Alıntı:
Rabbe Hamdolsun Nickli Üyeden Alıntı
Emeğinize sağlık hocam, birde şöyle bir durum var tabi tefsiri ve ordaki anlamı tam anlayamıyorumdur. Fakat bakara süresinde 102 ayetti yanlış hatırlamıyorsam, o iki melekten, Harut ve Maruttan sihri öğreniyorlardı. Onlardan kendilerine faydalı olanı değil, zararlı olanı öğreniyorlardı. Şimdi burdan sihrin faydalı olanı var mı anlamı çıkar mı bu konuya epey kafa yordum zamanında ama bi sonuca varamadım
|
Bakara suresi ayet 102. “Yine onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurduğu şeylere tâbi oldular. Aslında Süleyman gerçeği inkâr etmemişti, fakat şeytanlar ,inkâr yolunu tutup insanlara sihri ve Bâbil’de Hârût ile Mârût adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Ama o iki melek, ‘Biz sadece bir imtihan vasıtasıyız, sakın yanlış yolu tutup da küfre girme!’ demeden kimseye sihir öğretmiyordu. İşte bunlardan, kişi ile eşinin arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Büyücüler de Allah’ın izni olmadan öğrendikleri marifetlerle kimseye zarar veremiyordu. Bunun yanında kendilerine zarar veren, fakat hiçbir fayda sağlamayan şeyleri öğreniyorlardı. Yine onlar sihri tercih edenin âhirette hiçbir nasibinin olmayacağını da pekâlâ biliyorlardı. Kendilerini satarken aldıkları bedel (sihir ve küfür) ne kadar kötüydü, keşke bilselerdi!”Yine onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurduğu şeylere tâbi oldular. Aslında Süleyman gerçeği inkâr etmemişti, fakat şeytanlar, inkâr yolunu tutup insanlara sihri öğretiyorlardı. Denildi ki âyette yer alan mâ-tetlû (ما تتلو) “şeytanların yazdığı sihir” demektir. Tetlûnun (تتلو) “okumak” anlamındaki “tilâvet’ten geldiği de söylenmiştir. Bir de İbn Abbâs’ın görüşüne göre mâ-tetlû şeytanların rivâyet ettiği sihirdir, denilmiştir[Beğavî, Me‘âlimu’t-tenzîl, I, 98; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, I, 326]. Bu yorumların hepsi aynı noktada toplanır.Bu âyet yahudilere karşı delil getirme konumundadır. Çünkü onlar takip ettikleri yolun Süleyman aleyhisselâmdan alındığını iddia ediyor, şayet bunda küfür ve inkârı gerektirecek bir şey varsa bu fiili Süleyman’ın işlediğini söylüyorlardı. Azîz ve celîl olan Allah nebîsine Süleyman’ın küfre girmediğini, fakat şeytanların -insanlara sihir öğrettikleri için- küfür fiilini işlediğini haber vermiştir. Şu ihtimal de söz konusudur: Şeytanların yolunu izleyenler, onların öğretmesi sonucu sihre inanıp uygulamak suretiyle kâfir olmuşlardır. Onların küfrü buna sebep teşkil eden şeytanlara nispet edilmiştir, tıpkı puta tapmanın kendilerine nispet edilişi gibi, zira onların tahrikiyle putlara tapınılmıştır. Nihaî gerçeği bilen Allah’tır.
Bâbil’de Hârût ile Mârût adlı iki meleğe. Denildi ki “ve mâ unzile” (وما انزل) nefiy konumunda olup “ve mâ kefere Süleymânu” (وما كفر سليمان) üzerine matuftur (Bâbil’de Hârût ile Mârût adlı iki meleğe bir şey indirilmemiştir). Bir de denildi ki “ve mâ unzile” (وما انزل) [menfi değil müsbet konumunda olup], “Bâbil’de iki meleğe indirilen şeyler” demektir.Bâbil diye isimlendirilmesinin sebebi halkının konuştuğu dillerin çeşitli oluşudur, denildi. Bu husûs ancak nakil yoluyla bilinebilir.Hârût ile Mârût hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Hasan-ı Basrî’nin kanaatine göre bu ikisi melek olmayıp fâsık ve inatçı iki adamdı[Bu görüş kelimenin, “el-melikeyni” (الملكين) şeklinde okunmasına bağlıdır, yani âdemoğullarından iki erkek (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I, 459; Kurtubî, el-Câmi’, II, 52; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 138)]. Çünkü, “Emrettiği konularda Allah’a âsi olmazlar”[Tahrim suresi ayet 6], “O’ndan emir almadan konuşmazlar”[Enbiya suresi ayet 27] meâlindeki ayetlerin de ifade ettiği üzere azîz ve celîl olan Allah meleklerini itaat etmek ve emrine uymakla nitelemiştir.
Medineli Yahudiler sihir ve büyüyle ilgili meşruiyet söylemini temellendirmek adına Hz. Süleyman’ın sihir ve büyüyle meşgul olduğu iddiasında bulunmanın yanı sıra uzak geçmişte Babil’de Harut ve Marut adlı iki meleğe sihir bilgisi indirildiği yönündeki asılsız hikayeleri de gerçek kabul etmiş ve buradan hareketle kendilerine ikinci bir dayanak oluşturma yoluna gitmişlerdir. Bu husus ayetteki ‘’ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ’’ ifadesiyle belirtilmiştir. Ancak bu ifadeyle ilgili irab ve mana takdirinde çok farklı görüşler ileri sürülmüştür. Özellikle ifadenin başındaki ‘’ma’’ harfinin işlevine dair iki farklı izah getirilmiştir. İlk izaha göre ma harfi nefy (olumsuzluk) belirtir. Bu durumda ‘’ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ’’ ifadesi ‘’ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ’’ ifadesine matuf olarak, ‘’Oysa Süleyman küfre düşmedi ve aynı zamanda iki meleğe sihir bilgisi indirilmedi’’ şeklinde bir anlam içerir. Nitekim Abdullah İbn Abbas ve Rebi’b. Enes de ‘’ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ’’ ifadesini ‘’Allah iki meleğe sihir bilgisi indirmedi’’ diye açıklamayı yeğlemiştir. [Taberi, Camiu’l-Beyan 2. Cilt sayfa 331] Buna göre ‘’ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ’’ ifadesinin başındaki ‘’ma’’ harfi de nefy (olumsuzluk) belirtir ve dolayısyla ‘’O iki melek hiç kimseye sihir öğretmiyordu. Dahası onlar ‘’Biz ancak ve ancak bir sınama vesilesiyiz; Sakın (sihir ve büyüyle iştigal edip) kafir olma diyorlardı manasına gelir’’ [Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-Gayb 3.cilt sayfa 629]
Kimi müfessirlere göre en isabetli yorum budur. Ayetin ‘’ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ ‘’ şeklindeki kısmında takdim-tehir bulunduğunu varsayan hu yoruma göre takdiri mana şudur:Süleyman küfre girmedi; Yahudilerce iddia edilenin aksine iki meleğe (Cebrail ve Mikail) de sihir bilgisi indirilmedi Fakat şeytanlar, yani Babil’de Harut ve Marut isimli şeytanlar halka sihir-büyü öğreterek kafir oldular’’
Farklı yorumlar da mevcut konuyu çok uzatmamak maksadıyla bu kadarıyla iktifa ediyorum.