Alıntı:
havasyolcusu Nickli Üyeden Alıntı
Mevlüt kandilini biraz araştırdım da bid'a-i hasene (güzel bidat) olduğunu söylüyorlar.Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Bu günün fazileti nedir ?
*Lütfen yanlış anlamayın bazı konuları çok merak ediyorum kardeşlerim.
|
Abdurrazık ed-Düveyş Fetava ikinci cilt 322. Sayfada Bu hususta şöyle diyor: Dinde sonradan ortaya çıkan şey bidat olarak adlandırılıyor. Bid’atı yeren pek çok hadisin olduğu bir vakıadır. Bid’at sonradan ortaya çıkan şeyler olduğuna ve yerildiğine göre bizim yeni bir şey olarak ortaya koyduğumuz hususlar bid’at olmaması halinde bir değer ifade edecektir. Yeni olsunda nasıl olursa olsun şeklindeki bir anlayış İslami duyarlılıkla bağdaşmaz. Zira kötü bir çığır açmakla bir vebal altına gireceğimiz muhakkaktır. Burada iki aşırı uca dikkat edilmelidir. Ne ‘’yeni olsunda nasıl olursa olsun’’ kolaycılığı, ne de ‘’yeni bir şey mi aman benden uzak dursun’’ tedirginliği İslami bir hayatın tanzimine imkan verir. Bunun için orta yol en isabetli yoldur. Yeniye açık olmak lakin onu İslami ilkelerin süzgecinden geçirmek … Kısaca yeni olan şeylerin veya sonradan ortaya çıkan hususları kabul edilebilirliği için üç kurala dikkat edilmesi iktiza eder.
1. Sonradan ortaya çıkan şey Kur’an ve sünnet nasıyla çelişmemelidir. Bu temel ilkedir. Ancak bu durum nas varken yorum yapılamayacağı anlamına gelmez. Nas yoruma imkan veriyorsa elbette yorum söz konusu olacaktır. Ancak nas sarih ise manası kat’i ise yorum imkanı da yok demektir. Mesela çıplak ayağa meshetmek böyledir. Uygulama ayakları yıkama şeklindedir. Mesh şartları başka bir şeydir. Bunun manası açık ve kati’dir. Yine cenazelerde alkış tutmak gibi… 1400 küsur yıldır bir uygulama var. Bu uygulama içerisinde alkış yok. Alkışın bir anlamı faydası var mı? hayır. Alkış tutanların niyetini bilmiyoruz. Mevcut uygulamaya bir alternatif ise daha kötü bir durum. Böyle bir uygulamanın bid’at olduğu açıktır.
2. Sonradan ortaya çıkan şey bir yarar sağlamalıdır. Müslümanlara bir fayda temin etmelidir. Ezan için hoparlör, vaazlarda mikrofon kullanmak vs. mesela bunlar sonradan ortaya çıkmış şeyler. Peki bunlar bid’at mı kabul edilmeli? Elbette hayır. Soru şu: Bu uygulamalar Allah ve Resulunun bir emriyle çelişiyor mu? Hayır. Peki bunların bir faydası var mı? Bir değil çok faydası var. O halde bunları bid’at kabul etmek mümkün değil. Bu noktada bid’at-ı hasene ve seyyie ayırımı hatıra geliyor. Bunlar bid’at-ı hasenedir denilebilir. Böyle bir ayırımın pratikte hiçbir faydası yoktur. Bilakis bu ayırım zihinlerin karışmasına yol açıyor.
3. Sonradan ortaya çıkan şey dinden kabul edilmemelidir. Asıl bid’at bu şekilde olur. Sonradan ortaya çıkan şey dinden değilse onu dini kabul etmek asıl b,d’at olur. Yani Resulullah’ın sonradan çıkan davranışı vacib, mendub veya müstehab bir şeymiş gibi kısaca sünnetiymiş gibi ortaya koyduğu kabul edilmemelidir.
MESELA MEVLİD KANDİLLERİ…BİR KESİM BU BİD’ATTIR DİYE KARŞI ÇIKIYOR, BİR KESİM BUNU DİNİN BİR EMRİ GİBİ TELAKKİ EDİYOR. İki tutum da yanlış. Bir kere bu Resullullah’ın bir uygulaması değil sonradan çıkmış bir şey. Yapılmadığı halde dini açıdan hiçbir kınanma gerektirmeyen bir husus. Ancak böyle bir uygulama yapmayanlar kınanırsa, bir vacibi terk etmiş gibi muamele görürse bu uygulamayı yapanlar bid’at işliyor demektir. Çünkü Resulullah’ın ortaya koymadığı bir şeyi sanki o ortaya koymuş gibi kabul ediyorlar. Böyle bir tutum yoksa, Resulullah’a duyulan muhabbet ve onu methetme sebebiyle böyle bir uygulama yapılıyorsa bu meşrudur hatta peygamber’e duyulan sevgiden dolayı ecri bile vardır. Böyle bir anlayışla uygulanan mevlide bid’at demenin hiçbir anlamı yoktur. Daha önce verilen cenaze örneğiyle ilgili bir uygulamada böyledir. Mesela cenazelerde topluca yüksek sesle tekbirler salavatlar getirilir. Böyle bir uygulama dinin bir emri, uygulaması kabul edilirse bid’at işleniyor demektir. Böyle kabul edilmeyip sadece Allah’ı yüceltme, Resulullah’ı anma kastediliyorsa bir sakıncası yoktur. Dualardan sonra bitirme anlamında söylediğimiz ‘’el-Fatiha’’ da böyledir. Burada dua niyetiyle Fatiha okuyoruz. Bunu dindenmiş gibi kabul etmek bid’at ama böyle olmayıp dua niyetiyle okumak ta bir mesele yoktur. Zuhr-i ahır meselesi de bunun gibidir. Böyle bir namaz Hz. Peygamber döneminde yoktur. Vardır demek bu namazı bid’at kategorisine sokar. Bununla birlikte Cuma namazı sahih olmadı, ihtiyate binaen zuhr-i ahır kılınmalı, şeklindeki bir içtihatla bu namazı eda etmek tercih meselesidir.