ingo Swann ve Uzaktan Görme Deneyimleri
İngo Swann ve Uzaktan Görme
Deneyimleri
Bilim Araştırma Grubu
Ingo'nun, yalıtılmış malzemeyi görme yeteneğinin araştırma konusu olacak derecede istikrarlı olup olmadığını görmek üzere bir dizi deney yürüttüm (H. Puthof!). Bunlar oldukça basit deneylerdi. Araştırmacılardan biri, kapatıldıgında kilitlenen, kalın cidarlı, tahtadan bir kasanın içine bir obje yerleştiriyor ve odadan ayrılıyordu. Daha sonra, ikinci bir deneyci ile birlikte içeri giren İngo, kasada olduğunu sandığı objeyi tarif ediyordu. Bu yaklaşım o kadar iyi sonuçlar verdi ki, araştırılmaya değer bir şeyin bulunup bulunmadığına karar versinler ve laboratuvarı ziyaret edip deneyleri kendileri yürütsünler diye, parasal desteği sağlaması muhtemel olan kişileri davet ettim.
Örneğin, bu ziyaretlerin birisinde Ingo'nun çok iyi sonuçlar aldığını hatırlıyorum. İki ziyaretçi, Ingo'yu, yukarıda açıklanan türden on kadar deneyden geçirdiler. Ingo'nun tarifleri o gün fevkalede iyiydi yönelim (motivation) yüksekti. Özellikle, deneylerin birinde Ingo, «Ufak, kahverengi ve girintili çıkıntılı, bir yaprağa benzeyen ya da andıran bir şey gôrüyorum. Ancak, sanki canlı gibi, sanki hareket ediyor gibi!» dediği zaman şaşırmıştım. Ziyaretçilerden birinin seçtiği bu hedefin ( target), önceden yakaladığı ufak, canlı bir güve olduğu meydana çıktı. Gerçekten de bir yaprağa benziyordu.
En sonunda, aynı türden birçok gözlemden sonra, uzun bir süre boyunca bizimle birlikte çalışması için Swann'ı 'davet ettim. Swann da New York'daki bazı işlerini tamamlar tamamlamaz, sekiz aylık yoğun bir çalışma için SRI'ya (Stanford Research Institute) .. dönmeye razı' oldu.
Swann'ın dönüşüne kadar birkaç ay geçmiş, o arada SRI 'da önemli şeyler olmuştu: "Russell Targ,SRI personeline katıldı, ilaveten para sağlamak için öneriler yazıldı ve Uri Geller'in yetenekleri üzerinde yürütülen araştırmalarını altı haftalık ilk etabı tamamlandı. Swann gelir gelmez, çeşitli parapsikoloji alanlarıyla ilgili olan geniş kapsamlı bir dizi deneye giriştik. Geriye baktığımda görüyorum ki, ilk deneylerimiz, parapsikoIoji araştırmalarında yıllardır yapıla gelen deneylerden pek farklı değildi. Aradaki tek fark, SRI'nın bize sağladığı yüksek - teknoloji ortamının deneylere kazandırdığı modem görünümdü. Ingo, uzaktaki bir yerde rasgele seçilen yesil ve beyaz kartları teshiş etmek yerine, kırmızı bir 'helyum-neon laser' aygıtının mı; yoksa yeşil bir 'argan laser' aygıtının mı faaliyete geçirildiğini saptamak zorundaydı'; hangı zarfta birer erkek resminin ve hangi zarf ta bir kadın resminin bulunduğunu tahmin etmek yerine, hangi metal kutunun bir {promethium -147 Radyoaktif beta 'kaynağı'nı ve hangisinin bir 'yakut lazer çu*buğu'nu ihtiva ettiğini tesbit etmek zorundaydı. '
Elimizdeki istatistiki doneler yığılmaya ve bu olguyla ilgili hipotezler ortaya çıkmaya başladığında, nasıl bilebilirdik ki, bütün bu çalışmalar yakında önemini yitirip yerini çok daha önemli ve ilginç bir dizi araştırmaya bırakacaktı. .. Bir sabah oturmuş biryandan kahvelerimizi yudumluyor, bir yandan da deneyleri uygularken izlediğimiz yolları tartışıyorduk ki, Ingo'dan söyle bir öneri geldi: «Ben bu parapsikoloji deneylerinden bıktım, öylesine sıkıcı oluşyorlar ki. Neden heyecan verici bir şey yapmıyoruz? ASPR'de [American Society for Psychical Research] görüş noktamı uzaktaki bir yere taşıyarak orada olanları tarif ettiğim bazı deneyler yapmıştım.Bunu yapmak oldukça eğlenceliydi ve ilgili etüdler de istatistiki olarak anlamlı sonuçlar vermişti. Bana sadece, enlem ve boylam gibi bazı koordinatlar verdiğiniz takdirde sanırım dünyanın herhangi bir yerine bakabilirim, Bu olgu çevresinde bir deney tasarımlasak nasıl olur?»
Ortaya can sıkıcı bir sessizlik çökmüştü. Deney uygulamalarımızda, önceden kestirilemeyen ve gürültülü "ESP,kanalımız yoluyla bir Iaboratuvardan ötekine biraz enformasyon aktarmaya çabalarken, şimdi, bir de Ingo çok daha zor gibi gelen bir deney öneriyordu.Ayrıca, enlem ve boylarnın, tamamıyla ihtiyari olan, insan yapısı bir olgu olması işimizi daha da zorlaştıracaktı. Ne söyleyeceğimizi bilmeden, bu konuyu düsüneceğimizi belirttik. Fakat; düşünmedik.
Birkaç gün sonra Ingo bu konuyu tekrar açtı: «Bu ESP deneyleri benim yeteneklerimi yeterince değerlendirmiyor. İçeridekı odada bulunan bir objeden çok daha ilginç olan bir şeylere bakmak istiyorum;» Bu tür deneylere girmekteki kuşkumuzu hissederek. «Bakın ... dedi. «Bir değişiklik olarak bu deneylerden sadece birkaç tane yapalım. En fazlasından yarım saatimizi alır; sonra da her zamanki deney uygulamalarımıza dôneriz» Bu kadar makul bir ricaya karşı çıkılamayacağı için,Russell ile birlikte, enlem ve boylamlardan oluşan on adet koordinatı ihtiva eden bir liste hazırlamaya ve Ingo'nun bu koordinatlar üzerinde olduğunu sandığı yeri kısaca tarif etmesiea razı olduk. .
Bu deneyler bize bilimsel deney uygulamalarımızın arasındaki bir oyun gibi geldiği için, yandaki bir laboratuvarda bulunan bir haritaya bakarak, yeryüzüne geniş aralıklarla dağılmış olan on yer seçtik ve Ingo'nun bizi beklediği laboratuvara döndük. Her bir hedef mevkini sadece enlem ve boylam olarak elimizdeki listeden okuduk; algıladığını derhal belirtmesi gerekiyordu. Her bir yanıtın alımsından sonra sıhhatlilik kontrolü yapılıyor ve ondan sonra da bir sonraki koordinatlar veriliyordu. On çift koordinatın hepsinin tamamlanması yaklaşık yirmi dakikalık bir süre almıştı. Karşılıklı konuşmalar şu şekilde oluyordu:
- Yetmiş beş derece Kuzey, kırk beş derece Batı?
- Buz.
- Onbeş derece Kuzey, yüzyirmi derece Doğu?
- Kara, cangıllar,dağlar, yarımada dağları.
- Otuzsekiz derece Kuzey, yirmidokuz derece Batı?
- Hemen yakınımda okyanus var. Uzakta İspanya yı görüyorum.
Sonuçlar hiç de fena değildi. Ancak, Ingo'nun dünyanın yeryüzü sekilerlin ve enlem boylam olarak yaklaşık mevkilerini çok iyi biliyor olması ihtimalini de ihmal edemezdik.Biz, deneyciler olarak yapıtları bildiğimiz için, elimizde olmadan bu yanıtları süjeye sufle ediyor da olabilirdik. Daha başka bir gün, gene on çift koordinat ihtiva eden bir dizi deney daha yürüttük. Bu kez, aldatılma ihtimaline karşılık bir önlem olarak, okyanusların ortalarında bulunan ufak kara parçalarını ve büyük kara kütlelerinin ortalarında yer alan ufak gölleri belirleyen koordinatları seçtim. Koordinatları birbiri arkasına sıralarken, Ingo'nun tuzağıma düşmeyeceği açıkça belli olmuştu. Çünkü, adalardan ve ufak göllerden bahsederek deneyi süratle tamamlayan Ingo'nun yaptığı tarifler yüksek bir isabet oranı gösteriyordu. Fakat, bu durumda, Russell'ın ya da benim, elimizde olmadan yanıtları kendisine sufle ediyor olmamız ihtimali hala daha geçerliliğini koruyordu.
Bu deneyleri üçüncü kez tekrarladığımızda artık bu ihtimale karşı da önlem almıştık e , SRI'da çalışan ve böyle bir deneyin başarılı olma ihtimalini kuşkuyla karşılayan bir bilim adamıyla, on çift koordinatı ihtiva eden bir liste getirmesi ve bunların nerelere tekabül ettiklerini açıklamaması için anlaşmıştık. Ingo kendinden gayet emin bir şekilde listeyi başından sonuna kadar tararken, ben de deney bitsin de hedef listesi ile Ingo'nun yanıtlarını karşılaştırayım diye sabırsızlıkla bekliyordum.
Resim
İngo Swann
Resim
Yapılan tarifler belki de bazı noktalarda müphem, bazı noktalarda çift anlamlı olmalarına rağmen, bir kez daha, elimizde bir paranormal «uzaktan görme» (remote viewing) ya da paranormal hafıza vakası bulunup bulunmadığını düşünmeye sevk edecek kadar sıhhatliydiler. Tabii, şunu da biliyorduk ki, bir insanın önceden algıladığı karmaşık resimleri hafızasında net bir şekilde canlandırmasını mümkün kılan ve adına 'aydetik hafıza’ ('eidetic memory') denilen bir fenomen mevcuttur. B. Julesz, «Siklopean Algılama Temelleri» (Foundations of Cyclopean Perception, Chicago, University of Chicago Press, 1971) adlı kitabında, bir süjeye birbirini izleyen günlerde, rasgele serpiştirilmiş gibi görünen, fakat üstüste konulduklarında teşhis edilebilir bir resim oluşturan nokta desenlerinin gösterilmesinden bahsetmektedir . Kendisine ikinci desen gösterilip de birincisini hatırlaması istendiğinde, süje resim teşhis etmiştir. Bu, beşeri standartlara göre paranormal bir olgu olmasına rağmen yine de laboratuvarda gözlemlenebilmiştir.
Her halükarda, Ingo'da gözlemlediğimiz fenomen, bu deneyleri bize on kez tekrarlattıracak kadar ilginçti. Deneyler sonucunda elimizde toplam yüz adet tarif birikmişti her bir tarif bir çift koordinata tekabül ediyordu. Sonuncu deney dizisinin (lO. dizi) ayrıntıları tablo: l'de verilmiştir. 10. Dizideki ikinci çift koordinat (2°G, 34"D), bazen şaşılacak derecede bir isabetin kaydedildiğine dair güzel bir örnektir. Bu koordinatları, Afrika'daki Victoria Gölü'nün ortasına tekabül edecek sekilde bir dünya haritasından seçmiştım. Ancak koordinatları kendisine verdiğimizde Swann, bunların büyük bir gölün sağında kalan bir kara parçasının görüntüsünü canlandırdıkları üzerinde ısrar ediyordu. Daha sonra, bu bölgenin ayrıntılı bir haritasını incelediğimizde gördük ki, Swann'ın algıladığı görüntü doğruydır. Aynı şekilde,günün dördüncü hedefi, İzlanda'daki Mt. Hekla yanardağının 35 km. DKD'suna düşenbir noktaydı. Swann'ın anında verdiği yanıt, «Güney batıda bir yanardağ görüyorum,» seklindeydi.
Artık bu noktada elimizde, gerçekten' de alışılma*mış olan ve oldukça kendine özgü bir yeteneği gözlemlediğimize ilişkin ikinci dereceden kanıtlar vardı. Bir şeyler oluyordu, fakat nelerin olup bittiği belli değildi. Bu yöndeki araştırmalarımızı sürdürmeye karar vererek, yerkürenin çeşitli yerlerine dağılmış olan bir dizi hedefin SRI personeli ile öteki laboratuvarlardan konuya karşı ilgi duyan bilim adamlarınca sağlandığı, bir pilot çalışma düzenledik. Yanıtların şuuraltından sufle edilmeleri ihtimaline karşı önlemler alınmıştı; deneyciler olarak, deneyin sonuna kadar hedefin yerini öğrenmiyorduk. Aydetik hafıza ihtimali de binaların mevki ve yapı ayrıntıları, kule ,ya da köprü türünden yapıların biçimleri gibi, haritalarda verilenin ötesinde ayrıntılı bilgi istemekle ortadan kaldırılmış oluyordu. İşte, «Scana*te Projesi» bu şekilde doğdu (Scanate: koordinatlarla taramak' anlamında konulmuş bir isimdir).
Scanate projesini uygularken, çalışmalarımızın geçerliliğini denemek isteyen bir bilim adamı telefon ederek, 49°20' G ve 70°14' D koordinatlarını verdi. Haritaya bakılmayacaktı ve Swann'ın derhal yanıtlaması gerekiyordu: «İlk önce, buranın bir ada,belki de bir bulut tabakasının üzerinde kalan bir dağ olduğu yanıtını vereceğim. Arazi kayalık gibi. Orada, bir tür ufak bitkiler büyüyor olmalı. Batıda bulut kümesi. Çok soğuk. Daha ziyade geometrik bir biçimde yerleştirilmiş bazı binalar görüyorum. Bunlardan biri kavuniçi renkte bir radar antenine,yuvarlak bir diske benzeyen bir şey var. [Bu noktada bir harita çiziyor.] Silindir biçiminde iki beyaz tank, oldukça büyük. Kuzey - batıda ufak bir havaalanı. Rüzgar esiyor, Bina önünde iki ya da üç kamyon olmalı. Arkada, bu bir müştemilat mı?' Orada pek bir şey yok.»
Swann, ayrıca, bir yandan bu adanın kıyı şeridini tarif ederken, öte yandanda 21.5x27.5 cm 'lik kağıt parçaları üzerine tarif ettiği bölümleri çiziyordu (Bkz. Şekil: 1):
Resim
Şekil 1
«Orada, tamamıyla karanlık değil, kavuniçimsi bir ışık gibi. Batıya baktığımda, tepeler ; kuzeyde, düzlükler ve sanırım, havaalanı ve okyanus uzakta doğuda, güneyde bir şey göremiyorum. Kıyı şeridine giderek çepeçevre izliyorum. Burası A noktası [harita çizmeye başlıyor]. B noktası, okyanustan kayalıklar çıkıyor, üzerlerinde, kırılan dalgalar var. C noktası, iskele ve ka*yıklarla birlikte ufak bir bina grubu. D noktası, karanın denize,doğru yaptığı bir uzantı. F noktası kum hav*zasıdır, içinden akan nehir, birçok kuş. E noktası, ufak ağaçlardan oluşan fundalık. Çok eğlenceli bu [güler] bunu ilk kez yapıyorum... [E'yi izleyerek] hemen hemen düz bir kıyı şeridi, kayalıklar, plaj üzerinden geçiyor, sonra geriye dönüyor. Kuzey - batıda yükselen bir dağ görüyorum. Üzerinde kar. G Alanı girintili çıkıntılı. H noktası yüksek bir uçurum; i noktası dağlık bir burun. J noktasında, kıyıda kırılan büyük dalgalar var; K bir koy; L ayrıntılı olarak çizdiğim alandır [bu alanı daire içine alır, önceki haritaya göre yönlendirebilmek için havaalanı ile binaları çizer]. Bugünlük bu kadar ye*ter. Belki de bir fener var. G noktası çevresinde dolaşacak cesareti bulamadım.»
Sözkonusu koordinatlar, Hint Okyanusu'nun güneyinde yer alan ve Fransızlar'a ait olan Güney ve Antartik ülkelerinin bir parçası olarak yönetilen Kerguelen adasına aitti. Kerguelen, günümüzde, atmosferin yukarı tabakalarında meteorolojik çalışmalar yürütmek için kullanılan Fransız - Sovyet ortak tesislerini barındırmaktadır.Bilimsel açıdan bakınca, bu sonucun oluşmasında etkili olabileceği akla uygun gelen her bir hipotezi değerlendirmek zorundaydık" Bu durumda, Kerguelen, bir zamanlar bir dergi yazısına, bir TV programına ya da süjenin eline geçmiş bulunabilecek daha başka. bir enformasyon kaynağına konu olmuş olabilirdi. Ancak, aşağıdaki türden deneylere karşı böyle bir eleştiri de yöneltilemezdi. Örneğin, birçok kereler tekrarladığımız bu çeşit deneylerin birinde, SRI dışındaki bir bilim adamı, gene sadece koordinatlarla belirlenen ve Amerika'nın Doğu Kıyısı'ndaki bir yerde bulunan bir hedef alanı vermişti. Bu deneyin kayıtları şu şekildedir:
29 Mayıs 1973 16~4
Stanford Research Institute, Men-10 Park, California
Süje Ingo Swann
Proje SCANATE PROTOKOL
Dr. H. E. Puthoff tarafından süje İngo Swann'a, deneyi başlatmak üzere koordinatlar verilmiştir. Hiçbir haritaya bakılmamış ve süjeden derhal yanıt vermesi istenmiştir. Deney video banta kaydedilmiştir. Ingo Swann gözlerini kapar ve gördüklerini tarif etmeye başlar: «Burada bir tür tümsekler ya da inişli çıkışlı tepeler var gibi. Kuzeyde bir kent var; diğerlerine nazaran daha yüksek binalar ve biraz duman görebiliyorum. Burası tuhaf bir yer gibi, insanın bir askeri üs çevresinde rastlayacağı türden çimenliklere benziyor. Fakat ya etrafa eski barakaların bulunduğu, ya da belki burasının üstü örtülü bir sarnıç olabileceği izlenimini ediniyorum. Bir bayrak direği, batıda bazı karayolları, muhtemelen doğu yönünde ve uzakta bir nehir, güneyde gene kent olmalı.»
Daha yakından görmek için tam hedefe odaklanıyor gibidir.
Resim
Şekil 2
Seri bir şekilde, bazı yollar ve ağaçlarla birlikte birtakım binaların mevkiini gösteren ayrıntılı bir plan çizer. (Bkz. Şekil : 2) ve devam eder: «Doğuda uçurumlar, kuzeyde tel örgü. Dairevi bir bina, belki de bir kule var; güneyde binalar. Burası eski bir Nike füze ussü ya da onun gibi bir yer mi? [Önümüze ayrıntılı bir plan koyar] 'Feedback' ve belki de neyin istendiğine dair yol gösterici bir işaret ol maksızın bundan öteye pek gidemem. Bu bölgede bir acayiplik var ama, bulanık yeteneğimin etkenlik alanı içerisinde neyi arayacağımı bilmediğim için, neyin orada olduğuna ve neyin olmadığına karar vermek son derece zor. Sanki işe hayal gücü karışmaktadır. Örneğin, yerin altında bir şeylerin bulunduğu izlenimini ediniyorum, fakat emin değilim.»
Fakat, bizim için bir dönüm noktası olacak o önemli deneyde hayal gücü hiçbir rol oynamamıştır. Çünkü, birkaç hafta sonra, bize o koordinatları veren bilim adamıyla yaptığımız telefon konuşmasından öğrendik ki, Swann'ın tarifinin her bir ayrıntısının doğru olmasının yanısıra, planındaki nisbi mesafeler de ölçeğe uygundu! Fantastik bir tesadüf mü? Hiç de değil. Swann'a koordinatları vermiş ve yanıtını almıştık. Yanıtı, soruyu yönelten kişiye aktarmış ve her bir ayrıntı, her bir nokta için bu kişinin onayını almıştık. Sonuç fevkaladeydi. Bizim için, bu tip deney tam ve eksiksizdi. Soruyu yönelten kişi ile süje arasında danışıklı döğüş olması ihtimali sözkonusu değildi ve hedef alanı hem ufaktı, hem de girişin kontrollü olması gibi bir özelliğe sahipti.
Bu fenomenin kolayca tekrarlanabilir bir protokoIü izlemek suretiyle ortaya konulabilir bir hale gelmesinden önce birtakım etaplardan geçilmesi gerektiği aşikardı. Her halükarda, Swann'ın binaların, yolların, köprülerin ve benzeri yapıların ayrıntılarını doğru bir şekilde tarif edebilme yeteneği, bir süjenin rasgele seçilmiş olan ve uzakta bulunan coğrafi bölgelerin mevkiini zihni yollardan tespit edebileceği ve tarif edebileceği ihtimalini kabul etmemizi zorunlu kıldı.
Programımızın daha başlarında beklenmedik derecede böylesine yüksek nitelikte tanımların gözlemlenmesi, «uzaktan görme» olgusunun çifte - örtülü şartlar (yani, hedefin, süjenin yanısıra deneyciler tarafından da bilinmemesi) altinda araştırılması amacıyla üç yıl sürecek, büyük çaptaki . SRI çalışmaları için harekete geçirici unsur olmuştur. Son derece sıkı bir protokol izlenerek yürütülen ve en katı muhaliflerimiz tarafından dahi çürütülemeyen bu çalışmalar sırasında bazı süjelerle mükemmel sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçlar, Amerika'nın önde gelen mühendislik dergilerinden Proceedings of the lEEE'de yayımlanmıştır: Puthoff, H.E. ve Targ, R. «A Pereeptual Channel for Information 'Transfer over Kilometer Distances: Historical Perspective and Recent Research,» Proceedings of the IEEE, Vol. 64, No. 3 (March 1976), s. 329.
Bu çalışmalar Sırasında Swann'ın suje olduğu deneyi, pratik yapmak suretiyle bu yeteneğin kullanı.mında, varılabilecek maharet seviyesine bir örnek olarak gösterebiliriz. Çifte örtülü protokol altında seçilen hedef Palo Alto Halk Evi binasıydı. Swann, dikey kolonlar ile «içerlek» pencereleri olan yüksek bir binayı tarif etti ve bir çeşme Olduğunu, fakat sesini işitmediğini söyledi. (Hedef ekibinin Halk Evi'nde bulunduğu sırada gerçekten de çeşme akınıyordu.) Ayrıca, binanın önündeki döşenmiş alanın desenlerini çizmeye çalıştı ve eskiz üzerinde ağaçların adedini dört doğru olarak belirtti (Bkz. Şekil: 3). Deneyin yargıcı olan kişi, Ingo'nun yanıtını hedefle eşlemekte hiç zorluk çekmedi ve bu sonuç sekiz ayrı kişiyle yürütülen ve 2500'de 1 seviyesinde bir ihtimal oram veren bir dizi «uzaktan görme deneyi» nin toplam puanina katkıda bulundu.
|