İslam yurtlarının yoksullaştığı, hakikatlerine ters düşmenin ağrılarıyla vurulduğu bir gerçeklikte, İslam insanı olan insan-ı kâmilin ete kemiğe bürünüp yeniden hayata yürümesi adına Eşrefoğlu gibi pîrlerin kurucu olmaları gerekiyor. Zira onlara dert olmuş olan, bugün bize de dert olmuştur. Nasıl? Müzekki’n-Nüfus’un yazılmasını gerektiren halleri izah ederken konuşan Eşrefoğlu Hazretleri soruya cevap versin “Şimdi bize, fazlasıyla sülûk etmek gerekir. Zaman azdır, kardeşlerimizin halleri değişiyor. Azgınlık ve münafıklık çoğaldı, mürşid-i kâmile ve bunların sözlerine itibar kalmadı. Beyler zalim oldu; kadılar rüşvet yer, ilme uymaz, onu heveslerine alet ederler. Müderrisler fasık oldu; tefsir ve hadis medreselerde okutulmuyor. Fakih ve din ilmini bilenler azaldı. Vaizler dünya için vaaz verip para topluyor. İlmiyle bey, zabit ve halkın arasında rağbet görmeyen danişmendler şeyhlik yolunu tuttu, hileyle halkın elindekini kolaylıkla alıyorlar. Kendilerinde o haller varmış gibi, hakiki meşayihin ezberindeki sözleri meclislerde söylerler. Halka, ehl-i halk olarak görünüp mürit ve muhip edinirler. Birkaç talip toplayan, hakiki ârif elbisesini giydiğini sanıyor. Zikir meclislerinde kâmil insanlarmış gibi sessizce oturup riyayla başlarını sallarlar. Maksatları, halk içinde şöhret bulmaktır; “Bu şeyh bu asrın bir tanesidir.” dedirtmek istiyorlar. Bütün arzuları dünyadır, dünyevîliktir; etraftan elbise ve armağanların gelmesi…”Bu cümleler on beşinci yüzyılda kurulmuş. Yirmi birinci yüzyılda, bugün de bu cümleler kurulabilmekte. O halde şikâyete konu hallerin şifası için konuşmuş pîrler ve eserleri bir daha mikrofona çağrılmalıdır. Onları, doğup büyüdükleri mekânın libaslarıyla değil, bugünkü hayatın içinden geçirerek konuşturmak hayatîdir.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|