Johann Zoellner ve Apor Deneyimleri
1877 yılının 17 Aralık günü saat 11 de Alman fizikçisi ve astronomu Johann Zoellner daha önceden uçları birleştirilip mühürlenen bir ip parçası üzerinde tam dört düğümün kendi kendine atıldığına tanık oluyordu. Zoellner bu ve buna benzer daha birçok gözlemden şu sonuca varmıştı: bizim dünya boyutumuza müdahale eden zeki varlıkların mevcudiyeti söz konusudur. Bu varlıklar aramızda bulunmadıklarına gör başka bir yer ya da başka bir mekân boyutunda yer alıyor olmalıdırlar.
Amerikalı medyum Henry Slade ile gerçekleştirdiği otuz kadar celsede elde ettiği doneler sonucunda Zoellner William Crookes’un birkaç yıl önce onaylamış bulunduğu spritolojik fenomenlerin hemen hemen tümünün gerçekleştiğini tespit ettiğini ileri sürmüştü. Zoellner Leipzig Üniversitesinde yürüttüğü bu deneyler sırasında aralarında G.T. Fechner ile W.P. Weber’in de bulunduğu meslektaşlarıyla birlikte 4,5 kiloluk bir masanın demateryalize olarak az sonra tekrar ortaya çıkmasına tanık olmuştu. Beş dakika süreyle ortadan yok olan masa aniden baş aşağı bir şekilde tavanda belirerek bütün ağırlığıyla yere düşmüş ve bu anda Zoellner ile Slade’in de başına çarpmıştı.
Zoellner bu celseler sırasında örneğin öylece havadan boşalan sular kendi kendine yanan mumlar mühürlü bir kutunun içinde kaybolup masanın altında beliren madeni aparlar aynı mühürlü kutu içinde ortaya çıkan kurşun kalem parçaları görmüştü. İşte bu tür apor olayları Zoellner’in maddenin madde içinden geçebileceği ve bunun üç boyutlu bir dünya dahilinde imkansız olmasından ötürü de mekanın dördüncü bir boyutu bulunması gerektiği düşüncelerini uyandırmıştı.
Bu teorisini kontrol etmek için bir dizi deney düzenleyen Zoellner değişik araçlardan yaptırdığı iki tahta halkayı kurutulmuş bir bağırsağa geçirerek bağırsağı iki ucunu birkaç defa düğümleyip mühürledi. 9 Mayıs 1978 tarihinde yapılan bir celse sırasında söz konusu tahtaların bağırsaktan ilmeği terk ederek odadaki bir masanın orta ayağına geçmiş bir halde ortaya çıktıklarına tanık oldu. Masanın ayağı yerde üçe ayrıldığından normal şartlar altında böyle bir şeyin gerçekleşmesi imkansızdı. Bu arada bağırsaktan oluşturulan ilmeğin üzerinde iki düğüm belirmişti düğümlerin içinden de deriden oluşan bir başka üst üste düğümler örgüsü geçiyordu.
Tekinsiz Evdeki Apor Olayları
Aralık 1894 de Lord Partman’ın Dorset(İngiltere) Durweston’daki arazisi üzerindeki bir ev açıklanamayan bazı olaylara sahne oluyordu. Evde oturanlar havaya yükselen ve eve doğru fırlatılan objelerden bahsediyorlardı. Koru bekçisi Newman, olup bitenleri görmeye kara vererek bir akşam evin içinde beklemeye başladı. Tanık olduğu olayı daha sonra Psişik araştırma Derneği’ne anlatan Newman’ın öyküsü derneğin Proceedıngs dergisinin 1897 tarihli 91. Sayısında yayımlanmıştı:
“Oturup bahçeye açılan kapıya bakmaya başladım. Kapı iç duvarla arasında 40cm. Açık kalacak şekilde açık duruyordu ki kapının arkasından bazı ufak kabukların geldiğini gördüm. Yerden yaklaşık 1,50 cm. kadar yukarıdan seyrederek yarım dakika ile bir dakika arasında değişen zaman aralığında teker teker ortaya çıkıyorlardı. Çok yavaş yaklaşıyorlardı vebana çarptıkları zaman ancak hissedebiliyordum. Kabuklarla birlikte iki de yüksüğün geldiğini gördüm. Bunlar öylesine yavaş seyrediyorlardı ki, normal şartlar altında hemen yere düşmeleri gerekirdi. Her iki yüksük de şapkama çarptı. Bazı kabuklar başımın yanından geçerek meyilli bir şekilde yere düştüler. Bana çarpanlar ise doğrudan yere düşmüştü.”
Bu anlatılanlar parapsikolojinin tekinsiz ev denilen türden paranormal olaylar kategorisine girmektedir. Ancak bu olayda apor konusunu doğrudan ilgilendiren bir gözlem söz konusudur. Newman objelerin materyalizasyonlarına tanık olmuştur. Nitekim çoğu tekinsiz ev olayında e-objelerin havada uçmasının ve benzeri tezahürlerin yanı sıra apor olarak tanımlayabileceğimiz türden tezahürlere de tanık olunmaktadır.
Resim
Apor Olayları Yüzünden Oturulamayan Ev
H.H.C. Thurston’un “hayaletler ve tekinsiz evler” adlı kitabında eski bir alman broşüründen 1713 tarihli bir tekinsiz ev vakası aktarılmakta ve bu olay sırasında bir doktorun evinin bir şeye çarpmazdan sadece birkaç saniye önce bir evin içinde ortaya çıkarak nesnelleşen ve görünür bir hale gelen bir takım objelerin sürekli bombardımanı sonucunda nasıl oturulamaz hale geldiğinden bahsedilmektedir.
SPR’nin Journal dergisinin 1905-1906 tarihli 12. Cildinde Sumatra’daki bir vakadan bahsedilmektedir. Eylül 1903 de Sumatra’da yaşayan Hollandalı W.G. Grottendieck’in rapor ettiğine göre olup bitenler yanında çalışan bir yerli çocukla yakından ilgiliydi. Yatak odasının tavanından doğru taşlar geliyor yatağın yakınına iniyorlardı. “havadan gelerek bana doğru düşerlerken bu taşları yakalamaya çalışıyor fakat bunu hiçbir zaman başaramıyordum. Bana sanki onları yakalamak için çabalamaya başlar başlamaz yönlerini değiştiriyorlar gibi geliyordu.” Söz konusu taşlar son derece yavaş bir şekilde düşüyorlardı.
Grottendieck, incelemek üzere çatıya çıkmıştı: “doğrudan kadjang’ın içinden geçerek 60*90cm ebadında olan basit yassı bir yapraktır. Bu yapraklar öyledir ki içinde bir delik açılmaksızın nüfuz etmek imkânsızdır. Çok serttir ve nüfuz edilmeye karşı güçlü bir direnç gösterir.” Oysaki taşlar hiçbir delik açmamışlardır.
Taşlar 90cm. yi aşmayan bir yarıçap dahilinde düşüyorlardı. Hepsi de aynı kadjang yaprağının içinden geçerek geliyor ve hepsi döşemedeki aynı yarıçap dahilinde düşüyorlardı.” Çok yavaş düşmelerine rağmen döşemeye çarptıklarında muazzam bir ses çıkarıyorlardı. Bu taşlara dokunulduğunda ele ılık geliyorlardı.
Medyum Kız Kardeşlerin Neden Oldukları Aporlar
Poona’da (Hindistan) Temmuz 1928 tarihinde iki erkek kardeşin çevresinde başlayan ve tam bir yıl kadar süren bir dizi tekinsiz ev olayını ise Harry Price ile Bn. H. Kohn’un birlikte yazdıkları ve “Hindistan’da bir Tekinsiz Ev Vakası” başlığı altında yayımlanmış olan bir yazıdan öğreniyoruz. Almanca öğretmeni olan Kohn Poona’da kız kardeşi ve eniştesi ile birlikte oturuyordu. Eniştesi Dr. Ketkar, olaylarla ilişkisi görülen iki kardeşten küçüğün evlat edinince tekinsiz ev fenomeni bu kez Ketkar ailesini bırakmaz olmuştu.
Bir gün Kohn ve Ketkar ilerine yumurta koydukları birkaç sepeti henüz bir dolaba yerleştirmişlerdi ki dolaptan doğru gelip yanlarından geçen bir yumurta yere düşerek kırılır. Dolaba baktıklarında yumurtalardan birinin eksilmiş olduğunu görürler. Yeri temizlerken bu kez yanı başlarında bir yumurta daha kırılır ve sepetlerden bir yumurtanın daha kaybolmuş olduğunu tespit ederler. Üç yumurta daha aynı akıbete uğradıktan sonra kırk iki adet yumurtanın bulunduğu bir sepet olduğu gibi kaybolur ve bir daha hiç ortaya çıkmaz.
İki kız kardeş daha baka zamanlarda da havadan düşen madeni paralara tanık olmuşlardı: “önceleri paraları havadayken pek göremiyor paranın döşemeye çarpmasından ötürü irkilerek düşmüş olduğunu fark ediyorduk.
Ancak kısa bir süre sonra bu olay çok daha yakından gözlemlemeyi başardık ve madeni paraların havadan ortaya çıkışını gerçekten gördük.”
Kohn, bir keresinde bir deney yapmıştı: “saat 15.30 da dışarı çıktığımda masanın üzerinde içinde sıvan marka bir şişe mürekkep bulunan ve yivli kapağı sıkıca kapatılmış bir alüminyum kutu bırakmıştım. Bu emniyetli kutu vasıtasıyla bizimle oyun oynayan ruhlardan daha kurnaz olduğumu göstermek istiyordum.”
Saat 17.00 de eve döndüğünde odanın her yanına mürekkep saçılmış olduğunu ve kırılan şişe parçalarının etrafa yayılmış olduğunu gördü. Ancak alüminyum kuru ortadan kaybolmuştu: “objelerin çoğu tavandan doğru geldikleri için olacak hiç düşünmeden başımı tavana doğru kaldırdım. “ümit ederim ki ruhlar kutuyu iade ederler. Bana bir rupi sekiz anaya mal oldu” diye seslendim. Sözlerimi bitirir bitirmez kayıp kutunun havada odamın tavanından yaklaşık 15cm. Kadar aşağıda ortaya çıkışına tanık oldum. Yatağın üzerine düştü. Hemen elime alarak inceledim. Aynı evden çıkmadan önce bıraktığım şekilde sıkı sıkıya kapatılmış bir halde duruyordu.”
Resim
Ruhsal Varlıkların Apor Faaliyetleri
1948 yılında Almayanın Bavaria eyaletindeki vachendrf dağ köyünde Bohema’dan gelen bir göçmen ailesi 14 yaşındaki kız çocukları ile birlikte eski bir konaktaki bir odaya geçici olarak yerleşmişlerdi. Bu odada birçok tekinsiz ev olayına tanık olan aile bir keresinde odadaki iki yatağın taşlar aletler ve daha başka objelerle bombardıman edildiğini görmüştü. Ailenin hanımı aletleri toplayarak kutularına koymuş ve sonra kutuyu kapatıp üzerine oturmuştu. Az sonra aletler esrarengiz bir şekilde odanın değişik yerlerinde birer birer ortaya çıkışlardı. Bir keresinde de tavam arasında duran çarşafların havada belirerek döşemeye düştüklerini görmüştü.
Resim
Prof H. Bender’in İncelediği Aporlar
Yakın zamanlarda tanık olunan bir tekinsiz ev vakası da Batı Almanya’daki Freiburg Üniversitesinin psikoloji profesörlerinden Dr. Hans Bender’in bu üniversitede kurduğu parapsikoloji araştırma grubunun incelediği bir olaydır. Rosenheim yakınlarındaki Nickheim’de meydana gelen söz konusu olaylar Kasım 1968 de başlamış ve dört ay kadar sürmüştür. Dr. Bender’in “tekinsiz ev araştırmalarında yeni gelişmeler” başlıklı bir yazısında anlatılan bu vakada bir işçi hanımı ve 13 yaşındaki kız çocuklarından oluşan bir aile tekinsiz ev türünden çeşitli tezahürlerin yanı sıra ayrıca kapalı odalarda atılan taşlarla da taciz ediliyorlardı. Bir keresinde evi vaftize gelen bir rahip mutfağa girdiği sırada tavandan bir taş düşmüştü. Hâlbuki tüm kapı ve pencereler kapalıydı.
Rahip taşı eline aldığında ılık olduğunu fark etmişti.
Rosenheim’de oturan ve kendi bürosu da daha önce tekinsiz ev olaylarına sahne olan avukat Bay Adam olup bitenleri görmek üzere Nickheim ailesini ziyarete gitti. Kendisine evden kaybolan bazı objeleri daha sonra dışarıda yere düşerken gördüklerinden bahsettiler. Bunu denemek isteyen Adam içlerine parfüm ve haplar doldurduğu şişeleri mutfak masasının üzerine yerleştirerek herkesin dışarı çıkmasını söyledi. Tüm pencere ve kapıları kapayarak oda diğerlerinin yanına katıldı. Kısa bir süre önce havada bir parfüm şişesi ve daha sonra da hap dolu diğer şişe belirdi. Tam çatı seviyesinde iken görülen bu şişe zigzaglar çizerek yere doğru inmişti.
Görünüşe göre “tele-apor” denilen yani apor yoluyla mekân değiştiren objelerden biri de olayları incelemek için söz konusu evde bulunan Bender’e ait olan ve mutfağın bitişiğinde yer aln elbise dolabında bulunan paltoydu. Bender aile ile birlikte mutfakta otururken ev hanımı kedilerini içeriye almak için ön kapıya gitmişti. Koşarak mutfağa giren Bayan Bender’in paltosunun dışarıda basamakların hemen yanında karlar üzerinde durduğunu söyledi. Hava soğuktu ve dı kapı sürekli olarak kapalı duruyordu. Bayanın mutfağın dışında bulunduğu sekiz buçuk saniyelik süre dahilinde de paltoyu asılı bulunduğu yerden alıp karlar üzerine atarak tekrara mutfağa dönmesi imkansızdı. Söz konusu süre Bender’in sürekli olarak çalıştırdığı teybin kayıtlarından çıkarılmıştır. Tek ihtimali paltonun tekinsiz ev olaylarına neden olan güçlerle dolaptan demateryalize edilerek dışarıda materyalize olmasıydı.
Objelerin duvarlardan ya da kapalı kapılardan geçerek tele-apor dildikleri bu tür vakalar üzerinde özellikle duran Bender söz konusu olayların gerçekliği karşısında yüksek bir mekânın mevcudiyetini bir önerme olarak ifade etmek zorunda kalabileceğimizi öne sürmektedir. Bu da hareketin “dört katlı özgürlüğünü” mümkün kılacak ve görünüşteki şekliyle maddenin maddeye nüfuz edişini açıklayacaktır.
Bender’in belirttiğine göre Avusturyalı fizikçi Ernst Mach daha yüzyılın başlarında “yüksek mekan” ihtimalini soyut bir matematik kavram olarak ortaya koymuş ve ayrıca objelerin ortaya çıkış ve kayboluşlarının mekanın bu tür bir yüksek boyutluluğu için ampirik kanıt oluşturacağından bahsetmiştir.
Apor ile Bitmeyen Yiyecek Manna
Batı Afrika’daki merkezi Angola kabileleri için açlık hiç de yabancı olmadıkları bir sorundur. Seles adıyla bilinen bir kabile yüzyıllardır doğanın kaprislerine boyun eğerek yaşamıştır. Yağmur mevsiminde yağış olursa seles kabilesi de iyi ürüne ve bol yiyeceğe kavuşuyor, çoğu kez olduğu gibi kuraklık geldiğinde ise topraklarının yakıcı güneş ışığı altında çatladığını görüyor kabilece ıstırap çekiyorlardı.
1939 yılında gene kuraklık olmuş aylarca tek damla dahi yağmamıştı. Akarsu yatakları tozlu hendekler haline gelmiş, av hayvanları ya kaçmış ya da ölmüşlerdi. Kuşlar ortadan kaybolmuşlardı. Ekinler çekirgelerin bile ilgisini çekmeyecek kadar kurumuş kavrulmuşlardı. Çocuklarla ihtiyarlardan yüz kişi kadar öldükten sonra Seles kabilesinin geriye kalan 4yüz üyesi de açlıkla karşı karşıya kamışlardı.
Kabilenin toprakları üzerinde bir de carlos Sequesque’nin yönettiği bir Hıristiyan misyonu bulunuyordu. Carlos ve ailesi d Seles’in yerlileri ile birlikte kuraklık bölgesinde mahsur kalmışlardı.
Mart ayının gene güneşten kavrulan bir sabahı carlos beş yaşındaki kızı Rita’nın ortalıkta olmadığını fark etti. Çalılık araziye girerek kaybolmasından korkulduğundan Ritayı aramak için bütün bir kabile toplanmıştı. Arama grupları tam yola koyuluyorlardı ki Ritanın köye girdiği görüldü. Elindeki bir tahta çanaktan bir şeyler yiyordu. Yediğinin ne olduğu sorulduğunda bunun “Hz. Musa’nın yediği türden bir Manna” olduğunu söyledi akabinde açlıktan kırılan yerlileri arkasına katan Rita kendilerini birkaç yüz metre ötedeki çalılıklarla kaplı bir alana götürdü. Yerliler bu alandaki her açlığın hatta toprağın bile balı andıran yenilebilir bir madde ile kaplı olduğunu gördüler. Dahası oldukça geniş bir arazi parçası üzerinde yayılmış olan bu madde gene aynı yerde yeniden ortaya çıkıyordu.
Ritanın söylediğine göre acıkmış ve Hz. Musa gibi yiyecek bir şeyler bulabilmek için dua etmişti. Bala benzeyen bu maddeyi köyün uzağındaki bir çalılık alanda nasıl bulabildiğini hiçbir zaman yanıtlayamadı. Ancak bu madde herkesin gözü önünde her gün yenilenmeye devam etti ve yerlilerin hepsi de yağmurlar gelene kadar onunla beslendiler.
Olaydan haberdar olan Capetown’lu din adamı E.L. Cardy, söz konusu madden bir kavanoz dolusu numune alarak incelenmesi için Capetown’a getirmişti. Kendisine bunun bu tür bal olduğu söylendi ancak bu balın nereden ve nasıl geldiği de bir muamma olarak kaldı.
Apor İle Beş Yıldır Bitmeyen Kişniş
Hunton Bridge, Kings Langley, Herts’den Bn. J. Tidmars şöyle yazıyor:
“Siz ya da okuyucularınız şu tuhaf sorunu çözebilir misiniz? Kocam baharatlı yemekleri çok sever ve bu yemekleri sık sık yapar.
“Yaklaşık beş yıl önce bir kutu öğütülmüş kişniş almıştı ve her baharatlı yemek yapışında içine dolu dolu bir çay kaşığı kişniş koyar.
“Yine de kutuyu tekrar ortaya çıkardığında ağzına kadar dolu bir halde duruyor.
“Diğer bir deyişle kişnişi beş yıldır kullanmasına rağmen kutu hala daha dopdolu
“Bunu anlayamıyoruz”
Geçici Zamanla Apor Olan Bıçak
Harolt T. Wilkins, “zaman ve mekâna ait tuhaf gizemler” adlı kitabında tarihi olayların yanı sıra yakı zamanlarda meydana gelmiş olan bazı apor vakalarına da yer vermektedir. Bunlardan en ilginci Gloucestershire Brockwort’taki bir tarlada elektrik telleri üzerinde çalışırken acıkan bir şahsın tanık olduğu bir apordur. Yemek molası verdiğinde yanında bıçak getirmeyi unuttuğunu fark etmiş ve kendi kendine sinirlenirken birden ayaklarının dibinde bir bıçağın durduğu görmüştü. Kendisinin daha önce hiç görmediği birkaç saniye önce hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde beliren yepyeni bir sofra bıçağıydı bu. Bu şahsın daha sonradan sakladığı söz konusu bıçak Wilkins’in belirttiğine göre kendisinin ölümüyle birlikte ortadan kaybolmuştu.