Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Tunguska'nın Sırrı Çözülüyor
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 27.03.17, 00:53
madlen madlen isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 31.05.15
Mesajlar: 2,185
Etiketlendiği Mesaj: 84 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Tunguska'nın Sırrı Çözülüyor

Tunguska'nın Sırrı Çözülüyor
Gezegenimize Vuran Son Kozmik Darbe
1908 yılında, Sibirya Ormanları'nda yüzlerle dönümlük bir alan gökten geldiği sanılan bir ateş topunun altında ezildi, tüm ağaçlar yandı, geyik sürüleri kül oldu, patlamanın şiddeti binlerce megatondu. Bilim, bugüne kadar hala ne olduğunu kesin olarak belirleyemedi ama pes de etmedi. Rus, İtalyan ve Amerikan bilim adamları şimdilerde modern teknolojiyi kullanarak Tunguska gizemine ışık tutuyorlar ve şimdi 89 yıl sonra gerçeği öğrenmek üzereyiz.

30 Haziran 1908'de Sibirya'da patlayan veya düşen ateş topunun gücü, Hiroşima'da patlayan atom bombasından 1.000 kez daha güçlüydü. Ortaya çıkan ısı sonucunda, ren geyiği sürüleri ve yüzlerce ağaç kül oldu, binlerce kilometre karelik bir çevrede patlamanın sesi duyuldu. Patlamanın ışığı binlerce km. öteden görüldü, göğe yayılan portakal renkli ışık Batı Avrupa'dan görüldü, ışık o kadar parlaktı ki, insanlar karanlıkta gazete dahi okuyabiliyorlardı. Patlamanın etkisi veya şekli volkanik bir patlamaya benziyordu ama ortada patlayan bir volkan yoktu. Elle tutulur tek ama olağandışı gösterge, sismograflarda kaydedilen titreşimlerdi. Bir Sibirya kenti olan Irkutsk'da bulunan rasathaneler, sarsıntının merkezinin 18.000 metre kuzeyde bulunduğunu belirlediler; bölgenin adı Tunguska'ydı.



İnsanlar, Yere Düştüler;
Patlamadan sonraki 19 yıl boyunca, bilim adamları Tunguska'ya gelmediler; yolculuk zordu, bölge uzak ve bataklık bir alandı, böyle zor bir yolculuğa kimse gönüllü olmadı. 19 yıl sonra Tunguska'ya ulaşan ilk ekibin karşılaştığı manzara inanılmazdı; ekip üyeleri sersemlemişlerdi, karşılarında ufuk boyunca sıralanmış kavrulmuş ağaç dizileri vardı. Ekibin ilk işi bir krater aramak oldu ama bulamadılar. Sonra bir meteorun parçalarını aradılar (veya bir asteroitin) ama böyle bir şey de yoktu. Sadece yakın köylerde yaşayan tanıklarla konuşabildiler; köylüler gökten iz bırakarak gelen ve büyük bir gürültü çıkaran dev bir ateş topunu görmüşler ve patlamanın şiddetinden yere düşmüşlerdi. Açıkçası, Tunguska'da benzeri olmayan bir olay yaşanmıştı, geriye kalan tek elle tutulur kanıt, kavrulmuş ağaçlardı. 88 yıl boyunca Tunguska gizemi ile ilgili birçok çekici kuram ortaya atıldı, en geçerli kuram bir meteorun düştüğü, en az ilgi gören kuram ise dünya dışı bir uzay aracının patlamasıydı. 1908'de kesin olarak ne olduğu ile ilgili tartışmalar sürüp giderken, geçenlerde ortaya çıkan zorlayıcı bir kanıt birçok soruya cevap getirerek, tartışmaların büyük bir bölümüne noktayı koydu.

Tunguska, Geleceğin Habercisi mi?
Araştırmacılar, Tunguska ağaçlarına gömülmüş zerrecikler (partiküller) buldular ve bu partiküllerin altında dünya dışı bir imza vardı. Bilgisayar animasyonları uygulanarak, bir meteorun atmosferde yanmasından veya bir asteroitin parçalanmasından sonra geriye nelerin kaldığı araştırıldı. Bazı uzmanlar daha fazla tartışma taraflısı değildiler, patlamanın nedeni bir meteordu, asıl sorun meteorun ne tür bir meteor olduğuydu. Tunguska, bilimciler için hala gizemlidir; çözüm sözcüğü heyecan veren bir davete benzer ama bu davetin içeriğinde laboratuarlarda harcanan uzun saatler ve günlerce süren yolculuklar sonucunda eli boş dönmek vardır. Henüz çok pratik bir yöntem bulunmamıştır; kuyruklu yıldızlar veya asteroitler bilinen cisimlerdirler ve Güneş Sistemi'nin tarihinin önemli bir bölümüdürler. Örneğin 1994 yılında Shoemaker-Levy kuyruklu yıldızı, Jüpiter'in "kara göz" üne çarptı. Patlayıcı özelliği olan büyük göktaşlarının en son 65 milyon yıl evvel dünyaya yağarak, dinozorları toptan yok ettiği düşünülmektedir ve bugün de insan uygarlığı aynı bilinmeyen risk ile her an karşı karşıyadır. Aslında Tunguska'da 1908 yılındaki o korkunç gün, bir anlamda da bize gelecekte göklerde nelerin saklı olduğunu işaret etmektedir.



Ömrünü Tunguska'ya Harcadı; Ama Esir Kampında Öldü.
Tunguska'ya giden ilk bilim adamı olan Leonid Kulik, bir Rus jeologu idi, uzun yıllar boyunca Sibirya'nın birçok bölgesinde meteor parçacıklarını araştırmıştı. 1927'de Tunguska panoramasını yani parçalanmış, yanık ve devrilmiş sayısız ağacı ilk kez gördü. Aklına hemen çok büyük bir yangının tüm bölgeyi etkilediği geldi. Sonraki 14 yıl içinde Kulik, Tunguska'ya dört kez daha gitti. Kulik'in ekibi, ezilmiş, dağılmış ve bataklıklara gömülmüş ağaçların sayısız fotoğrafını çekti, bıkmadan, usanmadan meteor parçacıkları aradılar ama tek bir parçaya dahi rastlayamadılar.

Çeşitli tanıklarla görüştüler, karşılaştırmalar yaptılar, abartmaları, yalanları belirlediler. Hemen hemen tanıkların yarısı, kuzey göğünden gelen bir ateş topunu görmüşlerdi ama diğerleri kuzeybatı veya batı yönünden söz ediyorlardı. Bütün araştırmaların sonucunda ortaya çıkan tek şey, karışık ve önemsiz bilgilerden başka bir şey değildi. Kulik, hala cehenneme neden olan şeyin doğal olarak bir meteor olduğunu düşünüyordu. Kulik, 1942'de bir savaş mahkumu olarak öldü ve ondan sonra ellili yılların sonuna kadar hiçbir bilim ekibi bir daha Tunguska'ya gitmedi.



Uzaydan Bir "Şey" Geldi; Ama Neydi?
Olayı bir kez daha dürten ilk kişi, bir Sovyet ordu mühendisi olan Albay Aleksander Kazantsev'di. 1946'da yazdığı kısa bir makalede, Tunguska felaketine ancak nükleer bir patlamanın neden olabileceğini belirtti ama insanlar 1908 yılında insanlar böyle bir şeyi yapamazlardı, yani tek neden bir uzay aracının patlaması olabilirdi. Sonraki yıllarda öykü SSCB'de birçok kez gündeme geldi ve yazılar yayınlandı. Bunların en popüleri ve başarılısı "Guest From Space/Uzaydan Gelen Ziyaretçi" idi. Genç Sibiryalı bilimciler, Kazantsev'in iddialarıyla uğraşıp durdular, onun Tunguska'da hala ölçülebilir bir radyoaktivite düzeyinin bulunduğunu iddia etmesine karşı çıkıyorlardı. Sibirya'daki Tomsk kentinde İyonize radyasyon uzmanı olan Victor Zhuravlyov; "Kitabın gerçek olduğunu kanıtlayan bir şey bulmayı çok istedik." diyordu. Eğer böyleyse, bilim adamların gerçekte ne olduğunu anlamaya niyetli oldukları pek söylenemezdi. Aynı kentte bulunan Biyoloji ve Biyofizik Bilimsel Araştırmalar Enstitüsü'nün direktörü olan Gennady Plekhanov ise; "Birkaç yıl boyunca Tunguska sorunun çözülmüş olduğunu düşündük." diyordu. Ama ikisi de hatalıydılar, Plekhanov 1959 ve 60'da iki Tunguska seferini yönetmişti, düşük düzeyde radyasyon izi ve ufalanmış patlayıcı meteor parçacıkları arıyor ve; "Gerçekten çok uzaktık, her şey düşündüğümüzden daha karışıktı." diyordu.



20 Megatonluk Patlama
1961 baharında, Plekhanov hayal kırıklığı ile dolu bir rapor yayınladı ve Rusya'nın en önemli bilimsel enstitülerinden birisi olan Moskova'daki Kurchatov Atom Enerjisi Enstitüsü'nde bu doğrultuda bir konuşma yaptı. Gizemle ilgili boş bir tablo çizdi, grubunun çalışma alanında çok dikkatli bir çalışma yaptığını anlattı ve anlattıkları bilim adamlarından sıcak bir ilgi gördü. Rus bilim adamlarının Tunguska'ya gidişinden sonra, hemen her yaz döneminde çeşitli bilgiler derleniyor ve araştırmalar sürüyordu. Bunların en önemlisi yanık ağaçların bulunduğu tüm bölgeyi her ayrıntısına kadar gösterin bir haritanın yapılmış olmasıydı. Bu başarının sahibi, Tomsk Üniversitesi matematikçilerinden olan, 60 yaşındaki Wilhelm Fast'tı; Fast, 1960'da Tunguska ekibine katılmıştı ve "Yanık ağaçları ilk kez gördüğümde uyanmıştım." diyordu. Fast ve yardımcıları inatçı ve ısrarlı bir çalışmanın sonunda, yanık ve kırık ağaçların bulunduğu 220.000 hektarlık bir alanın haritasını çıkarmayı başardılar. Bu harita, büyük bir özenle 35 yıl boyunca geliştirildi; başka bilim adamları ağaçların dağılımlarını ve aldıkları şekilleri uzun uzun inceleyerek bir sonuca vardılar; patlamanın rüzgarı 7.5 km uzunluğundaki bir alanda, 10/20 megatonluk bir TNT enerjisi oluşturarak, doğudan batıya doğru yayılmıştı.

Sır, Reçinenin İçinde Saklı;
30 yıl boyunca Tunguska, sadece Rus bilimcilerinin inceleme konusu olarak kaldı. Tunguska'ya en yakın olan iki büyük kent olan Tomsk ve Krasnoyarsk, askeri teknoloji merkezleriydiler ve yabancıların girmesi kesinlikle yasaktı. Ancak1989'da Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra yabancı araştırmacılar bölgeye gelip araştırmalara başlayabildiler. Aralarında Bologna Üniversitesi'nden İtalyan fizikçi Menotti Galli'de vardı. Galli 40 yıldan beri, kozmik radyasyon üzerinde çalışıyordu ve özellikle de uzaydan gelen yüksek enerji partiküllerinin, ağaçlardaki selüloz katmanlarında oluşturdukları ağır karbon izotoplarını inceliyordu. Ağaçlardaki bu karbonik birikimin yıllık gelişimi ve miktarı bir kesit alındığı zaman, halkalar halinde görülebiliyor ve izlenebiliyordu. İşte Tunguska gizeminin cevabı burada saklıydı. Galli, Tunguska karanlığına 1990 yılında yapılan araştırma gezisinde daldı ve çeşitli ağaçlardan örnekler aldı; dallardan ve ağaç gövdelerinden 30 cm. çapında, 5-6 cm kalınlığında halka kesitler alıyordu. Geçen yıllar içinde yeniden gelişmeye çalışan ölü dallarda bir enfeksiyon vardı yani deriye batan bir kıymık gibi, halkalarda yoğunlaşan ve biriken kırıklar vardı. Ama Galli, bu durumdan hoşnuttu ve daha iyi olduğunu düşünüyordu. 1908 patlamasından önce ölmüş olan dallar ve ağaçlarda sonradan sızan reçine koruyucu bir doku oluşturmuş ve enfeksiyonu engellemişti. Eğer Tunguska'ya patlayıcı bir meteor patlamışsa ormana yayılan zerrecikler, bu reçine tabakalarının içine hapsolmuşlar ve dokunulmamış olarak kalmışlardı.

Meteorların Özellikleri
Galli, patlayıcı meteor düşüncesine, çeşitli yönlerden yakındı ama bu bir kuyruklu yıldızın buzdan oluşmuş parçası da olabilirdi, Güneş Sistemi'nin oluştuğu çok önceki dönemlerde varolan bir kuyruklu yıldız, zaman zaman Pluto'nun ötesindeki evinden gelerek, dünyanın yakınından geçmiş ve geçerken de bir parçası dünyaya düşmüş olabilirdi. Öte yandan çok çeşitli meteor türlerinden birisi de olabilirdi. Meteoritler çoğunlukla serseri yani düzensiz dolaşan eski asteroitlerdir ve dağılmış veya parçalanmış gezegenlerin enkazıdırlar. Temel olarak düzensiz mineraller içerirler, bazıları zengin organik karbon (carbonaceous chondrites) yüklüdürler. Bazı meteoritler zengin demir içerirler, her meteoridin bir özelliği vardır ve buna göre sınıflandırılır; organik karbon yüklü meteorlar soğuk ve küçük asteroitlerin parçalarıdırlar ve Asteroit Kuşağı'nın dışında bulunurlar. Güneş'e yaklaştıkça, ısı yüzünden artan karbon bileşimleri, asteroitlerin içinde sıkışmaya başlarlar, ayrıca birçok büyük asteroitin çekirdeği demirdir.

Sanık; Bir Kuyruklu Yıldız
Galli'nin çalışmalarında yanında yardımcısı ve dostu Giuseppe Longo vardı. Longo 36 yıllık bir nükleer fizikçiydi ve nükleer reaktörlerde oluşan atom altı parçacıklar konusunda uzmandı ve Tunguska'yı görür görmez bölgede bir öğütülmenin veya ufalanmanın oluştuğunu hesapladı. Galli ile Longo, 1970'lerde Amerikalı bilimcilerin geliştirdikleri bir hipotezle ilgili testi uygulamaya karar verdiler. Eğer Tunguska'da bir kuyruklu yıldız patladıysa bu hipotez işe yarayacaktı çünkü kuyruklu yıldızın izleri tanımlanabilirdi. Kuyruklu yıldızın içerdiği hidrojen sıkışmış ve ve atmosfere büyük bir hızla girdiğinde ısınmıştı, bu helyumda fünyenin erimesi gibiydi yani hidrojen bombasını patlatan tetik gibi. İşte patlamanın nedeni bu olabilirdi. Patlamada ortaya çıkan yüklü nötron parçacıkları, atmosferde nitrojen atomlarıyla birleşirler ve ağır karbon 14 nötronları oluştururlar. Longo;"Eğer böyle bir şey olduysa, ağaçlardan kestiğimiz halkalarda karbon 14 bulacağız." diyordu. Ama olmadı, karbon 14 yoktu, böylece patlama nedenlerinin arasından kuyruklu yıldız çıkarıldı, en azından suçlanma oranı azalmıştı. Bu sonuca rağmen Galli ve Longo çalışmalarına ara vermediler, yeterince veya doğru örnek almadıklarını düşünüyordular ve 1991 yazında Tunguska'ya yapılan yeni bir yolculuğa katılarak, yeni örnekler almaya karar verdiler.

Bilim, Bataklıklarda Savaş Veriyor
Araştırmacılar Vanavara adlı Sibirya kentine uçakla gittikten sonra, oradan bir helikopterle 64 yıl önce Kulik'in kamp kurduğu yere indiler. Dış dünya ile tek bağlantıları bir radyo-telsizdi, susuzluklarını gidermek için gittikleri gölün suyunda milyonlarca sivrisinek larvası vardı; Galli sonradan "Çok zor on gündü." diyecekti. Ama daha zor olanı doğru ağaçları bulmaktı, patlamadan etkilenmemiş düzinelerce ağaç vardı ama çok az reçine üretmişlerdi yani zengin reçine özüne sahip bir ağaç bulmak kolay değildi, İtalyanlar her gün 8-10 km. yürüyüş yapmak zorundaydılar. Sonuçta altı ağaç bulmayı başardılar ve 13 örnek aldılar, patlama yerinin yakınındaki ağaçların köklerini de inceledikten sonra, yardım çağırarak Tomsk'a doğru yola çıktılar, oradan da hemen Bologna'ya dönerek örneklerin analizi için fizikçi Romano Serra ile beraber çalışmaya başladılar. Elektron mikroskoplarıyla çalışıyorlardı, X ışınları tarayıcısını da kullanarak, parçacıkları aramaya başladılar. Çalışma iki yıl sürdü, sonunda parçacıkların üç ayrı dönem içindeki gelişimini inceleyerek, sınıflandırdılar. Dönemler 1885-1901, 1902-1914 ve 1915-1930 olarak belirlenmişti. 1902-1914 dönemine ait verilerde bir farklılık vardı; parçacıkları yüksek düzeyde bakır, altın ve nikel içeriyorlardı yani bunlar ağır protonlardı. İtalyan araştırmacıların merak ettikleri şey; parçacıkların kökeniydi. "Bu parçacıkların Tunguska olayı ile nasıl ilişkili olduğunu bulmak en önemli ve en büyük sorudur." Longo böyle diyordu. Sonuç olarak bir şey bulunmuştu şimdi sıra bu parçacıkların nasıl olup ta, ağaçlara saplandığını ve neye ait olduklarını bulmaktaydı. Ayrıca parçacıkların çok yüksek bir ısı altında oldukları da belirlenmişti; Longo; "Patlama dalgası parçacıkları yüzeydeyken eritmemiş çünkü yüzeyde iletkenlik azmış yanı erimiş parçacıklar doğrudan kozmik cisimden gelmişler." Peki ama bu cisim nasıl bir şeydi? Longo burada susuyordu ama şunları söylemekten de geri kalmıyordu; "Yıllar boyunca astrofizikçiler kuyruklu yıldızların hidrojen ve helyum gibi hafif elementlerden oluştuğuna inandılar ama şimdi bazılarının çekirdeklerinin ağır elementlerden oluştuğunu düşünüyoruz ve hele bir de konu asteroit ise bulmak istediğiniz şeyi bulursunuz " Yani anlaşılıyordu ki, İtalyanlar Tunguska'ya uzaydan bir damganın vurulduğundan emin gibiydiler.

Sıra Bilgisayarlarda...
İtalyanlar, bu şekilde uğraşırlarken; Amerikalı bir grup araştırmacı, Tunguska patlamasını bilgisayarlara programlayarak, fizik kanunlarını böyle bir patlamada sınadılar. Çalışmanın başında Princeton'dan gezegen bilimcisi Chris Chyba ve NASA'dan Kevin Zahnle bulunuyorlardı. İkisi bir kuyruklu yıldızın atmosfere girmesini bilgisayarda canlandırdılar. Zahnle, cismin yere vurduğu anda atmosferde neler olduğunu merak ediyordu. Bilgisayar sonuçlarına göre, küçük cisimler atmosfere girince yanıyorlar ama büyük olanlar yeryüzüne ulaşıyordu. Fakat orta büyüklükteki gök cisimleri düşerken farklı bir şeyler oluyordu. Cisim atmosferde yarılmaya başlıyor, hava basıncı önden çok büyük bir baskı yapınca cisim önden deforme olmaya başlıyor ama arkası aynı kalıyordu. Yani cismin üzerindeki güçlerin arasında büyük farklar oluşunca, yırtılmalar başlıyordu. Parçalarda da benzer güç alanları oluştuğu için patlamalar başlıyor ve kırık parçaların her birisi bir bombaya dönüşüyordu. Chyba ve Zahnle bir dizi olayın sonunda Tunguska'da ne olduğuna karar verdiler; Chyba; "Basit bir model oluşturarak Tunguska'yı çözümledik." diyordu. Ama hala sorun vardı çünkü AMES adlı bilim grubu, bu yaklaşıma karşı çıktı, cismin boyutu bilinmiyordu, hangi tür elementleri içerdiği bilinmiyordu, hızı neydi? Atmosfere giriş eğimi kaç dereceydi? Ağaçların eğimine bakılırsa 30-40 derecelik bir açı olmalıydı.

45.000 Derecelik Isı;
Demir çekirdekli meteorlar çok güçlü ve yoğundular ama hızlıydılar yere vurdukları anda, en azından 50 km. çapındaki bir alana dağılmaları gerekirdi, kuyruklu yıldızların ise, yüzeye varmadan önce 25 km. yükseklikte patlamaları gerekiyordu. Bu yükseklik ise, ağaçlardan alınan örneklere uymuyordu zira ağaçlarda karbon parçacıkları vardı ve zengin karbon parçacıkları atmosfere 45 derece eğimle girdiklerinde patlarlar. Kısacası her durumda da atmosferde kalın ve çok geniş bir toz bulutunun oluşması ve çok uzun bir zaman güneş ışınlarını engellemesi gerekiyordu ama Tunguska'da olmayan tek şey de buydu çünkü ağaçlardaki klorofil oranı bunu göstermiyordu. Bu karşılıklı model çalışmasından sonra başka bilgisayar simülasyonları daha yapıldı. Los Alamos Ulusal Laboratuar'ından Jack Hills ve Patrick Goda, Hawaii Üniversitesi'nde yaptıkları çalışmalar sonucunda Chyba'nınkine benzer sonuçlara ulaştılar. Ama cevaplanamayan soru, meteor parçasına ne olduğuydu. Bir kısmı yanmış olabilirdi en azından % 10'u yüzeye yayılmış olmalıydı. Hills; "Bu cevabı bulursak, büyük meteorların neden bulunamadıklarını da anlayacağız." diyordu. İtalyan Longo buna yanıtı ise; "Aradan geçen bu kadar zamandan sonra, parçaları bulamayabiliriz." şeklinde oldu. Fakat en çarpıcı bilgisayar çalışmasını Tennessee Üniversitesi'nden Evans Lyne ve Richard Fought ile Stanford'dan Michael Tauber yaptılar, yola Chyba'nın varsayımından yani düşen bir gök cisminin patlamasından yola çıkmışlardı. Araştırma sonucunda, cismin atmosfere girdikten sonra 45.000 derecelik bir ısı oluşmuştu ve bu ısı cismin tamamını yakmıştı. Yüzeyi veya ağaçları yakan güç, bu dev ısının bir kısmının yüzeye yansımasıydı. Yani patlama yüzeyde değil, gökte olmuştu ve etkileri Tunguska'yı vurmuştu.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147