Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Garip Fenomenler
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 27.03.17, 00:52
madlen madlen isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 31.05.15
Mesajlar: 2,183
Etiketlendiği Mesaj: 84 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Garip Fenomenler

Garip Fenomenler

CİNLERİN YAPILARI NASILDIR

Yaratılış olarak görünmeyen "dumansız ateş" dediğimiz bir ışın cinsinden, akıllı bir rnerji türü olan cinler, yapı yönünden bizden farklı olmaları, yani görülmemeleri, sesten hızlı hareketleri geçmişteki bazı olmuş hadiseleri ortaya çıkarmaları, "gayb alemi"nden "şehadet Alemi"ne girmiş olan geleceğe ait bazı haberleri vermeleri (Cinler Gayb'dan haber veremez. Gizli İlimler Admin Notu) bir üstünlük, bir meziyet değildir .

Kuran-ı Kerim'deki meşhur kıssada Hz. Süleyman (A.S.) "Saba melikesi Belkıs'ın tahtını kim getirecek?"diye sual ettiğinde cinler Ve ifritler ( İfrit : cinlerin bir nev'i bir ırkıdır.) hemen getirebilecekleri Söylediler . Araf ismindeki veziri ise, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda tahtı bütün mariyeti ile beraber getiriyorlar. Hz Süleyman (A.S.) asasına dayanmış vaziyete vefât etmesine rağmen cinler onun vaziyetini bilemediler. Bugün yeryüzündeki medeniyet, teknik buluşlar, terakki yükselişler, elektronik beyin ve bilgisayarlar, ışınlama cihazları vs. bütün ilerlemeler, insanların üstünlük tarafıdır. Peygamberlerin mucizeleri, insanlara üstünlük ve rerakki için yol göstericidir.

DEĞERLİ TAŞLAR ve METAFİZİK

Bugün hediyelik eşya satan bir çok dükkanda "falan burca falan taş filan burçlara filan taşlar" diye bir sürü renkte ve çeşitli şekillerde taşlar satılmaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi bu taşların özelliklerini geçmişteki bir
çok medeniyet ve kavim biliyordu. Bu taşlarla hem metafizik rahatsızlıklara şifa arıyor, hem de bozulan, uyumsuz hale gelen bedenlerdeki enerjileri ahenklive düzenli hale getiriyorlardı. Bu değerli taşlar hem pozitif, olumlu enerji yarar, hem de insan vücudundaki negatif enerjileri, manyetik akımları alabilirler. Yeter ki doğru burç sahiplerine doğru taşlar rast gelsin. Çin, Uzakdoğu ve Hint medeniyetlerinde, insan vücudunun enerji
merkezlerinin ahenginin bozulması ve rahatsızlığa karşı, değerli taşlardan istifade edilmiştir.

MÜZİK ve RUHUMUZ

İnsanın psikolojik yapısına göre, seçtiği müzikler değişiktir. Veya her karakterin hoşlandığı müzik farklı farklıdır. Kimi insan, yavaş ve dingin, kimisi hızlı ve hareketli müziği tercih eder. Bu tercihler bizim maddi değil, metafizik yapımızdan kaynaklanır. Kimi müzik sakinleştirir, rahatlatır stres giderir, kimi müzik, bizi birden canlandırır, hareketlendirir, neşelendirir. Kimi müzikler de bizde melankoli, yalnızlık ve çaresizlik duygusu uyandırır. Sanat müziği, Halk müziği ile modern pop ve diğer batılı şarkıcıların müziklerini karşılaştırınca bizim müziğimizin, insan ruhunu ne kadar dinlendirdiğini, rahatlatıp huzura kavuşturduğu ortaya çıkar. Müzik parçasındaki titreşimler, bizim zihnimizde, ruh ve bedenimizde değişik frekanslarda yankılanır ve her bir duygumuz, belli bir hissealarak haz duyar, lezzet alır.

ENERJİNİN MADDî VÜCUDA ETKİSİ

Bedenimizin belli bölgelerinde bulunan enerji merkezlerinin bazen düzen ve ahenginin bozulduğu görülür. Örnek olarak boğaz bölgesinde bulunan enerji merkezi eğer çeşitli sebepten rahatsızlanırsa, boğazımıza bir şeylerin tıkandığı hissi meydana gelebilir ve bazen kekemelik, peltek konuşma, düşündüğümüz şeyi ifade edememe gibi maddi hastalığa dönüşebilir. Böyle bir rahatsızlığı iyi tespit ve teşhis ederek, o bölgeye biyoenerji verilmeli, gerekli dualar ışığında manyetik nefes ve paslar yapılarak, o bölgedeki enerji merkezinin ahenkli, düzenli bir hâle gelmesi sağlanır. Bu örnek vücudumuzdaki diğer enerji merkezleri ve bedenimize etkileri konusunda geçerlidir.

ENERJİ GERÇEĞİ

Fizik kanunlarından biliriz, enerji hiçbir zaman kaybolmaz, sadece başka enerjilere dönüşür. Kainatta pek çok enerji türü vardır ve bu enerji türünden biri de bizim vücudumuza hayat verip, bedenimizi hareket ettirir. Vücudumuzdaki enerji bittiği anda, insan maddî, fizikî yönden ölmüş olur.

Özellikle Çin, Hind, Japon gibi milletlerin eski tarihçileri enerjiler üzerinde yoğun bir çalışma yapmış ve insan vücudundaki farklı farklı enerji bedenleri olduğunu bildirmişlerdir. Fizikî beden yanında, insan duygu, hayal ve hislerinin oluştuğu astral beden, beynimizden çıkan akıl, sezgi, düşüncelerimizle zihinsel beden, ve vücudumuzu ayakta tutan, hayat kaynağı, ruhî beden, bu sınıflamaya uyarlanmıştır.

Ben bu insandaki enerji gerçeğini çeşitli rahatsızlıkları incelediğim zaman gözlemledim. Yani, insanın fizikî, maddî vücudunun sahip olduğu enerji ile zihinsel faaliyet, kalbin ve ruhun sahip olduğu, yaydığı enerjiler birbirinden farklı frekanslarda olduğunu gördüm. Tabii bu gözlemlerim, farklı frekanslarda enerji boyutlarını tesbit etmem, şu anda ancak benim bilgi dağarcığımı süslüyor ve burada bu kadar ifade edebiliyorum.

DUYGULARIMIZDAKİ ENERJİ

İnsanoğlu, ilk doğduğundan ölümüne kadar, kalp merkezli bir enerji yayar. Bu enerji, bizim duygusal yönümüzü, olaylara, eşya ve varlıklara duygusal tepkimizi ortaya koyar. Aynı zamanda karakter, seciye, huy ve tabiat dediğimiz duygusal farklılığımız, bu enerji frekansları sayesinde belli olur.

Metafizik ile ilgili araştırma ve bilgiye sahip Doğu Kültüründe (Çin, Hind, Uzak Doğu, Asya) insanın sahip olduğu duygusal enerjiye, “Astral Beden” adını vermişlerdir. Onlara göre, astral beden, insandaki ani gelişen, değişen tüm duyguları yansıtır ve bu enerjimizin içinde her türlü korku, endişe, yalnızlık, bağışlama,öfke, saldırganlık, kıskançlık vs. duyguları yer alır.

Metafizik âlemdeki ışınsal varlık cinler, insanın astral beden dediğimiz duygusal, duygu yüklü enerjisini bozmaya, rahatsızlık vermeye çalışır ve bazen de başarılı olur.

MADDİ BEDENİMİZ ve ENERJİSİ

İnsanın maddî, fiziksel yapısında bir enerji kümesi görülür, ve insan ölünceye kadar, bu enerjiyi muhafaza eder. Hücrenin içinde, atom, proton ve nötronlarda meydana gelen enerji, tüm vücudumuzda bulunur ve sağlıklı bir hayat sürmemizi sağlar.

Maddî bedenimizin hasta olmasında, vücudumuzun sahip olduğu enerjinin belli bir bölgede düzen ve ahenginin bozulması en belirgin sebeptir. Yani, bedenimizi saran enerji sisteminde meydana gelen bir çatlak, bir menfez, bir açıklık bizi hastalandırır. Stres, sıkıntı, sağlıksız beslenme, sigara, alkol, uyku bozukluğu, yanlış ilaçlar, psikolojinin bozulması, yorgunluk vs. gibi etkenler maddî bedenimizdeki enerji yayılımını bozar.

Birçok inceleme ve araştırma yaptığım kişilerde, metafizik rahatsızlıkları görebildiğim gibi, insanın bedenini saran enerji sisteminde meydana gelen rahatsızlıkları da görüyor ve onlara bazı uyarılarda bulunabiliyorum. Mesela, senin “miden rahatsız”, “senin karaciğerin hasta” vs. gibi. Bu gözlemlerime, insanın bedeni yapısının çevresindeki enerji düzen ve ahenginin bozulmasından dolayı varabiliyorum. Gelecekte, bilimin ilerlemesiyle beraber, insanın bedeni çevresindeki enerjinin varlığı ve mahiyeti daha iyi anlaşılacak, belki de birçok maddi hastalıklar, bedenimizde oluşmadan, enerji yapısına bakılarak teşhis edilecek ve tedbir alınabilecektir.

RUHUN YAYDIĞI ENERJİ

İnsan ruhu, yaradılış gereği, belli frekanslarda enerjilere sahiptir. Hayatın kaynağı da bu enerji sayılır ve asıl kaynağını Yüce Yaratıcı’nın sonsuz, ebedî gücünden almaktadır.

Ruh, sahip olduğu enerjinin miktarını, inanç ve iman durumuna göre arttırabilir. Yani, insan riyazat yapıp kötülüklerden uzaklaşırsa, Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Ruhun hayat derecelerine girerse” ruhtaki enerji frekansı yükselir ve fizikî, maddî âlemin dışına çıkabilir. Ruhanilerle, meleklerle, manevî varlıklarla, ervah-ı âliye ile görüşebilir, onlara muttali olabilir.

Manevî hayatı mükemmel, Allah yolunda saygı ve edebli bir şekilde ilerleyen insanların yanına geldiğimizde, onlarla konuşurken ruhumuzda meydana gelen rahatlama, huzur ortamı, ruhun yaydığı pozitif enerjinin ürünüdür.

Ruh sayesinde insan kainatın yaratıcısını hisseder, idrak eder, varlığını, birliğini, kudretini içinde duyar.

Nice piri, ihtiyar insanlar, vücut ve bedenleri yıpranmış, yaşlanmış olmasına rağmen, ruhlarındaki enerji sayesinde dimdik ayakta durmakta, tabiat ve fıtrat kanunlarına direnmektedirler.

ZİHİN GÜCÜMÜZ

İncelemelerim esnasında yanıma gelen rahatsız kişilerin zihinsel enerjilerinin farklı frekanslarda olduğunu gördüm ve zihnini kontrol edemeyen, zihinsel yönden gelişmemiş kişilerde birçok anormal hareketler görülür.

İnsan, dış dünyaya ait eşya ve hadiseleri, önce hisseder, duyar algılayıp idrak eder, daha sonra zihninde canlandırıp, psikolojik, ruh durumuna göre bilgiye çevirir. Bu sebepten zihin gücümüz, ne kadar akılcı, mantıklı, iradeli, inançlı olursa, o kadar dengeli, istikrarlı, doğru hareket ederiz.

Kısaca, insan, ruh, akıl ve kalp bütünlüğü içinde hareket ederse, mükemmelliğe doğru yürür. Bunlardan bir tanesinin eksik olması, insanı dünyevî hayatında rahatsız eder.

BİYOLOJİK VARLIK VE RUHUMUZ

Bugün biyoloji bilimi ispat etmiş ki insanın maddî vücudu, yedi senede bir, bütün olarak kendini yenilemekte, adeta sıfırlamaktadır. Yani, biyolojik olarak her yedi yılda tabir doğruysa yeniden doğmaktayız.

Yedi senede, bütün hücreleri yenilenen insanın, ruhî, psikolojik bünyesi ise, her geçen gün, her geçen ay ve yıl, olgunlaşmakta, enerjisi daha da artmaktadır. Aynı zamanda yedi yıl önce, sekiz yıl önce başımıza gelen her şeyi hatırlamaktayız.

Bu örnek dahi, her şeyi madde gören materyalistlere güzel bir cevap vermekte, insanın maddî bedeninden daha üstün olarak manevî, ruh bedeninin olduğunu göstermektedir.

ÇAKRA NEDİR

İnsanın maddî bedeninin yanında bir de bu bedene boyut ve şekil yönünden benzeyen bir enerji bedeni vardır. Eski Hint ve Cin medeniyetlerinde bu beden, özellikle riyazat denilen hayvanî gıdalar yemeyerek, belli formüller neticesinde tespit edilmiştir. Bu enerji bedeninde belli merkezler vardır ve bu merkezler kainattan, dünyadan, tabiattan, diğer canlı ve cansız varlıklardan gelen her türlü enerjiyi değerlendirir.

Bu gelen enerjiler, pozitif negatif diye şakra denilen enerji merkezlerinde işleme tabi tutulur. Başımızda, alnımızda, boynumuzda, göğsümüzde, karnımızda, bacaklarımız arasında ve kuyruk sokumunda güçlü enerji merkezleri yani şakralar vardır. Sürekli bir devir halinde oldukları için eskiden Hintçe ve Sanskritçe’de tekerlek ve çark anlamında şakra denmiştir.

Cenab-ı Hakk’ın yaradılış mucizesi bu merkezlerde anlayan gözler için çok belirgindir. Her insanın enerji frekansı ve dalga boyutu birbirinden farklıdır. Ve her insanda duyguları, zihni ve ruhu harekete geçiren enerjiler özeldir. Korku, endişe , boşluk, yalnızlık, ürperme, kuşku, öfke duygusu insandaki enerji düzenini etkiler. Dolayısıyla maddi bedenimiz ile zihinsel, duygusal ve ruhsal bünyemizde bir menfez, açıklık, çatlak meydana gelmiş olur. İnsanın kendine iç güveni, özüne güvenmesi kaybolabilir.

Bu da bizi yaradılış gayesinden, dünyadaki hikmet dolu hadiselerden, tefekkürden uzaklaştırır, yüce Allah’a sığınmak yerine, kendimize geçici sığınaklar bulmaya çabalarız, nafile bir şekilde. Dünyadaki her şeyi kendimize düşman zannederiz ve huzursuz bir ortam içine gireriz. Yani, enerji merkezimiz şakralardaki bu olumsuz gelişmeler bizi dünyada iken azap ve ıstırap içinde bırakır, mutsuz eder.

Maddi manevi yönden ne kadar sağlıklı, mutlu insanlarla beraber olursak, onlardan alacağımız pozitif enerjiler, bizdeki menfez ve açıklığı kapatacak, kendimize öz güven gelecek, enerji bedenimiz normale dönecektir.

SESLERİ DUYABİLMEK

Bir enerji kütlesi olan insan, Allah (C.C.) tarafından kendisine verilen kulak organı sayesinde yeryüzündeki belli frekanstaki sesleri duyabilmektedir.

Bu özelinden dolayı hikmet ve mahiyet gereği, ne karıncanın yürüyüşünü ne de güneşteki patlama ve yıldızların çarpışmasındaki sesi ve dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönme esnasında çıkardığı korkunç çatırtıyı duymamaktadır.

Kainatta meydana gelen ve Bediüzzaman’ın ifadesiyle “ Nagamât-ı İlahî “ denilen sayısız frekanslarda sayısız sesler, müzikler, nağmeler, ezgiler, titreşimler vardır. Her bir çiçek, her bir canlı cansız varlığın bir zikri, bir virdi, bir ifadesi, Allah’a karşı bir kulluk anlatımı vardır. Bunları ancak kalb gözü açık dediğimiz, metafizik âleme, kalbi açık, hüşyar olanlar duyabilir. Bediüzzaman, “ denizlerin

dalgalarını, dağları, yağmur tanelerini dinleyin, onlardan çıkan harikülâde, olağanüstü titreşimleri, sesleri, nağmeleri hissedin, işitin” derken bu gerçeğe temas ediyordu

UĞRAK, ÇARPMA, DOKUNMA

Halkın arasında aslında bilimsel yöntem izah ve ifadesi açık olan bir konu vardır. Bir enerji çeşidinden yaratılmış, hayat, ruh ve şuur sahibi cinler, manyetik akım sahibidirler.

Nasıl bir nükleer merkez,etrafına gözle görülmeyen radyasyon, zararlı,negatif ışın yayıp zarar veriyor, insan bünyesini hasta ediyorsa, nasıl bir televizyon gözle görünmeyen ışınlar yayarak, rahatsızlık veriyorsa, metafizik alemin canlıları, cinler de yanlarından geçen,yanlarında bulunan (her ne kadar boyut faklılığı olsa dahi ) insanları rahatsızlandırabilir.

Burada açıklanması gereken konu, uğrak, çarpılma, dokunma dediğimiz hadisede bizzat bu bedensiz varlık zarar vermiyor,onun enerji olan bünyesinden çıkan negatif akım ve manyetik ışın zarar veriyor.

Şifa dua'ları ile beraber manyetik pas (el ile mesh) ve manyetik nefes(dua okuma), insanı rahatsız eden bu negatif akımı etkisiz hale getirir.

VAR OLANI İNKAR CAHİLLİĞİ

Televizyon ve radyonun düğmesinin kapalı olduğu bir odada,insanlara ''bu odanın içinde bir çok enerji dalgası,manyetik akım, şua, ışın, ışınsal dalga mevcut'' deseniz, bu saydıklarımız göz ile görülmeyip elle tutulmadığı için inkar edilebilir.

Yukarıdaki inkar olayı normaldir. Yani, insan görmediği duymadığı şeyi, akıl ve mantığına dayanmazsa, kalp ve gönlü tatmin olup iman etmezse, inkar edebilir. Fakat, o esnada televizyon ve radyonun düğmesi açılsa, görüntü ve ses yayını başlasa, o andan itibaren kulakla duyulmayan o manyetik akım ve dalgaları, enerji çeşitlerini inkar edip, yok saymak cahillik ve yobazlıktır.

Bu durum, metafizik alem için de geçerlidir. Bu örnekteki hal tamamen bilimsel bir gerçektir ve bu gerçekleri belirtmek için, herhangibir referans ve kaynağa gerek yoktur. Herşeyi madde ve materyel gören, mana ve ruha gözleri kapalı, maneviyat ve ruhani duygulara duyarsız bir zihniyet için, sadece bu örnek yeter sanırım.

Her maddenin bir karşıtı olduğu, fiziğin bir metafiziği bulunduğu, dünyanın üç boyuttan ibaret olmadığı, maddenin mana ve ruhu bağlı olduğu, göz ve kulağın bazı varlık ve olaylar için yetersiz kaldığı, modern bilim gelişmesi ile daha aşikar hale gelecektir.

TEŞHİS ÖNEMLİ

Herhangi bir rahatsızlık şikayetiyle ile yanınıza gelen bir kişinin, rahatsızlığının fiziksel mi, ruhsal mı, duygusal mı, beyinsel mı, olduğunu tesbit ve teşhis etmeden bir işlem yapmak hatadır.

Her gelen rahatsız kişiye “ sana büyü yapılmış, sana cinler musallat olmuş ” vs. gibi sözler söylemek hiçbir zaman dürüstlüğe sığmaz. Çünkü, bana gelen nice rahatsız kişiler, ben onlarla ilgilenme fırsatı vermeden “bize büyü yapılmış, büyüyü boz” diyorlar. Daha önce gittikleri üfürükçü, muskacı tayfası bunlara yanlış bilgi vermişlerdir.

Bu durum metafiziği çok zor duruma düşürür. Çünkü “ yok ” dersem “ sen hiç bir şey bilmiyorsun ” cevabı ile muhatap olursun. “ var” dersen , olmayan bir şey için yalan söylemek durumunda kalınır.

Biz, bu konuda teşhisin önemini belirtiyoruz. Önce, tıbbî (doktorluk) bir vaka mı, yoksa metafiziği ilgilendiren bir vaka mı, bunun bulunması gerekir.

METAFİZİK ve İSTİHBARAT

Gerek askeri ve siyasi gerek sosyal ve ekonomik açıdan istihbarat, haber alma, haber toplama, haber elde etme çok önemli bir olaydır.

Devletler, şirketler, istihbarat sayesinde bilmediği, görmediği, duymadığı, pahalı, masraflı bir çok bilgiye sahip olabilmekte,ileri gidip,yükselebilmektir.

Başta,Çin,Rusya,Kuzey Kore olmak üzere bir çok devlet gayri resmi olarak, gizlice metafizik alemde çalışmalar yaparak,ışınsal varlık ve medyumları kullanarak siyasi,askeri,ekonomik sahada istihbarat elde etmeye çalışmaktadır.

Ben,şahsen metafizik alemde yaptığım bazı yolculuklarda (trans halindeyken) bu alemde farklı boyutlarda, Çin, Kuzey Kore, Rus medyumlarının astral bedenleri ile karşılaştım. Benim amacım şifa iken, onların farklı amaçlarda olduğunu gördüm.

Bir odada düşünen bir insanın düşüncelerini, ancak metafizik alem ile irtibatlı, medyumsal özelliğe sahip aracı, vasıta bir kişi, o boyutlara geçen bir insan öğrenebilir. Bir şartla, trans durumuna girip, ruhunun kopyası, dublesini o yere göndermek suretiyle...

Bu olayda cinlerden daha çok, medyumsal özellik söz konusudur. Bir çok şarlatanın dediği gibi sadece cinler bu olaydan asıl fail değildir. Asıl rol, medyuma aittir.

''BENİM CİNLERİM VAR'' HEZEYANI

İnsanoğlu, kendinden eksik gördüğü herhangibir yönü, bir başka bilim, bilgi, yetenek, veya herhangi bir şeyle (etkinlikle) kapamaya çalışır. Psikolojide buna “yansıtma”' denir.

Aynı zamanda, belli bir konuda yeteneği, bilgisi, bilim ve tecrübesi olmayan bir kişi, bu eksikliği, ancak, istismar ederek, başka şeyleri kullanarak kapatabilir.

Bu gün, medyada yer almış, televizyonlarda şovmenlik yapan kişiler, bu özelliklerini, dindar olmaya ibadet etmeye, haramlardan kaçmaya bağlıyor. Yani, çok dindar oldukları için -haşa- Allah onlara bu yeteneği vermiş... veya çok ibadet, zikir yaptıkları, Allah’ı çok andıkları için, cinler onlara hizmetkar olmuş...

Biz diyoruz ki, melekler, cinlerden, yaradılış olarak daha üstün varlıklardır. Ve bol bol ibadet, takva, zikir yapan kişilere, melekler, ruhaniler hizmetkar olabilir. Yapıları uygun, metafizik yetenekleri varsa, cinlerle de irtibata geçebilir. Fakat, irtibat kurmak, ayrıdır, onları, hizmetkar etmek, hüddam etmek, ayrıdır. Çünkü, cinler de akıl, şuur sahibi, imtihana tabi, sırr-ı teklif altında birer canlı varlıktır.

Hz.Süleyman Allah’a yaptığı dua ile, cinlerin, insanlara sorgusuz, sualsiz, hizmetkar olmasının yolunu kapatmış oldu. Fakat, Bedüzzaman, Risale-i Nur eserinde , ahirzamanın özelliği olarak, cinlerin, bedensiz varlıkların hatta şeytanların gelecekte insanlara faydalı işler yapacağı müjdesini vermiştir

Gelelim “Benim cinlerim var” “Sizi cinlerime çarptırırım” “Benim cinlerim seni boğar” gibi safsata ve hezeyanlara. Size bütün samimiyetimle söylüyorum, böyle birşey kesinlikle metafizik alemde yoktur. Bu sözlerin hiç bir doğru yönü yoktur. Böyle kişilerden, böyle sahtekar ve şarlatanlardan korkmamak gerekir. Bunlar, kendi noksan ve eksikliklerini, cahillik ve yanlışlarını, tehdit, korkutma ile sürdürmek istemektedirler.

Kimileri kendilerine dindar, kimileri de kendilerini “Cin sahibi” göstererek halkı aldatmakta, istismar etmektedir.

Bu ilmi, metafizik çalışmaları, dürüst, doğru, rast bir şekilde yapan değerli araştırmacılar, hocaefendiler, medyumsal yetenek sahipleri, zaten bu hezeyanları savurmaz, bu safsataların arkasına saklanmaz.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147