Alıntı:
Anne Boleyn Nickli Üyeden Alıntı
Merhaba,
Çocukluğundan beri çok okuyan, araştırmayı seven biriyim. İyi bir eğitim aldım. ailemde kimsede görmesem de kendimi bildim bileli metafizik konulara ilgi duydum. İslamiyetten kopuşum kuranı Türkçe okumam ile başladı. Yıllarca direndim, inanmak için dua ettim, namaz kılmaya başladım ama hiçbir şey hissedemiyordum ve yaptıklarım inanılmaz saçma geliyordu. Bir noktadan sonra gerek Müslümanların tavırları, gerek Arap kültürü, siyasi konumu, insanların cahillikleri ve yobazlıkları yüzünden iyice k○ptum. İslamofobik denecek düzeye eriştim.
Uzun zamandır kültürleri, dinleri araştırıyorum. Herhangi bir fal/6.his yeteneğim yok ama bu konularda araştırma yapmayı seviyorum. İslamiyete duyduğum bu önyargı neredeyse tüm dinleri ve araştırana dek devam etti. Kuranın azarlayan ve korku üzerine kurulu söylemleri beni çok rahatsız etmişti fakat artık bu kadar katı düşünmüyorum. Kendime bu konuda bir şans daha vermek istiyorum. Oldukça rasyonel biriyim, çok gerçekçi düşünüyorum. Duygusal olarak neredeyse hiçbir şey hissedemiyorum. Ne çevremde, ne ailemde bu konuları konuşacağım ve fikir alışverişi yapacağım kimse yok. Tavsiyelerinize ve kaynak paylaşımlarınıza açığım. Yardımcı olursanız çok sevinirim
|
“Nefsini tarikat zevkinden uzak tutabilen insanlar az olmuştur. Dînî imanın yanında tarikat zevk ve neşvesi, Türk toplumunun asırlar boyu mânevî gücü, teselli kaynağı ve hayat neşesi durumunda kalmıştır. Padişah ki, insan oğlunun elde edebilmesi mümkün her türlü maddî imkânı nefsinde toplamış adam demektir, tarikat zevkinden uzak kalamamıştır... Anadolu ve Rumeli’nde mütevazı, sevimli gönül ve san ‘at adamları olan, çevrelerinde san ’at ve tasavvuf sevgisi telkinine çalışan şeyhler... önemli rol oynamışlardır... Cumhuriyet Türkiyesi ’nde tarikatlar sadece kanunen yasaktır. Fakat her tarikat hayatını devam ettirmektedir. Zaten aksi mümkün değildir. Zira tamamen vicdan ve zevk meselesidir.” (Y. Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c. X, s. s. 372-374.)
Müslümanların tarihindeki ateizm, bizlere ancak karşılıklı müsamaha ve saygı neticesinde tesis edilebilecek olan entelektüel bir münazara ortamın tesis edilmiş olduğunu açıkça gösteriyor. Kur’an açıkça belirtiyor ki birçok farklı inancın olması yine O’nun izni iledir. Müsamaha ve saygı üzere olunmalı ve hiçbir şekilde zorlama yapılmamalıdır: «Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi topluca iman ederdi. Hal böyleyken, mümin olsunlar diye sen tutup insanları zorlayacak mısın!»[Yunus suresi 99. ayet]«Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah her şeyi işitir ve bilir.»[Bakara suresi 256. ayet]Müslüman bir ilim ve fikir insanı olan Dr. Jaafar Idris, İslam’ın diğer inanç türleri üzerindeki duruşunu şöyle özetliyor: «İslami olmayan inanç türlerine mensup topluluklar ile çatışmaksızın var olmak veya olabilmek Kur’an’daki birçok ayette de belirtildiği gibi temel bir kaidedir ve tarih boyunca Müslümanlar tarafından da böyle tatbik edilmiştir. Müslümanların bazı hususi, istisnai durumlar ve olaylar üzerinden kendi dinlerine dayattıkları veya harici sebeplerden ötürü başvurdukları bir yöntem değil. İslam dininin tabiatı gereği ortaya çıkan bir netice...»[ Idris, J. (2012). An Islamic View of Peaceful Coexistence. Şu adresten erişilebilir:
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Erişim tarihi: 1 Ekim 2016].] İslam’ın fikrî mirası, içinde yaşadığımız çağın meydan okumalarına maruz kalan Müslümanlara güç vermeli, güven hissi aşılamalıdır. Bugün ateistlerin ve seküler düşüncenin ortaya attığı sözde yeni itirazlara, İslam’ın klasik dönem alimleri tarafından zaten cevaplar verildi. Bu açıdan bakarsak, Müslümanlar, devlerin omuzlarında yükselmiş durumdalar. Müslümanların tek meselesi o zengin ilim mirasına ulaşmak ve aslını bozmadan, sabitelerden ve esaslardan ödün vermeden içinde yaşanılan çağ dikkate alınarak, tatbik edilebilir ve karşılık bulacak bir dil kullanmak olmalıdır.