1922 yılında yaptığı meclis konuşmasının başında peygamberlerin gönderilişindeki ilahi usule, dinimizin son din ve Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimizin son peygamber oluşundaki hikmete değinirken şöyle söylüyor:“Ey arkadaşlar! Allah birdir, büyüktür. İlahi kanunların işleyişine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalaa olunabilir. İlk devir, beşeriyetin sebavet (çocukluk) ve şebabet (gençlik) devridir. İkinci devir, beşeriyetin rüşd ve kemal (yetişkinlik ve olgunluk) devridir. Beşeriyetin, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi, yakından maddi vasıtalarla kendisiyle iştigal edilmeyi istilzam eder. (uğraşmayı gerektirir.) Allah, kullarının lazım olan nokta-i tekâmüle vusulüne kadar, içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla, iştigali, lazime-i ulûhiyetten addeylemiştir. (Tanrılık gerçeği saymıştır.) Onlara Hz. Âdem aleyhisselamdan itibaren mazbut ve gayr-ı mazbut (belirli ve belirsiz) bildirilen ve bildirilmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat peygamberimiz vasıtasıyla en son hakayık-ı diniye (dini gerçekler) ve medeniyyeyi verdikten sonra artık beşeriyetle bil vasıta temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. Beşeriyetin derece-i idrak, tenevvür ve tekâmülü (anlayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması), her kulun doğrudan doğruya ilahi ilhamlar ile temas kabiliyetine vasıl olduğunu kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenab-ı Peygamber, Hatemü’l Enbiya olmuştur ve kitabı, Kitab-ı Ekmeldir…”(Sadi Borak, Atatürk ve Din, Anıl Yayınevi, İstanbul, s. 17. )
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|