Hedef olan objenin 'yabançılık faktörü'nün ,yüksek olmasını ve Ingo'nun açısından ihtimaller üzerinde hiçbir kısıtlama bulunmamasını göz önüne alarak, Ingo' nun çizimi ile hedef arasında gözlemlenen baglantıyı bir başarı olarak niteledik ve ilerideki bir tarihte ufak ölçekteki hedeflerle daha başka deneyler yapmaya karar verdik. Deneyler sırasında gösterdiği çaba, Ingo'nun profesyonel yaklaşımına, araştırmaya karşı duyduğu heves ve ilgiye özgü birşeydi. Ancak, Ingo ile birlikte çalışan öteki, araştırmacıların da gördükleri gibi, kendisinin parapsikoloji arastırmalarına olan katkısı, üsttendiği süje rolü ile sınırlanmış değildir. Sübjektif deneyimini çok rahat bir şekilde ifade edebilir ve «uzaktan . görme» fenomeninin temelindeki yasaları inceleyen bir yardımcı araştırmacı rolünü kolaylıkla benimseyebilir.
Örneğin, insan yapısı koordinatların «uzaktan görme» deneylerinde neden geçerli olduklarını açıklayan analizinin -rasyonel 'zihni tam anlamıyla tatmin edecek bir analiz olmamasına rağmen kendini insana ka*bul ettiren bir, havası vardır. Swann, zihni uzaydaki bir işlem olan ‘’uzaktan görmenin’’ fizik evrendeki bir mevkiin tanımlanmasına doğru yöneltildiğini ve bu yüzden de aynı mühendislikteki gibi, zihni ve fiziki mekanların her ikisinin de bazı niteliklerini taşıyan bir «empedans uygulanması» köprüsüne ihtiyaç duyduğunu ileri sürer. Swann'a göre, enlem ve boylamları ihtiva eden koordinat sistemi,ihtiyarı ve insan yapısı zihni bir olgu olması sebebiyle -fakat, her halükarda, fizik evrende bir anlama sahiptir- köprü ihtiyacını karşılamak için gerekli olan unsurun ta kendisidir. Şurası muhakkak ki, bu sav, yerküre çevresinde birkaç türünün kullanıla geldiği koordinat sistemlerinin diğerlerinin kullanımı açısından birtakım sorular akla getirmektedir. Fakat, bu soruların yanıtlanması için, «uzaktan görme» fenomeni ile ilgili deney uygulamalarının daha da sürdürülmesi gerekir..
Ingo Swann, «uzaktan görme» çalışmalarında ortaya çıkan sorunlar ile ilgili olarak bize uzunca bir rapor sunmuştur. Swann bu raporda, «uzaktan görme»nin zorluklarını, olağan duyusal kanallar aracılığıyla gerçekleştirilen sübliminal (düşük seviyeli) ya da takistoskopik (yüksek hızlı) görmede oluşan zorluklara benzetmektedir:
«SRI'da yürütülen uzaktaki hedefleri görme ile ilgili deney uygulamaları paranormal bir 'uzaktan görme' yeteneğinin mevcudiyetini onaylayan doneler sağlamıştır.
«'Uzaktan görme' imkanlarını açığa çıkarmak için birtakım hamleler yapmak gerekiyordu ... Eğer bu hamleler böyle bir yeteneği açığa çıkarma eğilimini gôstermişlerse, bunları izleyen niceliksel analiz de - çözülmesi gereken bazı niteliksel sorunların mevcudiyetini ortaya koymuştur ... Aşağıda tanımlanan çeşitli sebeplerden dolayı, belirlenen hedeflere sujelerin verdikleri yanıtlarda hatalı donelerin ortaya çıkmasına, laboratuvarda, analitik kaplama' adı verilmiştir ...
«Süjenin uzaktaki hedefleri görme çabalarından gelen birikmiş yanıtlar, hedefin çoğu kez gerçekten görüldüğünü, fakat bir şekilde hedefin,görünürde hedef ile ilgisi olmayan donelerin kendiliğinden tezahürünü teşvik ettiğini de ima etmektedirler. Bu, özellikle, süjenin hedefle ilgili olarak yaptığı resmin sadece hedefe uygulanabilen gözlemle gerçekleştirildiği, fakat ya sözlü ifadeyle, ya da zihinde canlandırılan görüntüler halinde yaptığı yorumun gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu durumlarda apaçık ortadadır. Sözle ifade ya da görüntülerle tasvir, zihni analizi öngördüğü için, bir tür otomatik analitik işlevleri incelemekte olduğumuzu ve teorik olarak, bunların sulandırılmış ya da hatalı yanıtların kaynağı olduğunu varsaymamız makul olsa gerek ...
«Bu, bir kimsenin daha önce hiç, görmediği bir obje ile karşılaştığında ortaya çıkan duruma benzer. Zih*nin, analitik işlevleri kendiliğinden, bol miktarda done*ler ihtiva eden hatıralar ortaya çıkarırlar ve bunlar da, sözkonusu objenin teşhisinde yardımcı olurlar ... Bu durumda, süjenin hedefi, süjede mantıki bir zihni işlevi harekete geçirmeye yeterli olan belirli bir farkında olma seviyesi'nde algıladığı hipotezini öne sürmek uygun gibi gelmektedir. Böylece, süjenin yanıtı, çoğu kez, hedefle Hgili tanımlayıcı unsurların yanısıra hedefi 'tanımaya' çabaladıkça, kuskusuz zihninde sürdürdüğü mantıki analitik kıyaslamanın sonucunda ortaya çıkan öteki ayrıntılarıda ihtiva eder. Bu tür bir durum, bir kimseye aşına olmadığı bir objeyi bir an için gösterip sonra bunun ne olduğunu tespit etmesini istediğimiz takdirde ortaya çıkmasını bekleyeceğimiz durumun aynı*sıdır. Obje hakkında sürekli bir duyusal enformasyon girişinden yoksun kılınmış olan bir süje, muhtemelen 'buna benziyor' ya da 'şunu andırıyor' gibi bir dizi analitik beyanlardan medet umacaktır. Böylece,duyusal VB, duyu - ötesi durumlar, ya duyusal ya da duyu - ötesi işlev sahaları. dahilinde incelenebilecek olan bazı ortak. yapılara sahiptirler.>
Ingo Swann'la birlikte yürüttüğümüz en ilginç ve heyecan verici bir deney türü de «uzaktan gôrme» yeteneğinin, uzayın keşfine yönelik uygulamalarıyla ilgilidir. Bu iddia aşırı gibi gelebilirse de «uzaktan görme» fenomeninin yerküre çevresinde geçerli olduğuna dair mükemmel istatistiki donelere sahip olduğumuza göre, bu fenomenin işleyişini, dünyanın ötesindeki bölgelere kadar uzatma ihtimalini de göz önüne almak gerekir.
Öte yandan, sunu da kabul etmeliyiz ki, Ingo Swann böyle bir çalışmayı önerdiği zaman, bir laboratuvar deneyi olarak ortaya çıkacak tarifleri, genellikle doğrulama ihtimali bulunmayacağı ve eldeki donelerle doğruIayabileceklerimiz de hiçbir şeyi kanıtlamayacağı için karşı, çıkmıştık. Dünya üzerinde yürüttüğümüz deneylerdekinin aksine, hedefe bir yargıçlar kurulu göndermemiz şimdilik düşünülemezdi.
Ancak, teklifinde dıreten Ingo, Arkansas, Mountaıh View' dan gelen tanınmış hassas kişi Harold Sherman ile kendisinin, yapılacak keşiflerde süper teknolojinin önüne geçmek ümidiyle, Pioneer 10'un, yakında Jüpiter'in yakınından geçmesinden önce, Jüpiter'i uzaktan görmek üzere daha şimdiden anlaştıklarını belirtiyordu. Kendisiyle uzlaştık ve deneyi resmi bir proje olarak değil de kişisel bir çalışma olarak SRI'da kaydetmek üzere mutabık kaldık. Her bir adımımızı izleyen kişilerin çıkaracakları itiraz seslerini daha o zamandan işitir gibi oluyorduk ama yine de merak içerisindeydik. Laboratuvar deneylerimize dayanarak, en azından kısa menziller dahilinde, Ingo'nun yeteneğine güveniyorduk;
Sherman da uzaktan görme yeteneğini Kuzey Kutbu'ndaki kaşif Sir Hubert Wilkins üzerinde odakladığı de*neyleri ile tanınıyordu. İkisinin birlikte yazdıkları bir kitapta (Wilkins, Sir Hubert ve Sherman, Harold M. Thoughts Through Space, Gonnecticut, Fawcett Publi*cations, Inc., 197'3) bu deneyleri nasıl önceden hazırlayıp, basından sonuna kadar dikkatlice belgelediltleri anIatılmaktadır.
27 Nisan 1973 akşamı Ingo ile laboratuvarda buluştuk. Pasifik Saat Ayarı ile 18.00'de Ingo araştırmaları*na başladı. Sherman'm da Arkansas, Mountain View'da aynı anda (Merkezi Saat Ayarı ile 20.00'de) başlayarak araştırmalarını yürüteceğine dair önceden mutabık kaIınmıştı. O gün yapılan kayıtlar şu 'şekilde başlıyordu: ,«Önümüzdeki yarım saat süresince lütten şiddetli birses çıkmasın.
«18 :03: 25 [üç saniye İleri] üzerinde bantlar olan bir planet var.
({18:04:13 Umarım ki Jüpiter'dir. Sanırım, son derece geniş bir hidrojen örtüsüne sahip olmalı . Bir uzay araştırma aracının bununla temas etmesi halinde, belki de planet yüzeyinin 140.000- 210.000 km. açığında yer alacak.
«18 :06 :00 Böylece, bir yarım ay olduğunu, yani, yarıaydınlık, yarı karanlık olduğunu gôrdüğüm teğet üzerinden yaklaşıyorum. Eğer aydınlık olan yarıya doğru gidecek otursam sağa doğru belirgin bir şekilde sarı renkte.
«18:06:20 Atmosferin çok yukarılarında kristaller var parıldıyorlar. Belki de bu bantlar kristal bantları gibidirler, belki de Satürn'ün halkaları gibi, ama o derece dışarıda değil; atmosferin içerisinde planete çok yakın. Radyo araştırma sinyallerini yansıtacaklarına dair sizinle iddiaya girerim. Değişik radyo dalgalarının saldirdığı bir kristal bulutu söz konusu olursa bu mümkün müdür"? [Puthoff': 'Doğru] ,
« 18: 08: 00 Simdi atmosferin içeriye girerek aşağıya ineceğim, Orası gerçekten güzel [gülüşmeler]. O bulut tabakaları,o kristal tabakaları içerisinde, dışarıdan güzel görünüyorlar -içeriden bulanık gaz bulutlarına benziyorlar, ürküntü veren sarı ışık, gökkuşakları.
«18: 10; 20 Edindilğim izlenim ... »
Yarım saat süreyle aynı sekilde devam etti. İsittiklerimiz, şaşırtıcı olmasının yanısıra muhakak ki estetik değeriyle de belirleniyordu. Belki de uzay araçlarımızın içinde bilim adamlarının yanında sanatkarları da göndermemiz gerekecekti.
Daha sonra Shennan ile temas kurulduğunda anlaşıldı ki, Sherman'm tarifi Swann'ınkine oldukça benziyordu.Bu tarifler makül gibi görünüyordu: bilinen her hangi bir hususla özellikle çelişkiye düşen hiçbirşey yoktu. Tabii, tam anlamıyla bilimsel bir açıdan bakınca bu sonuçlar bir kesinlik de ifade etmiyordu. Ancak, bunun böyle olacağını önceden bildiğimiz için, bu yönde bir sey de beklemiyorduk. Bu deneyi gerçekliğinden emin olduğumuz bir fenomenin, yani «uzaktan görme» fenomeni nin henüz haritası yapılmamış yeni bir dünyaya uzatılması olgusunun kapsadığı sübjektif faktörleri keşfetmek için bir fırsat olarak değerlendirdik.
Yukarıdaki sonuçları Pioneer lO'un Jüpiter'in yakınından geçerken sağladığı donelerle karşılaştırmada ortaya çıkan bir diğer sorun da NASA'nın bu araştırma aracının, bizim «gezginlerin» sağladığı görsel ayrıntıları dünyaya iletecek şekilde teçhiz edilmiş olmama*sıydı. Deneyden sonra astronomlarla bu konuyu tartıştığımızda hep birlikte şu yargıya vardık ki, deneyimizin sonuçları, halihazırda bilinen hususlar ya da Pioneer l0'un radyo aracılığıyla ilettiği ek donelerle çelişmiyordu ama, kesin bir değerlendirme de yapılamazdı.
Bunu, bu gözleme hasredilen çaba seviyesi açısından tatmin edici bir sonuç olarak yorumladık. Biryıl sonra artık New York'a dönmüş olan Swann, Sherman ile birlikte, Mariner l0'un Merkür planetinin yakınından geçmesinden önce Merkür'ü araştırmak üzere yeni bir deney yürüttüler. Bu deney, uzaktan görme fenomeninin objektif bir şekilde doğrulanması için çok daha iyi bir fırsat yaratmıştı, çünkü, Merkür hakkında daha önceden bilinenler Jüpiter hakkında bilinenlerden daha azdı.Deney,ll Mart 1974 akşamı Doğu Saat Ayarı ile 21.00'de, Swann New York'da, Sherman da Afkansas'da iken eşzamanlı olarak yürütüldü. Deneyi izleyen ve kaydeden kişi, ASPR'nin parapsikologlarından ve New York Kent Koleji'nden Dr. Gertrude Schmeidler'in araştırma asistanı olan Janet Mitchell'di. İzlenimler 13 Mart öğle vaktine kadar kaydedilmiş, kopyaları çıkarılmış, noterde tasdik ettirilmiş ve ilgili bazı kişi ya da kuruluşların emanetine bırakılmıştı. Bunların arasında New York'daki Merkezi Kehanet Kayıt Bürosu (Central Premonitions - Registry) da bulunuyordu.
Swann'ın bu deneyde verdiği ve otobiyografisinde (Bkz. dipnot no:5 ) Ayrıntılı oİarak kaydedilmiş bulunan yanıtlar daha sonradan Mariner 10 uzay araştırma
aracı tarafından doğrulanan ve astronomların önceki tahminlerine aykırı düşen bazı doneleri de içeriyordu. Bunlar arasında, ince bir atmosferin gözlemi, ufak bir manyetik alanın mevcudiyeti ve bu manyetik alanın biçimlendirdiği şekliyle Güneş'in aksi yönünde Merkür'den çıkan bir helyum kuyruğunun mevcudiyeti yer alıyordu. .
Gene tam anlamıyla bilimsel bir açıdan bakınca, bunlar Merkür planetinin bilim adamlarınca keşfi bek*lenilmeyen veçheleri olmalarına" rağmen, konuya amatörce eğilen bir kimsenin makül bir görüşle, bunların öteki planetler hakkında bilinenlerden çıkarılan tahminlere dayandıklarını düşünebileceği de ileri sürülebilir. Her halükarda sonuçlar gene şaşırtacıydı ve bu kez bu sonuçları, okumakla önceden edinilmiş bilgilere atfetmek ımkansızdı. Dahası, belirli bir süje«yerel uzaktan görme» deneylerinde bir Kez mükemmel sonuçlar elde etti mi, artık, eleştirmenler ne söylerlerse söylesinler, daha spekülatif olan bu sonuçları bir sebep göstermeksizin reddetmekte dezorlaşır. Şurası muhakkak ki, bu deney çok daha objektif olma yönünde hareket etmiş ve böylece de bu esas üzerinden gelecekte yapılacak ve hatta daha iyi kontrol edilecek olan deney uygulamaları için teşvik edici bir dürtü daha sağlamıştır. Belki de beşeri evrimin, dış - uzay ile iç - uzayın keşfinin bir araya geldiği, bir yerde tüm daireyi tamamladığını görmüş oluyoruz.
|