği, yani bizlerin gökyüzünde görebildiğimiz yıldızların sayısı yaklaşık 80 bin civarında hesabedilmiş... İçinde yeraldığımız Samanyolu Galaksisinde bulunan yıldızların sayısı ise son bilimsel bulgulara göre yaklaşık 400 milyar civarında... 400 milyar, insanın algısı için sadece bir rakam olmaktan ibaret; çünkü hiç bir idrak, bunun ne anlama geldiğini kapsayabilecek güçte değildir... Ve bu 400 milyar akıl almaz büyüklükteki yıldızların arasında, yüzlerle, binlerle ışık yılı olarak ölçülen mesafeler sözkonusu...
Güneşten dünyaya ışık 8 dakikada ulaşıyor. Galaksi içerisindeki Güneşlerin birbiri arasındaki uzaklığı katetmesi ise yüzlerce, hatta binlerce yılı alıyor. Peki bu Galaksi içerisinde Güneş sistemimiz ne kadar bir yer tutuyor dersiniz? Kozmolog Profesör Carl Sagan'ın ifadesine göre, bulunduğunuz mekânda, havada uçuşan bir toz tanesi kadar birşey!... Bu toz tanesi içinde gezegenler... Bunlardan birisi Dünya ve onun üzerinde yaşayan bizler...
İş bu kadarla bitmiyor, dahası var! Bu bahsettiğimiz büyüklük sadece Samanyoluna ait. Samanyolu galaksisi ise, evrende mevcut milyarlarca galaksi içerisinde belki varlığı bile farkedilmeyen yalnızca bir gökada!..
Biz şimdilik bu kadarını bir yana bırakalım ve yine dönelim Galaksimiz Samanyoluna!
Bizim Güneşimiz ve onunla birlikte çevresinde yeralan komşu yıldızlar, yapılan hesaplamalara göre bu galaksi merkezinin etrafında, varolduklarından beri ancak 8 tur tamamlayabilmişler. Güneşin bu merkez çevresindeki bir kez dönüşünü, onun bir yılı olarak kabul edersek, bu takvime göre Güneş henüz 8. yaşını doldurmak üzeredir...
Her birimsel yapının kendi algılama kapasitesine göre bir zamanı ve ona karşılık gelen bir takvimi hesap edilir. Dünya üzerinde yaşayan insanların bir günü veya bir yılı ile, Jüpiter üzerinde yaşayan bir birimin günü veya yılı birbirinden tamamen farklıdır. Dünya takviminde bir insan 60-70 yıl ömür geçirdiğinde, Jüpiter takvimine göre ancak 5 yıl gibi bir yaşam sürmüş olur. Çünkü Jüpiter, Güneş çevresinde bir turunu 12-14 dünya yılında tamamlar...
Tüm bu değişen ölçümlerin yansıra, kozmolojide kabul edilen bir KOZMİK TAKVİM sözkonusudur. Bu Kozmik Takvime göre, Evrenin varolduğu kabul edilen big-bang anından yaşadığımız şu ana kadar geçen 4.5 milyar dünya yılı, bir “Kozmik Yıl” demektir. Dolayısıyla, biz şu anda bu “Kozmik Yılın Aralık ayının son gününün son saatlerini” yaşamaktayız.
Yani eğer dünyayı değerlendiren değil de, Evreni gözlemleyebilen bir algıyla bakabiliyor olsak, Evrenin varoluşundan şu ana kadar geçen, seyrine daldığımız 15 milyar yıllık süre, bize “bir kozmik yıl” ifade edecektir...
Peki bu “kozmik yıl” içerisinde, “güneş,” “dünya” ve “insan” ne zamandan beri var?..
Hepsi de pek yaşlı sayılmaz. Güneşin “kozmik takvime” göre yaşı, henüz 4 ay kadar. Yani, bulunduğumuz günden 4 kozmik ay geriye gidersek “kozmik yılın” Eylül ayının başlarında varolmuş. İnsan ise Aralık ayının son gününün son üç saatinde... Çünkü insanın Dünya üzerinde varolmasından buyana geçtiği kabul edilen 5 milyon yıllık süre, “kozmik takvime” göre 3 saat kadar birşey...
Ya yaşadığımız şu günler, bir insan ömrü, “kozmik takvimde” ne ifade ediyor dersiniz?..
Nerdeyse bir hiç! Bir nefes verişinizde “Hu” deyişinizin alacağı süreden fazla bir şey değil!.. Belki 10 veya 15 salise!
Kozmik takvimde 1 saniye ifade edebilmesi için ise dünyada asırlar geçmesi gerekiyor.
Evet! İşte dünyadaki tüm yaşamınız, evrensel zaman birimi kabul edilen “kozmik yıl”a göre, bir nefeste “Hu” deyişiniz kadar bir süre!..
Bu süre içerisinde doğumunuz, çocukluk, gençlik yıllarınız, acı-tatlı günleriniz, eşiniz, dostunuz, sevgileriniz, nefretleriniz, sağlık, hastalık zamanlarınız, dünyadaki tüm anılarınız, varınız, yoğunuz herşeyiniz ve nihayet dünyayı terkedişiniz, hepsi oldu ve bitti!... Hepsini bir “Hu” da yaşadınız ve tamamladınız...
Belki inanılır gibi değil ancak, bir insanın dünya yaşamının “evrensel gerçekler” karşısında gerçek yeri işte bu!.. Tamamen şartlanmalarımız ve bireysel dürtülerimiz yüzünden körü körüne sarıldığımız, uğrunda canlara kıyılan, günümüzde olduğu gibi kan ve gözyaşının durmak bilmediği dünya ve onun “geçici değerleri” evrende en fazla bu kadar bir yer ve zaman tutuyor? Belki bu bilimsel bulgular ışığında düşünmeye hiç vakit ayırmadık!..
Ne var ki yine de, henüz “alışkanlıklar ve toplumsal şartlanmalardan” çıkamamış, “dünyasal değerlerin” bile boyutlarını kavrayamaz bireylerken, dilimizden düşürmeyiz “evrensel” kelimesini...
Oysa, nerede, bilimsel gerçekçi düşüncenin “evrensel değerleri”, nerede sadece adına “evrensel” denen geçici dünyasal değerler!.. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz, “En büyük erdem haddini bilmektir” diye! Tıpkı bilimsel düşüncenin işaret ettiği gibi!
Eğer bu noktayı idrak ile yaşamayı başarabilirsek, o zaman “yaşam” bize yeni ufuklar açacaktır, ve o zaman sormaya başlayacağız:
Peki, tüm bu gerçekleri kavrayabilen “insanın” gerçek yaşamı ve gerçek değerleri bu kadarla mı kalıyor?.. Elbette tüm bunları kavrayıp yaşayabilen bilinç bu kadarla kayıtlı kalamaz!..
Öyleyse, elimizden geliyorsa, şimdi evrende “bilinç” olarak yerimizi anlamaya çalışalım...
|