Kâhinler... Bilinmeyene duyulan merakın gidericileri... Geleceği gerçekten görebiliyorlar mı yahut neden herkes görmüyor? Yıldızlara bakan, fal bakan, tarot açan insanlarla görüştük; ama somut bilgileri de alabildiğimiz tek isim Çelebi Çiçek oldu. O da diyor ki; “Herkes görebilir, ama gerçekten bu iyi olur muydu?”
İnsanın bilinmeyene merakı yeni bir olgu değil. Çok eski uygarlıklardan bu yana kâhinler, merakın giderilmesi için bir takım yöntemlerle çalışmış, gelecekten söz etmişler. Kâhinlerin en ünlüsü kuşkusuz 1500’lerde yaşamış Nostrodamus. Sadece o da değil elbette. 1400’lerde yaşamış Shipton Ana, 1800’lerde yaşamış Andrew Jackson Davis, hatta Makedon olan Vangela Pondeva Dimitrova’nın (Babuşka Vanga) kehanetlerinin hepsinin tutması dünyayı şaşkına çevirmişti. 20 yıl önceden ABD başkanının siyahi olacağını, 11 Eylül saldırısını söylediği gibi, “Rus denizaltısı Kursk’un başına gelenlerle tüm dünya göz yaşına boğulacak” kehanetinde de bulunmuştu. Babuşka Vanga ölmeden önce de birçok kehanet bıraktı ardında..
2014’te dünyanın yarısı kanserle mücadele ediyor olacak, 2016’da Avrupa nüfusu yarıya inecek, 2018’de dünyanın hakimiyeti Çin’e geçecek, 2023’te dünya yörüngesinden oynayacak, 3797’de (evet, çok uzak ve aramızdan kimsenin görmeyeceği bir kehanet olsa da) dünyanın sonunun geleceğini ancak başka bir gezegende hayat kurularak yaşamın devam edeceğini söylemişti.
Gelecekten haber vermenin birçok yolu olduğu söyleniyor. Psişik yöntemlerle örneğin, istihare yoluyla alınan mesajlar, haberci rüyalar.. Bir de somut gözlemlerle yapılıyor, Astrolojik gözlemler, tarot kartları, numerolojik hadiseler... Ama ne şekilde yapılırsa yapılsın duru görüsü olan bir kişi gelecekten ya da andan size haber verebiliyor.
Peki ama neden bazı insanlar geleceği ve geçmişi görebiliyor da herkes göremiyor. Birçok falcı, tarot açan, yıldızlara bakan kişinin önüne oturduk ve hikâyelerini dinledik. Yazımızda her birinin kimliğini belirtmeyeceğiz; ancak Psikoloji mezunu ve İsrail’de 4 yıl boyunca Kabala eğitiminden geçerek parapsikoloji okumuş Çelebi Çiçek’in söylediklerini pür dikkat dinledik.
Hikâyesi de oldukça ilginç...
Daha okul öncesi yaşlarda ön görüsünün kuvvetli olduğunu ailesi şöyle farketmiş; “Bir akşam tüm aile bireyleriyle evde otururken üst katta duran cam masanın büyük bir şangırtıyla kırıldığını duydum. Ama bu sese kimse tepki vermeyince duyduğum sesi anlattım ve ‘yanlış duymuşsundur’ yanıtından başka bir şey almadım. Direttim ve yukarı çıktık, cam masa öylece yerinde duruyordu. Üç dakika geçti geçmedi büyük bir şangırtıyla masa kırıldı.”
Bu ve buna benzer irili ufaklı birçok olay üzerine ailesi Çelebi’yi Ege Üniversitesi çocuk psikiyatrisine götürmeye başlamış ve sonunda doktorun da hayatından ve geleceğinden kehanetlerde bulunmaya başlayınca doktor bunun psikolojiyle ilgisi olmadığını ve parapsikoloji üzerine eğitim alması gerektiğini söylemiş. Yol zaten onu İsrail’e bu yüzden götürmüş ve orada okumak için burs almış...
Çelebi Çiçek’in geleceği görenler üzerinden söylediği şeylerin en başında doğru frekans geliyor. Yani; İnsan beyninin dört frekansı olduğu ama Delta’da duru görünün ortaya çıktığını söylüyor...
“Meditasyon yapanların kolaylıkla geçebildiği Delta frekansında tüm düşüncelerden arınabilir ve tek bir konuya odaklanma sağlayabilirsiniz. Eğer sizin hakkınızda kehanette bulunacaksam ve geleceğiniz hakkında bir şey söyleyeceksem buna sizin de açık olmanızı beklerim. Çünkü siz de frekansınızı düşürür ve kapılarınızı bana açarsınız. Ve ben sadece size odaklanarak sizi görmeye başlarım.”
Çelebi Çiçek, herkesin ön görüsünü açabileceğini ve öğrenilebileceğini söylüyor.
“Birçok ‘bilen’ falcı ile karşılaşmışsınızdır, onların da bilinçli ya da bilinçsiz yaptığı şey budur. Bazıları da telepati yöntemini fark etmeden kullanır ve kahve fincanına bakarken sizin zihninizden geçenleri görür. Sevgilinizin adını söylemesi bir mucize değildir o sırada onunla ilgili bir şey söylemesini beklediğinizdendir...”
Çiçek, kâhinlik konusunun ülkede dolandırıcılık olarak görüldüğünden bu işler hakkında profesyonel olarak bir şey yapmaktan vazgeçmiş. Ancak kendisine danışan çok fazla devlet erkanı, bürokrat ve büyük şirketlerin yöneticileri olduğunu biliyorum. Ama kendisine sorduğumda bu konuda konuşmak istemediğini, insanların onu arayıp “Sevgilim beni terk edecek mi?” gibi sorular sorarak enerjisini düşürmek istemiyor ve bu konuda insanlara da şunu salık vererek sohbeti bitiriyor; “Yeteneklerimi topluma yararlı olacak biçimde, bireyleri kalkındıracak temellere oturtacak çalışmalar yapmak isterdim. Ancak daha psikolojinin önemi yokken parapsikoloji için erken. Ama insanlar kahve fincanını kapattığı gibi birinin önüne oturtup geleceği konusunda kararlar veriyorlar, buna da o kadar olumlu bakmıyorum, yarının ne olacağını bilerek hareket etmek kulağa hoş gelebilir ama o kadar da iyi bir şey değildir. Bunu iyi düşünmek gerek....”