Bu bahiste bir efsane gibi hikâye edilir ki: Ayasofya’nın temeli kazıldığı vakit su çıkınca mimarlar ne edeceklerini ilkin bilemezler. Ve hatta ya mabedi daha küçük yapmayı ya da bir başka yere taşımayı düşünürler. İşte o vakit bir yaşlı ihtiyar gelip de onlara bir kurşun madeninin yerini gösterir ve bu kurşunların eritilip de temele doldurulmasını bu müşkülden ancak böyle kurtulacaklarını söyler. Mimarlar da bu işi, o aksakallı ihtiyarın dediği gibi yaparlar da bu sıkıntıdan halas olurlar. Kimi işte bu ihtiyarın yine o gece kralın rüyasında gördüğü ihtiyar olduğunu söylemiştir lakin hakikati bilinmez, sadece rivayettir. Ve işte bu temel kazıldığı vakit Kral Justinianus kırk arşın yere inildiğinde bir tuhaf sevdaya düşmüştür derler ki o da şudur: Kral âlemdeki en büyük ve en kıymetli mabedi yapmayı dilediğinden bu mabedin temelini altın, gümüş ve mücevherlerle doldurmaya niyetlenmiş ve hatta olur da Ayasofya tekrar harap olursa o vakit bu temelden çıkarılacak altınlarla benden sonra gelenler bu mabedi yeniden inşa etmeye güç yetirirler diye düşünmüştür. Öyle midir, değil midir bilinmez. Yalnızca rivayettir.
AYASOFYA’NIN TEMELİ KAZILIP da inşasına başlandığından bir vakit sonra mimarlarından biri ve yaşça daha ileri olduğundan mimarbaşı olan Anthemios ruhunu teslim etmiş ve bu iş tek başına İsidoros’a kalmıştır. Bu hâl karşısında ilkin ne yapacağını, nasıl yapacağını ve hatta böyle büyük bir mabedi nasıl inşa edeceğini kestiremeyen İsidoros; kraldan, yakınlarda bir başka arazi daha istemiş ve orada da aynı şekilde bir temel kazılmasını murat etmiştir. Kralın bunu kabulünden sonra İsidoros, Ayasofya’nın inşası için yapılacakları yapmazdan evvel bu arazi üzerinde aynısını daha küçük bir ölçekte inşa etmiş sonra o modele göre Ayasofya’yı inşaya başlamıştır. Ve hatta Ayasofya’nın hemen ardındaki bu arazide ve böyle bir maksada hizmet için yapılan bu mabet dahi kutsal bir mekân olarak bilinmiş ve Aya Sergios ismi verilmiştir. Lakin halk arasında bu mabedin ismi Ayasofya’ya benzerliğinden ve bu kıssadan mülhem Küçük Ayasofya olarak anılmıştır.İsidoros temelde büyük bir değişiklik yapmadan devam etse de yine de bazı değişiklikler hem kralın arzusuyla hem de kendi istidadınca yapılmıştır. Misal kral, yeri geldiğinde çalışanları teftiş etmek ve mabet yapıldığında kimseye görünmeden gelip gidebilmek için sarayı ile Ayasofya’yı birbirine bağlayan bir dehlizin yapılmasını emretmiştir. Ve anlatılan o ki yapılmıştır da. Kralın sarayının altından Ayasofya’nın temeline oradan da bir merdivenle üst galerilerin olduğu bölüme geçen gizli bir yol olduğu ve kralın bu dehlizden gerektiği vakit gelip işçileri gözetlediği ve işlerini hakkıyla yapıp yapmadıklarını tetkik ettiği bir efsane gibi anlatılmıştır. İşte bu hâl karşısında da işçiler kralın her vakit orada olduğunu ya da olabileceğini vehmettiklerinden işlerine gayretle sarılmışlardı. Ve hatta bazıları rivayet etmişlerdir ki Konstantiniyye’nin etrafı denizle çevrili olduğundan şehir kuşatıldığı yahut bir tehlike olduğu vakit eski binalarda yapıldığı gibi Ayasofya’nın da temeli taş ve toprak üzerine değil de büyük sütunlar üzerine oturtulmuştur. Altı dehlizler ve tünellerle su dolu bir mekâna çıkmaktadır ki orada kayıkla dolaşmanın mümkün olduğunu söylerler. Ve hatta su ihtiyacı hasıl olduğunda dahi burası bir sarnıç vazifesi görüp buradan su alırlarmış. Gözümle görmemişimdir lakin rivayettir, anlatılır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|