Alıntı:
Cyra Nickli Üyeden Alıntı
Teşekkür ederim hocam elimden geldiğince sabah namazlarına kalkıyorum mesaim 8 de başlıyor uyanık oluyorum yıllardır o saatte, nasip olursa teheccüd namazına da başlamak istiyorum. Sanırım rızık ve bereket için çok faydası varmış.
|
Bâyezîd Bistâmî (k.s.) hazretleri bir vakit, bir grup talebesi ile oturmuş tevekkül konusunda sohbet ediyorlardı. Talebelerinden bazıları tevekkül üzere olma halini kendi nefislerinde yaşamayı arzu ettiler. Yanlarına yiyecek bir şey almadan, Allah’a tevekkül ederek uzlete çekildiler. Kendilerini tamamen ibadet ve taate verdiler.
Aradan bir müddet geçince, aç kalma korkusu, zihinlerini ve gönüllerini meşgul etmeye başladı. Günler gelip geçiyor fakat onlara ne bir yardım ne de bir erzak geliyordu. Bedenen zayıfladılar, güçsüz ve takatsiz kaldılar. Duyguları, fikirleri değişti. Bu duruma nasıl sabredeceklerdi? Bu hale nasıl dayanacaklardı? Neticede nasıl bir tablo ile karşılaşacaklardı? Sonra düşünüp taşındılar ve Bâyezîd Bistâmî (k.s.) hazretlerinden bir talepte bulundular:“
– Efendim, eğer izin verirseniz rızık aramaya gidelim” dediler.“
– Bâyezîd Bistâmî (k.s.) hazretleri onlara:“
– Eğer rızkınızın nerede olduğunu biliyorsanız gidin ve isteyin” dedi.
Bu cevap karşısında feraset ve akıllı hareket eden talebeleri kendilerine şöyle bir yol buldular.“
– O halde Allah’a dua edelim de bu ihtiyaç ve sıkıntı hâlini bizden gidersin” dediler.“
– Bâyezîd Bistâmî (k.s.) hazretleri bu sefer onların sabrını denercesine:“
– Eğer O’nun sizi unuttuğunu düşünüyorsanız dua edin” dedi. Bunun üzerine talebeleri kendi kendilerine:“
– O halde tevekkül üzere oturalım ve bekleyelim, konuşmayalım” dediler. Bu sefer hocaları:“
– Allah’ı denemeye kalkmayın” dedi. Talebeler çaresiz kalıp ne yapacaklarını bilemediler ve hocalarına:“
– Efendim, o halde çare nedir, ne yapalım?” dediler.
Horasan diyarının büyük velisi, altın silsilenin altıncı halkası İran’ın Bistami şehrinde doğup büyümüş ve orada ahirete irtihal etmiş Üstadı Bâyezîd Bistâmî (k.s.) hazretleri talebelerinin gönül ufkunu açan şu ibretli cevabı verdi:“
– Çare, çareyi terk etmektir” dedi.
Yâni çözüm, kendi tercihini, isteğini terk etmektir, takdir neyse ona boyun eğmektir. Bu kıssayı “Rûhu’l-Beyân Tefsiri ”nde nakleden İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri peşinden şu nasihatlerde bulunur:“
– Ey yiğit! Tevekkülün hakikati, kişinin kendi isteklerini bir tarafa bırakmasıdır. Yaptığı ameli görmemesi ve ona güvenmemesidir. Rıza ve teslim çadırını kazâ ve kader mahallesi üzerine germesi ve Allah’ın izzet perdesinden ne zuhur edecek diye gözünü ilâhî kader hükümlerinin akışına çevirebilmesidir.
Ey yiğit! Tevekkülün hakikati, meydana gelen her şeye hâl nazarıyla değil, muhavvil (hâlleri oluşturanın) nazarıyla bakabilmektir. Kişi bu makama ulaşınca memleket hazinesinin anahtarını onun yanına bırakırlar ve o kişi gönül zengini olur. Akıllı kişiye gereken, Allah Teâlâ’dan başkasına iltifatı terk etmek, sevdiğinin yolunda sıkıntı ve meşakkatlere katlanmaktır. Azimetlerle amel etmek, Allah’ın has kullarının yapacağı davranışlardır. Peygamberlerden ülü’l-azm olanların sıfatıdır. Zorluklara göğüs germek ancak onlara kolay gelir.
Ey yiğit! Sana ağır gelip belini büken senin günah yükünden başkası değildir. Bilesin ki kul, nimetleri doğrudan elde etmeye muktedir değildir. Allah Teâlâ her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Yarattığı her şeye bir ölçü koymuştur. Kul bu ölçüye göre hareket edip, sebeplere yapışmak ve istemek zorundadır.
Fakat Allah Teâlâ murad ederse rızasına ermiş, kendine yakın eylemiş, seçkin, salih kullarına, istetmeden de verir. Güzel sonuç takva sahipleri içindir. Bazı büyükler şöyle demiştir: “Talep edeptendir. ”Çünkü Allah Teâlâ seni ancak kendisinden istemen için yaratmıştır. Sen ta baştan fakir ve muhtaçsın. Öyleyse cömert olan Allah’tan iste, istemekte cimri olma. Allah Teâlâ, bütün yaratıklarına lütuf sâhibidir.
Ey yiğit! Heva ve hevesine uyan maksuduna nail olamaz. Tazim ve edebi terk eden İlahi rahmetten uzak kalır. Nitekim büyükler şöyle demiştir: “İbâdet insanı Cennet’e götürür, Tanzimli ibâdet ise insanı Allah’a vasıl eder. Hürmet, teslimiyet ve tevekkül ile Hakk’a varan, rağbet ettiği her şeye ulaşır. Allah Teâlâ her şeyden haberdardır. O, işlerin tüm inceliklerini ve gizliliklerini çok iyi bilendir. Kim Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu bilir ve hissederse O’nun ilmi ile yetinir, kendinde bulunanları bir tarafa bırakır. Allah’ın zikri ile meşgul olur başkasını anmayı unutur. Boş iddia, riyâ, gösteriş ve yapmacıklığı terk eder. Her işte ihlâs üzere olur. Yüce Allah’tan, bu can bedende olduğu sürece bizi takva ve ihlâs ehlinden kılmasını, has ve hâlis kullarına katmasını, bize hayırların ve fetihlerin kapısını açmasını niyaz ederiz. Âmin. (Rûhu’l-Beyân c.15, s. 344-345)