Gerekçeleri ne olursa olsun, Latin alfabesinin kabulü acaba Türkiye’nin – ya da en azından Türk aydınının – Şark kültürel yörüngesinden uzaklaşması ve Batı dünyasına açılması sonucunu doğurmuş mudur? Sorunun birinci bölümünün cevabı, büyük ihtimalle Evettir: eski yazı öğretiminin yasaklanması, Türkiye’nin Şark dünyasıyla kültürel iletişiminde esaslı bir kopukluk doğurmuş; İslamiyetin edebi ve düşünsel kökleriyle bağlantıyı koparmıştır. İkinci bölüme, yani Batı’ya açılma meselesine gelince, bu sonuca yol açacak nedenselliği kavramak kolay değildir. Latin alfabesi benimsenince – Latin yazısı kullanan dilleri öğrenme süresinin belki birkaç gün kısalması dışında – Batı dilleri ve literatürüne vukufta bir artma mı olmuştur? Latin harfleri ile Avrupa kültürü arasında esrarengiz bir bağlantı mı vardır? Türkiye dışı örneklerin incelenmesi, bu tür bir iyimserliğe izin vermemektedir. Latin alfabesini kullanmadıkları halde Türkiye’ye oranla Batı kültürüne daha iyi uyum sağlayabilmiş olan ülkelerden akla gelenler şunlardır: Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Ermenistan, Gürcistan, İsrail, Japonya, Güney Kore, Taiwan ve Hong Kong. Bunlardan ilk birkaçının zaten Batı kültürünün bir parçası oldukları – dolayısıyla yazı reformu veya benzeri reformlara zaten gerekleri olmadığı – şeklindeki muhtemel itiraza katılmak mümkün değildir. Modern çağın başlangıcında bu ülkelerin Batı Avrupa kültürüne olan uzaklığı, Türkiye’ninkinden farklı sayılamaz; ancak Batılılaşma sürecinin Türkiye’ye oranla biraz daha daha erken başlamış olması (Ruslarda 17. yüzyıl sonları, Rum ve Sırplarda 18. yüzyıl sonu) ve Hıristiyan olmanın, bir ölçüde Batı kültürüne açılmayı kolaylaştırıcı psikolojik etkisi ileri sürülebilir. Buna karşılık Japonya Batı etkisine Türkiye’den en az 30-40 yıl sonra (1868’de) açılmıştır. Hong Kong’un Batı dünyası ile teması ancak 100, Kore ve Taiwan’ınki ise 40-50 yıllık bir geçmişe sahiptir. A rapça ile aynı yapısal özelliklere sahip bir yazı sistemi kullanan İsrail, kültürel alışveriş anlamında, yukarıdaki ülkeler arasında günümüzde Batı’ya en yakın olanıdır. Nihayet, Arap yazısını kullanmaya devam eden BAE, Kuveyt, Oman ve Bahreyn gibi bazı Arap devletlerinin günümüzde birçok bakımdan Türkiye’den daha çağdaş, uluslararası kültürel etkileşimlere açık ve “Batılı” ülkeler safına katıldıkları da itiraf edilmelidir. Birbirine benzer tarihi kökenlere sahip olup, yakın çağda farklı alfabeleri benimseyen ulusların vardığı sonuçları karşılaştırmak da yararlı olabilir. Balkan yarımadasında, bundan 120 yıl önce aşağı yukarı aynı derecede ilkel bir toplumsal yapıya sahip olan iki Müslüman ağırlıklı ulustan Arnavutlar Latin, Boşnaklar Kiril kökenli bir alfabeyi benimsemişlerdir. Boşnaklar, son olaylara kadar, herhangi bir Doğu Avrupa halkı kadar Batı kültürünün bir parçası olmuş iken, Arnavutlar için aynı iyimserliği ifade etmek zordur. Bu sonuçta, Arnavutluk’un uğradığı Enver Hoca felaketi kadar, 1878-1918 yılları arasında Bosna’da hüküm süren Avusturya-Macaristan idaresinin uygulamış olduğu ilerici eğitim politikasının da etkisi görülebilir. Asya’nın çokuluslu ve çokdilli iki büyük cumhuriyetinden Endonezya Latin alfabesini ve tek resmi dili benimserken, Endonezya ile aynı yıl (1948) bağımsızlığına kavuşan Hindistan, bir düzine farklı geleneksel yazı sistemini kullanan yirmi kadar yerel dili, devlet ve eğitim dilleri olarak kabul etmiştir. Geleneksel Hint yazıları, Arapçayı andıran yapısal özelliklere sahiptir (bitişik yazım, seslilerin noktalama işaretleriyle belirtilmesi gibi). İki ülke arasında, Batılılaşma/modernleşme bakımından bugün büyük bir fark görülmemektedir. Yanılmıyorsak, bir Batı dili (İngilizce) bilen kişilerin oranı Hindistan’da daha yüksektir. Uluslararası bilimsel literatüre katkı bakımından Hindistan, Endonezya’dan ileridedir. Güneydoğu Asya’da, Tayland geleneksel yazısını korurken komşusu Malezya Latin alfabesini benimsemiş; Vietnam, Fransızların etkisiyle Latin yazısını kabul ederken, komşusu Kamboçya (aynı Fransız etkisine rağmen) eski Khmer yazısında karar kılmıştır. İlk iki ülkenin bugün modernleşme süreçlerini yaklaşık eşit başarıyla sürdürdüklerini, son iki ülkenin ise eşit ölçüde derin bir toplumsal karanlığa boğulduklarını görmekteyiz. Örneklerden, Latin yazısını kabul etmek veya etmemek ile Batı kültürüne açılmak arasında herhangi bir ampirik (gözlemlenebilir) ilişki bulunmadığı sonucunu çıkarabiliriz.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|