“Tarikatlar hakikatlerin yollarıdır. Tarikatların içerisinde en meşhur ve en yüksek ve cadde-i kübra iddia olunan tarik-i Nakşibendî hakkında, o tarikatın kahramanlarından ve imamlarından bazıları, esasını böyle tarif etmişler, demişler ki: Yani, ’Tarik-i Nakşîde dört şeyi bırakmak lâzım: Hem dünyayı, hem nefis hesabına ahireti dahi maksud-u hakiki yapmamak, hem vücudunu unutmak, hem ucbe, fahre girmemek için bu terkleri düşünmemektir.’ Demek hakiki marifetullah ve kemalât-ı insaniye terk-i mâsiva ile olur.”
Elcevap: Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı, bütün masivayı terk, hatta esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakkın zatına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefs gibi, pek çok vazifedar letaifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o letaifi, kendilerine mahsus ayrı ayrı tarik-i ubudiyette hakikat cânibine sevk etmekle, sahâbe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette, kalb bir kumandan gibi, letaif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün. Yoksa, kalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitmek, medar-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırardır. (Nursî, Sözler, s. 613-616).
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|