Tolga60 Nickli Üyeden Alıntı
Hayırlı bir dileğinin kabulünü isteyen,Her hangi bir hacetinin kabulünü isteyen,Her hangi bir işinin hayır ile sonuçlanmasını isteyen. Her hangi maddi ve manevi bir sıkıntıdan kurtulmak için.Kendi ve bir hastasının şifaya kavuşmasını isteyen kimseler için çok güçlü ve çok çabuk kabul olan bir okuma şeklidir.
Önce niyet ediyoruz;Yâ Rabbim! şu işim olursa veya şu dileğim hakkımda hayırlı ise kabul edilmesi,Hastalığımın veya hastamın şifaya kavuşmasına vesile için Allah için sevabını Seyyidet Nefise hazretlerinin ruhuna bağışlamak nezrim olsun. Diyerek 3 defa niyet edin.
Daha sonra niyetiniz gerçekleştiğinde Allah için sevabını Seyyidet Nefise Hazretlerinin ruhuna hediye ederek 3 Yasin-i şerif okuyun.Benim önerimNiyet ettiğinizden 3 Yasin Niyetiniz kabul olduğunda da 3 Yasin okunursa inşallah daha makbul olur.Ama isteyen sadece niyeti olunca okuyabilir.
Çok tecrübe edilmiştir bu okuma şekli.Daha bu gün bir kardeşimiz duam kabul oldu diye mesaj atmıştır.
Mesela; “Hastam iyi olursa veya şu işim hasıl olursa, sevabı Seyyidet Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasin okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun” deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur’ân-ı kerim okunup veya koyun kesip, sevabı Seyyidet Nefîse hazretlerine bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir.
Seyyidet Nefîse Hazretlerinin, zamânından günümüze kadar Mısır’da bulunanlar ve bütün müminler için bereket olduğunu, İslâm âlimleri buyurmuşlardır. Tam İlmihal Se’adet-i Ebediyye kitabında buyruldu ki:
Meselâ (Hastam iyi olursa veyâ şu işim hâsıl olursa, sevâbı (Seyyidet Nefîse) hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasîn okumak veyâ bir koyun kesmek nezrim olsun)
deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecribe edilmişdir. Burada, Allahü teâlâ için Kur’ân-ı kerîm okunup veyâ koyun kesip, sevâbı seyyidet Nefîse hazretlerine bağışlanmakda, onun şefâ’ati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifâ vermekde, kazâyı, belâyı gidermekdedir.
Allahü teâlâ, o ibâdetden dolayı veya sevdiği bir kuluna yapılan bir iyilikten dolayı, merhamet ederek, o dileği kabül ve ihsân etmekdedir.
SEYYİDET NEFİSE HAZRETLERİ KİMDİR
SEVGİLİ KARDEŞLERİM LÜTFEN HAYATINI OKUYUNUZ
Zühd ve takvası, kerem ve cömertliği ile meşhûr hanım evliya, ismi, Nefîse binti Hasen olup, hazret-i Ali’nin dördüncü göbekten torunudur. Tâhire ve Kerîmet-üt-dâreyn lakabları vardır. 762 (H. 145) senesinde Mekke-i mükerremede doğdu. Annesi, Lübâne binti Abdullah bin Abbâs bin Abdülmuttalib’dir. 823 (H. 208)’de Kahıre’de vefat etti. Seyyidet Nefîse, İmâm-ı Ca’fer-i Sâdık’ın oğlu İshak-ı Mu’temen (r. aleyh) ile evlendi. Bu evlilikten Kasım ve Ümmü Gülsüm isminde iki çocukları oldu.
Tefsîr, hadîs ve başka ilimlerde âlim idi. Büyüklüğünü herkes kabul ederdi. Ümmî olmasına rağmen çok hadîs-i şerîf öğrenmişti. Kur’ân-ı kerîmi ezbere bilirdi. Çok kerametleri görüldü. Otuz defa hacca gitti. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibâdetle geçirirdi ve üç günde bir yemek yerdi. Efendisinden ayrı hiç bir şey yemezdi.
Zevci ve evlâdı ile beraber, Mısır’a yerleşmek için Medîne-i münevvereden ayrıldılar. Yolda olduğunu duyan halk karşılamaya çıkıp, kendilerine çok hürmet gösterdiler. Herkes onları, kendi evlerinde misafir etmek istiyordu. Abdullah-i Cessâs adında velî bir zâtın kullanılmayan boş bir evi vardı. Oraya yerleştiler. Bereketlenmek ve kıymetli sözlerinden istifâde etmek için Mısır’ın her tarafından insanlar ziyaretine geldiler. Gelenlerin sayısı haddi aşınca, onlarla meşgul olmanın Allahü teâlâya ibâdet etmesine mâni olabileceğini düşündü. Tekrar memleketi olan Hicaz’a dönmeye karar verdi. Halkın üzülüp yalvarmasını kabul etmedi. Nihayet durumu, Mısır emîri Sırrı bin Hakem’e arzettüer. Mısır emîri bu haber üzerine doğruca hazret-i Seyyidet Nefîse’nin yanına gelip, Mısır’dan ayrılmak istemesinin hikmetini sordu. Hazret-i Seyyidet cevâbında; “Mısır’da ikâmet etmek istiyorum. Lâkin ziyaretçilerim çok fazladır. Ben zaîf bir kimseyim. Evimiz de dardır. Ayrıca gelen ziyaretçilerle meşgul olmak mecburiyetinde kalmam, her an Allahü teâlâya ibâdet yapmama mâni oluyor” diye cevap verdi. Bunları dinleyen Mısır emîri, “Falan yerde, şahsıma ait geniş bir evim vardır. Onu size hediye ettim. Lütfen kabul ediniz” dedi. Seyyidet Nefîse bunu kabul edince; Mssır emîri çok sevindi. Seyyidet Nefîse; “Haftada sâdece Çarşamba ve Cumartesi günleri ziyaretime gelsinler. Böylece iki gün ziyaretçilerle meşgul olurum. Diğer günlerde hep ibâdet yapmak istiyorum” buyurdu.
Rivayet edilir ki, hazret-i Seyyidet Nefîse zamanında Mısır’da, dört tane kız çocuğundan başka kimsesi bulunmayan ihtiyar bir kadın vardı. Bunlar iplik eğirirler, her Cum’a günü ihtiyar kadın ipliği pazara götürüp, yirmi dirheme satardı. On dirheme, iplik yapmak için pamuk. kalan on dirhem ile de yiyecek bir şeyler satın alır, gelecek Cum’a’ya kadar bunlarla idare ederlerdi. Yine bir Curn’a günü, ihtiyar kadıncağız bir hafta müddetince eğirdikleri ipliği, kırmızı bir beze sarıp, çarşıda satmak için yola çıktı. Bohçayı başında taşıyordu. Giderken büyük bir kartal gelip, bohçayı kaparak kaçtı. Kadıncağız düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde olanları hatırlayıp ağlamaya başladı. Başına toplananlara hâlini anlatıp; “Bir hafta boyunca çocuklarım nafakasız ne yaparlar?” diye sızlandı. Oradakiler kendisine; “Falan yerde Seyyidet Nefîse isminde bir evüyâ vardır. Sen hâlini ona arzet, bakalım ne diyecek?” dediler. Kadın gelip hazret-i Seyyidet’e durumu arz etti. Hazret-i Seyyidet. ellerini açıp dua etti. Kadına da: “Sen şimdi evine git. Allahü teâlâ herşeye kadirdir” buyurdu. Kadıncağız da evine gitti. Kısa bir müddet sonra Seyyidet Nefîse’ye bâzı kimseler gelerek; “Biz deniz yolculuğunda idik. Gemimiz bir ara su almaya başladı. Ne yaptıysak su giren yeri kapatamadık. Sizi vesîle ederek Allahü teâlâya dua edip bizleri o sıkıntıdan kurtarmasını istedik. O sırada büyük bir karta! göründü. Pençesinde büyük kırmızı bir bohça vardı. Gemimizin üzerine gelince, bohçayı bırakıpgitti. Bohçayı açtık, içinde pek fazla iplik vardı. Bunlarla gemimize su sızan yeri iyice kapadık. Bundan sonra selâmetle memleketimize ge!dik. Bu hâlimize şükür için, size hediye olarak şu beş yüz dirhemi getirdik, lütfen kabul ediniz” deyip gittiler. Seyyidet Nefîse, Allahü teâlâya şükredip ağladı. Sonra o ihtiyar kadını yanına istedi. Kadın gelince ona; “Kartalın kaptığı iplikleri kaça satacaktın?” dedi. Kadın; “Yirmi dirheme” deyince, Seyyidet Nefîse ona, beş yüz dirhemi verip, hâdiseyi anlattı ve; “Allahü teâlâ senin her dirhemine yirmi beş dirhem ihsan etti” buyurdu.
Hıristiyan bir kadının, genç bir oğlu vardı. Bir sefere çıktı ve yolda esir düştü. Annesi kiliselere gidip çok araştırdı ise de, oğlundan bir haber alamadı. Bir gün kocasına; “Bu şehirde Seyyidet Nefîse isminde, duası makbul bir hanım varmış, ona git. Belki çocuğumuzun bulunması için dua eder. Eğer duası hürmetine oğlumuz bulunursa, ben de o hanımın dînini (islâmiyet’i) kabul edeceğim” dedi. Kocası gelip, hazret-i Seyyidet’i buldu ve düştükleri hâli anlattı. O da dua etti. Adam eve gelip hanımına; “Oğlumuzun bulunması için dua etti” dedi. Gece olunca evlerinin kapısı çalındı. Kadın kalkıp kapıyı açınca, oğluyla yüz yüze geldi. Kadın hem hayret etti, hem de çok sevinip, nasıl geldiğini sordu, Genç; “Nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum. Ancak, beni bağladıkları zincirin üzerinde bir el gördüm ve; “Bunu salın. Buna Seyyidet Nefise şefaat etmiştir” diye bir ses duydum. Zincirlerim çözüldü ve birden kendimi burada buldum” diye anlattı. Gencin anlattıklarını dinleyen annesi hemen müslüman oldu.
Zâlim bir kimse, eziyet etmek için bir adamı çağırttı. O adam Seyyidet Nefîse’ye (r. aleyhâ) gidip, yardım istedi. Kurtulması için dua ettikten sonra; “Gidiniz. Allahü teâlâ sizi zâlimlerin gözünden saklar” buyurdu. Adamcağız, zâlim kimsenin adamları ile beraber, onun huzuruna vardılar. Zâlim; “O kimse nerededir?” diye sordu. “Huzurunuzda duruyor” dediler. “Benimle alay mı ediyorsunuz? Ben onu göremiyorum” dedi. Adamlar; “Bu adam buraya gelmeden önce hazret-i Seyyidet Nefîse’nin yanına gidip dua istedi. O da buna dua etti ve; “Gidiniz Allahü teâlâ seni zâlimlerin gözlerinden saklar” buyurdu” dediler. Zâlim kimse bunları duyunca; “Demek ben zâlimim” dedi, Yaptığı işlere çok pişman oldu. Başını eğip tövbe ve istiğfar etti. Biraz sonra başını kaldırdığında, o kimseyi karşısında duruyor gördü. Yanına çağırıp ona sarıldı. Kendisine kıymetli elbiseler ve başka hediyeler verip yolcu etti. Sonradan da Seyyidet Nefîse hazretlerine yüz bin dirhem gönderip; “Bu, Allahü teâlâya tövbe etmesine vesîle olduğunuz kulun şükran borcudur” dedi. O da paranın hepsini fakirlere dağıttı.
Bir zaman İmâm-ı Şafiî hazretleri hastalandı. Talebelerinden birisini Seyyidet Nefîse’ye gönderip, hasta olduğunu, şifâ bulması için Allahü teâlâya dua etmesini istedi. Talebe gelip Seyyidet Nefîse’ye durumu arzetti. O da dua etti. Talebe henüz hocasının yanına dönmeden İmâm-ı Şafiî iyileşti.
Seyyidet Nefîse hazretlerinin kardeşi Yahya’nın, Zeyneb isminde bir kızı vardı. Zeyneb dâima, halası Seyyidet Nefîse’nin hizmetinde bulunurdu. Şöyle anlatıyor: “Kırk sene hizmetinde bulundum. Lâkin bir defa uyuduğunu ve bir defa yemek yediğini görmedim. Bir gün kendisine; “Halacağım. Nefsine çok eziyet veriyorsun” dedim. Bana; “Ben nefsime çok zorluk vermiyorum. Nefs çok sıkıntı çeker, beden çok ibâdet ederse, kurtulmak ümidi çoğalır” buyurdu.
Evinin önünde, kendisi için bir kabir kazrnıştı. Kabre iner ve namaz kılardı. Orada altı bin hatim okumuştu. Vefatı yaklaştığı sırada oruçlu idi. Hastalığı ağırlaşınca kendisine, orucunu bozabileceklerini söylediklerinde, onlara; “Siz ne diyorsunuz? Ben otuz senedir oruçlu olarak vefat etmem için dua ediyorum” buyurdu. En’ârn sûresini okumaya başladı. “Düşünen ve hakkı kabul edenlere, Rableri katında Cennet vardır” meâlindeki yüzyirmiyedinci âyet-i kerîmeye gelince vefat etti. Cenazesi çok kalabalık oldu. Şehirli-köylü, büyük-küçük tep?dn;p aüaoüar ve kendi eliyle kazdığı kabrine defnettiler. Derb-üs-Siba’denilen yerde medfundur. Kabri üzerinde bir nur ve heybet vardır. Her taraftan ziyaretine gelenler, istifâde etmektedirler. İmâm-ı Şa’rânî hazretleri; “Ehl-i beyt içinde tasarrufu en fazla olanı, hazret-i Nefîse’dir.” buyurmuştur.
Zevci, cenazesini Medine’ye götürmek istedi ise de, götürmemesi için halk çok ısrar etti. Sonunda rüyada Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem görüp, kendisine; “Mısırlıları kırma! Nefîse’nin bereketi ile ora halkına rahmet iner” buyurunca, cenazeyi Medîne’ye nakletmekten vazgeçti.
Seyyidet Nefîse’nin, zamanından günümüze kadar Mısır’da bulunanlar ve bütün mü’minler için bereket olduğunu, islâm âlimleri haber vermişlerdir. Kendini, günâhı çok ve dua etmeğe yüzü yok bilerek; “Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevabı Seyyidet Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah rızâsı için üç Yâsîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim (adağım) olsun” deyince, bu dileğin kabul olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlânın rızâsı için Kur’ân-ı kerîm okunup veya koyun kesilip, sevabı hazret-i Seyyidet Nefîse’ye bağışlanmakta, onun şefaati ile Allahü teâlâ hastaya şifâ vermekte, kazayı, belâyı gidermekte, duayı kabul etmektedir.
KÖTÜRÜM KIZ NASIL YÜRÜDÜ?
Hazret-i Seyyidet Neffse’nin bir kadın komşusu vardı. Yahudi olan bu kadının hareket edemiyen kötürüm bir kızı vardı. Annesi hamama gitmek istedi. Kızı da onunla gitmek isteyince, annesi; “Olmaz, sen evde otur” dedi. Çocuk; “Bari sen gelinceye kadar komşumuzun yanında kalayım” dedi. Kadın, hazret-i Seyyidet Nefîse’ye gelip çocuğunun arzusunu bildirince, o da izin verdi. Kadın çocuğunu getirip gösterilen bir odaya bıraktı ve kendisi de hamama gitti. Kötürüm kız otururken hazret-i Seyyidet Nefise diğer tarafta abdest alıyordu ve abdest suyu kötürüm kızın yanından akıyordu. Allahü teâlânın hikmeti, o kızın aklına, yanından akıp giden abdest suyundan biraz alıp ayaklarına sürmek geldi ve düşündüğünü yaptı. Hemen sıhhate kavuştu. Sanki hiç hasta değilmiş gibi ayağa kalkıp yürümeye başladı. Seyyidet Nefise (r. aleyhâ) bu olanlardan habersiz, öbür tarafta namaz kılıyordu. Kız, dışardan gelen seslerden, annesinin hamamdan döndüğünü anlayınca, hemen evlerinin kapısına gidip kapıyı çaldı. Annesi kapıya gelip kim olduğunu sorunca; “Senin kızınım” dedi. Kapıyı açıp, kızını sapasağlam görünce; “Nasıl oldu da iyileştin? Anlat!” dedi. Kız olanları anlatınca, kadın hüngür hüngür ağlayıp; “Vallahi bizim dînimiz bâtıl, onun dîni haktır” dedi. Hemen gidip hazret-i Seyyidet’in elini öptü, Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Hazret-i Seyyidet Nefise de bu hâle sevinip, bu ihsanından dolayı Allahü teâlâya hamd ve şükretti. Sonra kadın evine gitti. Kızının babasının ismi Eyyûb olup, kavminin ileri gelenlerinden idi. Akşam eve gelip kızını sağlam görünce, sevincinden aklı gidecek gibi oldu. Hanımı hâdiseyi ve müslüman olduğunu anlatınca, kendisinden geçer gibi oldu ve; “Yâ Rabbî! Sen dilediğine hidâyet verirsin. Vallahi, islâm dîni haktır. Bizim şimdiye kadar bulunduğumuz din bâtıldır” dedi. Sonra hazret-i Seyyidet’in hanesine gelip, yüzünü gözünü kapının eşiğine sürdü ve Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu. Kızın iyileşmesi ve annesinin, babasının müslüman olmaları hâdisesi, kısa zamanda her tarafa yayıldı ve komşu yahûdîlerden bir çoğu da îmân etti.
|