Ko keşf ü kerâmâtı,
Geç cümle makâmâtı,
Kasdet bulagör Zâtʼı,
Gel Hû diyelim Hû!..
Tasavvufun gâyesi, Cenâb-ı Hakkʼa yakın bir kul olabilmek ve Oʼnun dostluğuna erebilmektir. Yoksa çeşitli zuhûrat, sünûhat, ilham, keşif ve kerâmetlere ermek değildir. Bunlar, seyr u sülûk esnâsında bazen görülebilen birtakım tecellîlerdir. Fakat bunlar aslâ tasavvufî terbiyenin maksadı değildir. Hüdâyî Hazretleriʼnin tâbiriyle “maksad-ı aksâ” yani “en yüce gâye” yalnızca Cenâb-ı Hakʼtır.
Bunun içindir ki gerçek tasavvuf;
Nefsâniyeti bertaraf edip rûhâniyeti inkişâf ettirmek,
Kendini her an ilâhî huzurda bilmek,
Zikr-i dâimî neticesinde kalben Cenâb-ı Hakʼla beraber olmak için girilen bir mânevî terbiye yoludur.
AŞK HER ŞEYİ SENİN İÇİN VAR ETTİM DİYEN RABBE ; HER ŞEYİ SENİN İÇİN TERK ETTİM DİYEBİLMEKTİR.
|