Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Beşer kendini her ne kadar özgür zannetse de inanç kalıplarının, ödünç aldığı fikirlerin, sorgulamadan inandıklarının ve onu sürekli aynı döngüde tutan huylarının kölesidir. Beşer, bu huylar, ezberler ve özgün olmayan düşünce-davranış kalıpları üzerinden yaşar ve onların emirlerini yerine getirebilmenin özgürlük olduğunu zanneder. Daha çok beş duyusunun emrinde hareket eder, ötesini düşünme yeteneğinden yoksundur. Öte yandan, maddi dünyanın gücü de anlayış ve bilinç piramidinde aslında en düşük seviyede olan “beşer”e verilmiştir. Çünkü maddi bir güce ulaşmak gayesiyle hayatını heba etmek, ancak beşerin yapabileceği bir deliliktir. Çünkü insan, böyle bir deliliğe girmek bir yana, yakınından dahi geçmeyi düşünmeyecek bir varlıktır. O ne bu boş güce ne de dışarıdan parıltılar içinde görünürken içinde sıkıntılı, buhran dolu ve cehennem gibi yaşamlara taliptir. Beşer; nefsinin tatminsiz açlığı, içi boş arzuları ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan “daimi iç sıkıntısı” ile yaşamaya mahkûmdur. Bu “iç sıkıntısı”nı unutabilmek için sürekli yeni uğraşlara, hedeflere ve daimî bir harekete (koşturmaya, oyalanmaya, oyuncaklara) ihtiyaç duyar. Gürültüye ve harekete bağımlıdır. Ve beşerin yaşamı, içinde tohumunu taşıdığı “insan” adlı varlık filiz verene dek, ne yaparsa yapsın, sıkıntı dolu olacaktır. Çünkü beşer, aslında bilmeden, sürekli olarak kendi doğası ile mücadele ve kendine ihanet halindedir. “İnsan” kelimesi “üns” kökünden gelir. “Üns” bağ kurmak anlamındadır. İnsan, kendi varlığının kökleriyle, yani Allah ile bağ kurabilen varlığın ismidir. Beşer ise, insanın bu bağdan bihaber olan (köklerini unutmuş) halidir. Bu anlamda, insan kelimesinin bir diğer kökü kabul edilen “nesy” kavramı, yani “unutmak” kelimesi bambaşka bir derinlik kazanır. İnsan bedeni içinde “nesy (unutma) hali” içinde olunduğunda, ortaya “beşer” çıkar. Beşer, “ünsiyet (hatırlama, bağ kurma) hali” içine girip, kendi köklerini hatırlayıp, Allah ile bağ kurmaya yöneldiğinde “insan” olur. Allah (cc) yar ve yardımcın olsun.
|
‘’Kulum nafilelerle bana yaklaştıkça ben onu severim. Onu sevdiğimde işiten kulağı gören gözü tutan eli yürüyen ayağı olurum. Benden isterse ona veririm. Bana sığınırsa onu korurum.’’ (Müsned 6. 256)
Özellikle bu hadisle ilgili olarak mecaz ve kinaye tespiti yapılmak suretiyle müşkil çözülebilmektedir. Burada Allah’ın ibadetlerle kendisine yaklaşan kulunun işiten kulağı ve gören gözü olması ifade edilmektedir. İbn Hacer ‘’Allah’ın kulak ve gözü nasıl olur’’ şeklindeki bir soruya çeşitli tevillerin yanısıra bu ifadenin kula yardım ve onu teyid etmekten mecaz ve kinaye olduğunu söyleyerek müşkilli gidermeye çalışmıştır. (İbn Hacer, Feth, 8. Cilt sayfa 146) Ayni de İbn Hacer’le aynı kanaattedir. (Ayni, Umde, 19. Cilt 49)
Müminin kalbi bu dereceye vardığı zaman kendisine yakınlık ve beraberlik tablosu açılır ve Allah (cc)’ın kendisi ile birlikte semaları üzerinde arşı üzerinde mahlukatından uzak idare etme yaratma ve emir vermekle birlikte kendisinden gaib olmadığını müşahede eder. Kulun indinde tazim ve iclal ile birlikte bu sıfata ünsiyet hasıl olur. Kendisi yalnızlık duyarken O’nunla ünsiyet eder zayıf iken kuvvet bulur Hüzünlü iken O’nunla ferahlık duyar. Kaybetmiş iken O’nun sayesinde bulur. İşte o zaman şu hadis-i kudsinin tadını elde eder.
‘’Kulum nafilelerle bana yaklaştıkça ben onu severim. Onu sevdiğimde işiten kulağı gören gözü tutan eli yürüyen ayağı olurum. Benden isterse ona veririm. Bana sığınırsa onu korurum.’’ (Müsned 6. 256)