01.08.24, 02:35
|
Acemi
|
|
Üyelik tarihi: 29.07.24
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 21
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
|
|
Alıntı:
Why Nickli Üyeden Alıntı
Salâvât-ı şerife diyip de geçmeyin haaa! Öyle telsiz vasıtasıdır bu kiiii!… Bir gün Ahmedi Rufaî Hazretleri ile Abdulkadir Geylanî Hazretleri oturuyormuşlar. Bir duvarın dibinde çölde. Genç bir çocuk gelmiş yanlarına 18 yaşlarında felan. Demiş “amuca” demiş “siz şeyh misiniz?” demiş. Abdulkadir Geylanî celâlli. Allah şefaatini nâil eylesin! Hazreti Rufaî de mülâyim böyle. “Şeyhiz ya!” demiş. “Siz demiş hani böyle, bazı şeyler yaparsınız!” İşte kerameti anlatacak : “Hani şöyle hiç kimsenin yapamadığını yapabilir misiniz?” “Ohoooo ben neler yaparım!” demiş Abdulkadir Geylanî, “Neler yaparım ben!” demiş. “Peki demiş madem yaparsın demiş ben birşey yapıyım ondan sonra da sen yap!” demiş. “Peki ne yapacaksın?” “Ben demiş bi gizleniyim beni bul!” demiş. Çocuktur. “Peki gizlen oğlum!” demiş. Şöyle duvarın arkasına geçmiş çocuk oradan: “Amuca oldu!” demiş. “Ara beni!”
Abdulkadir Geylanî kalkmış duvarın arkasında yok. Bir yıkık duvar. .. gibi bir şey. Ordan bak, buradan bak. Hazreti Rufaî bakmış. Eee ortada kuyu yok! Kaçsa görünecek! Vay anasına yokkk! Abdulkadiri Geylanî Gavsiyyet kuvvetiyle bütün dünyayı dönmüş. Bir aramış dünyayı. Yok efendim yok! Bir daha bir saat aramış yok. Hazreti Rifaî Hazretleri de yıldızlarda mutasarrıftı. “Kardeşim demiş sen bir yıldızları bak!” demiş. Bunlar deli sözleri gibi oğlum. Başkası dinlese bizi : “Bunlar deli lakırdıları mı anlatıyor!” der. Asıl delilik bunları anlamamaktadır. Hazreti Rıfaî, bütün yıldızları dolaşmış. Yok çocuk yokkk! İkisi birden üç saat, yok çocuk! Nihâyet gelmiş oturmuşlar bulamamışlar. İş başkaaa!.. Abdulkadir Geylanî demiş ki : “Oğlum seni bulamadık çık bakalım nerdesin?” Çocuk duvarın arkasından çıkmış gelmiş. Demiş : “Nerdeydin oğlum?” “Ben Ravzadaydım!” demiş. Ravza-yı mutahharada! Tâa Bağdattan bir salâvât-ı şerife çekiyor, Çeker çekmez salâvât-ı şerifeyi Ravza hüüp çocuğu emiyor. Çünkü Ravza’ya İzn-i İlahî olmadan ne bir melek-i mukarrib hiç bir şey yanaşamaz.
“Sakın terk-i edebden, kuy-u Mahbubu Hüdâ’dır bu! Nazargâh-ı ilahî’dir Makam-ı Mustafa’dır bu!”
Nazar-ı Akdesi İlahiyye her gün Rasûlullah’ın Ravzasına inmektedir. Kimse giremez oraya. Hangi Abdulkadir, Hangi Rufaî hazretleri oraya edeben giremezler. O halde bir salâvât-ı şerife çeker çekmez “huuub!” çektiği gibi alıyor. O çocuk anasından mı öğrendi. Hepimiz İslamız “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed!” Çek dur mırıldanacağına. Çek dur mırıldanacağına. Gece horul horuuul hayvan gibi uyuyacağına kalk bir de abdest al! Aç pencereni bak ne temiz hava. Yıldızlar pırıl pırıl. Yakında ay çıkacak. Dal!.. Kıl iki rekat namaz! “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed. Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed!… gidiyor oraya!.. Medine’de Ruhu Mübâreki Rasûlullah : “Benim ümmetimden birisi gece yarısı kalkmış yahu! Herkes uyurken nedir bu!” Mübârek ruhaniyyeti gülmeye başlar. Sen devam et! Devam et! Devam et! Devam et! Bir gün seni de çekerler oraya…
Hüsnü Ağanın şeyini biliyorsun değil mi anlatmıştım? Böyle Hüsnü Ağalar çok vardır. İçimizde de vardır. Müslüman cevâhir gibidir hiç belli olmaz. Hırpanî görünür. Bakarsın içinde deryalar gizlidir. Hiç belli olmaz…
Salâvât-ı şerife getirdiğin gibi, Kur’ân’da o demin söylediğim : “İnnâ fetehna leke fethen mübina!” Sûresinin sonundadır. “Muhammedü’r- Rasûlullah” diye başlayan bir âyet. Son âyet. Tercüme ederim şimdi : “Muhammedü’r- Rasûlullah!” “Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah’ın Peygamberidir!” Kur’ân-ı Kerim âyetidir bu. “Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı metiiin, birbirlerine karşı merhametlidir” diyor Allah-ü Zülcelâl. “O insanların secdeye kapandıklarını görürsünüz” diyor Ayet-i Kerimede. “Çehreleri yüzlerindeki secde izinden bellidir.” “simahüm fi vücuhihim min eseris sücud” Ayet-i Kerimede. O, Rasûlullah’ın ümmetini methediyor. Allah da orada Rasûlullah’ın ümmetini… Bu Ayet, beş tane satırdır. Ömründe bir defa oku ağamm oku! Oku bu âyeti! Hem gece yarısı bağırarak oku! Mahalle : “Deli!..” desin sana. Bunu okuduktan sonra bir Hafız Efendi bul, ama Efendi Hafız bul!. Hafızlar da seksen türlüdür. Hakiki Hafız olan yalan söylemeyen, haram yemeyen! “Hafız haram yer mi?” “Aha ha haa hangisi yiyor be birader ne diyorsun sen?” Yemeyenin dimağı çürümez azizim mezarda. Onun içine Allah’ın kelâmını sokmuş dünyada. Kafatasının içinde onun beynine kurtlar çıyanlar hürmeten konmazlar. Hafızasında Kur’ân âyetlerini hakiki hıfzetmiş de onu hiç zedelememiş insana sual de yoktur. Ama nerde bizim? Siz benden daha iyi biliyorsunuz. Yukarıda Hacı Kadir Efendi vardı bilirsiniz. Buralı olanlar bilir. Hacı Kadir Efendi. Hamamı da vardır burda. Evvelki sene onun hanımı hastalanmış beni çağırdılar gittim. Oraya hizmet eden bir kadıncağız da var. Hanımcağız kadın. “Doktor bey bir şey soracağım size!” dedi. “Buyur teyze sor!” dedim. O ihtiyar biraz. “Benim dedi kocam geçen sene öldü!” dedi. “Bu Hacı Kadir Beylerin yanında çalışıyorum, ayda 50 lira veriyorlar bana” dedi. “Burayı silip süpürüyorum. Burada dedi felan Caminin hafızına, imamına söyledim ki benim kocam ben câhilim bir şeyi okuyuver!” demiş. “Hatim getir, demiş Ramazan boyunca!” “Peki teyze getiririm” demiş. “Getirdi diyor doktor bey!” Ben bayramdan sonra gittim oraya. “Getirdi” diyor. “Ben diyor her ay 25 lira yığdım” diyor. “Buna, tam 175 lira para götürdüm!” diyor “Hafız efendi şunu da al. Zahmet ettin. Helal olsun!” demiş. “Yooo, demiş, ben bunu almam!” demiş. “Tam 300 kağıt vereceksin!” demiş “Okuduğum Kur’ân-ı geri aldım!” demiş. Aha burdan yalan söylemiyorum efendim ben! Ne olacak dedi? Hacı Kadir Efendinin hanımı dedi ki : “Zeynep Nene “ dedi “ Bana niye söylemedin?” dedi. “175 mi götürdün? Al dedi üzerini 125 lira daha götür ver!” Zeynep Nine götürdü verdi. Biz bekliyoruz orda. Bekledim akşama kadar. “Verdin mi verdim? Hangi Hafız?” Bir gece yakaladım ben onu sokakta. “Oğlum dedim sen utanmıyor musun?” “Yav ne niye utanıyım ne oldu da?” dedi. İnkar etti! Bu da hafız!!.. Bunlar cennete gidecek! Yok efendim hangi cennete!.. Hangi cennete? Hangi cennet? Hangi cennetten bahsediyorsun?.. Onun için aziz cemaat Kur’ân-ı Kerimde hakiki bir hafız efendi bulun. Bizim hafız bilir, İmam efendi bilir. Kur’ân-ı Kerimde on dört yerde “Elhamdulillahi Rabbilâlemin!” le başlayan süre var. On dört yerde. Bu on dört yerdeki Elhamdulillahi Rabbilin yedisi dünya hamdıdır. Dünyada bulunduğumuz zaman hamd edeceğiz. Yedi tanesi de ahiret içindir. Yani şudur: Yedi tanesi cesedin için, yedi tanesi ruhun içindir.
Bunlar: “Elhamdulillahi rabbil âlemin. Errahmanirrahim.” İşte… “Elhamdü lillahillezi halakes semavatı vel erda” Bütün semavat ve yerin Allahına hamd olsun! “Elhamdü lillahillezi lehu ma fis semavati ve ma fil erdi…” “El hamdü lillahillezi enzelel kitabe ala abdihil..” başlayan var âyeti kerime. “Fe kutia dabirul kavmillezine zalemu …” diye başlayan bir âyeti kerime. “Fe lillahil hamdü rabbis semavati ve rabbil erdi rabbil alemin” Bunlar cesedimiz için yaptığımız hamdlerdir. Bunları ömründe bir defa oku. Elhamı okuyoruz. Âhiret ehli için yani ruhaniyetimizi “Elhamdulillahi Rabbil âlemin. Errahmanirrahim. Malikiyevmiddin. İyyakenâbudu ve iyyakenestaine” kadar. Tekrar “Elhamdulillahi Rabbil âlemin.” “Fe kudiye dabirul kavmillezine zalemu …” diye başlayan bir âyeti kerime var. “… hamdü lillahillezi neccana …” var. Elhamdulillahi ellezi hedaya var. Elhamdulillahi ziye seba var. Ve âhiri davaihum elhamdulillahirabbilalemin.. Bunlar var!
Bu âyetleri ömrünüzde bir defa okuyun, okuyun onları. Birer tek âyet. Haa; yüzünden oku, birini cesedinin üzerine üfle, birini de yut, Ruhuna oku! “Bunlarda ne faide vardır?” Vardır işte demin ki Abdulkadir Geylanî ile konuşan herif böyle hazırlamış kendini, küçücük çocuk! Bu hassaların hepisi hepimizde var. Ama biz kullanmasını bilmiyoruz. Onun için bunları başkasına anlatırsan: “Efendim menkıbe bunlar!” Kabul eder şeyi de. E be oğlum böyle şeyler fevkattabie işler olur. “Hintliler de yapıyor bu işi!” der bazısı. Okumuş. Bazısı “masal!” der. Bazısı “zırıltı!” der geçer.
Fakat aziz cemaat bu memlekette dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşıp gelen akılları şaşırtan, ruha hoşluk veren bir çok vaka’lar vardır. Menkıbe bunlardır. Bu menkıbe vadisinde dolaşmak çok güçtür, her babayiğidin kârı değildir. “Herif su üstünde yürümüştür. Yaaa nasıl yürümüştür?” Güçtür yaa onu anlamak güçtür oğlum! Yürür yaa. Saman çöpü yürüyor da ona şaşmıyorsun. Senin sen Allah sana muhatap. Kur’ân-ı Peygamberi senin için göndermiş. Senin su üstünde yürümene niye şaşacaksın. Bu yolda neler olmuş oğlum neler! Mansur kellesini vermiş! Nesimi derisini yüzdürmüş! Bu; renklerin, kokuların, güneşlerin, yıldızların dertop olduğu bir âlemdir. Toplandığı bir âlemdir. Demin de dediğim gibi yularını nefsine kaptıranlar bundan bir şey anlayamazlar. Herif safsata söylüyor der. Büyükler hepisi toprakta. Onun için bir mevsuf hadis vardır. “İza tehayyertüm bil umur festeinu min ehlil kubur.” Çok başınız sıkıldığı zaman, bunaltıda kaldığınız zaman kabirlerden yardım isteyiniz. Hadis-i Rasûlullah. Mevsuf hadis: Yani Resûlun böyle bir hadisi var da ona benzeyen başka kelimelerle ifadesi mevsuf hadis. Çok bunaldığınız zaman kabirlerden istiane ediniz, yardım isteyiniz. Gidip de türbeye mum adamak, yahut efendim iplik bağlamak değil bu. Bu şu demek azizim bu şu demek: “Dedelerimiz, babalarımız şimdi kabirde yatanlar öyle müşkil hal olduğu zaman ne yaptılar onları yapınız!” demektir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
|
Ağlayarak okudum teşekkür ederim allah razı olsun.
|