Gülen’in 1971 muhtarısından kısa bir süre sonra, muhtemelen 1972 yılında Yaşar Tunagür ve dönemin MİT müsteşarı Fuat Doğu ile birlikte Ankara’da buluşması ki bu buluşmanın ev sahipliğini yapan kişi Vehbi Koç’tur önemli rol oynamıştır.
Kuvvetle muhtemeldir ki bu gizli buluşmada Gülen’in önüne bir proje konulmuş o da bu projeye talip olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu başkan vekili Selçuk Özdağ 1980 li yıllarda Fuat Doğu ile yaptığı mülakata atıfla, ‘’Fuat Doğu bana, ‘Ben Mit müsteşarlığı değil. CIA’nın şube müdürlüğü görevi yaptım, dedi’’ şeklinde bir bilgi aktarmıştır. (Özdağ eski MİT müsteşarıyla ilgili bilgiyi 27 Aralık 2016 tarihinde A Haber televizyonunda yayımlanan ‘’Memleket Meselesi’’ adlı programda dile getirmiş ve bu bilgiyi aktarırken, ‘’Kamuoyuyla ilk defa burada paylaşıyorum’’ demiştir.) Bu çarpıcı bilgi dikkate alındığında mezkûr buluşmada Gülen’in önüne ne tür bir proje konulduğu meselesi çok az anlaşılır.
Bu vesileyle belirtmek gerekir ki Fethullah Gülen belasını Türkiye’nin başına musallat eden kişi Yaşar Tunagür’dür.
Cumhuriyet Senatosu Araştırma komisyonunca hazırlanan rapordan anlaşıldığı kadarıyla geçmişi ve karanlık mahfillerle ilişkileri şaibeli bir kişi olan Tunagür 1960 ihtilalinden sonra Edirne’ye müftü olarak-ki o sırada il müftü yardımcısı FETÖ’nün ilahiyat camiasındaki en kıdemli temsilcilerinden biri olan Suat Yıldırım’dır-görevlendirildiğinde Fethullah Gülen’le tanışmış ve bu tanışmadan sonra ikisi arasında baba-oğul ilişkisine benzer bir yakınlık oluşmuştur. 1963-1965 yılları aradsında İzmir ve civarında gezgin vaizlik de yapan Tunagür, 1965 yılında Demirel’in başbakanlığında kurulan otuzuncu hükümet döneminde vekaleten Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevini üstlenmiş ve bu görevde iken Gülen’i İzmir Kestane pazarı camiine tayin etmiştir.
Saidi Nursi alimdir lakin hatadan münezzeh değildir. Şimdi bilindiği gibi Ehl-i Beyt (Şia) mektebine göre sonradan tahakkuk eden bir inançla imam denilenler masumdurlar (hatasızdırlar). Sünni mektepte ise peygamberler dışında birilerine yöneltilen bu masumiyet iddiasının yanlışlığı hep vurgulana gelmiştir. Şu soruyu soralım herhangi bir Sünni tarikat şeyhi veya Nursi (ki bu Süleyman Hilmi Tunahan ya da Hüseyin Hilmi Işık da olabilir) yahut bir başkasının şahsında fiilen tezahür eden böylesi bir yaklaşımın Şia’daki masum imam anlayışından ne farkı vardır.?
Mesela şu ifadeler sıkıntılıdır. (Sonradan tahrifat yapılmadıysa)
Said Nursi’nin ifadesiyle, Risale-i Nur Kur’an’ın indiği semadan ve Kur’an ayetlerinin yıldızlarından nazil olmuştur.’’(Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sözler Yayınevi, İstanbul 1991 Sayfa 79) Said Nursi’nin talebelerinden Hasan Feyzi Yüreğil bir mektubunda şunları kaydetmiştir: ’Ey Risale-i Nur! Senin hakkın dili ve hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığında hiç şüphe yok. ‘’Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım., hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbani ve Kur’aniyim. Bir layemutun eserinden fışkıran kerametli bir nurum’’ 8Said Nursi Şualar, sayfa 384 Said-Nursi Tarihçe-i Hayat sayfa 45-49)
Daha birçok örnek verebilirim. Sonradan tahrif olduğunu düşünebiliriz.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|