Dünya yuvarlak mıdır, yoksa düz müdür? Bu soru öteden beriye insanların kafasını meşgul etmiş ve dünyanın düz olduğu kanaati uzun devirler insan düşüncesine hükmetmiştir. Bugün artık herkes yuvarlak bir dünya üzerinde yaşadığını bilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, dünyanın yuvarlak olduğu açık biçimde söylenmemekte ve fakat onun üzerinde cereyan eden gece-gündüz olayı anlatılırken sonuçta insanı, onun yuvarlaklığı düşüncesine götüren ifadeler kullanılmaktadır. Kur’ân, insan zihnini geliştirici ve bir ilâhî kitap olarak kendini düşündürücü bir yol izlediğinden bazı gerçekleri onun önüne, ancak düşünerek ve araştırarak bulabileceği bir biçimde koymuştur. Kur’ân’da dünyanın yuvarlaklığına dolaylı olarak işaret eden bazı âyetler vardır. Bunların en başında şu âyet gelir:“ Allah, gökleri ve yeri hak (kendi gerçeği ortaya çıksın) diye yarattı. Geceyi gündüzün üstüne O dolayıp örtüyor ve O, gündüzü de gecenin üstüne getirip doluyor. Güneş ve ayı da kendi kanunlarına boyun eğdiren O’dur. Onlardan her biri belli bir süre için akıp gidiyorlar. Şunu bilin ki tek galip O’dur ve O çok bağışlayandır”[Zümer süresi 5.ayet]. dolayıp örtme, anlamını verdiğimiz, ayetteki “tekvîr: ” fiili küre ile aynı anlamı taşıyan bir kökten gelmektedir. Müfessirlerin de belirttikleri gibi bu fiil; bir şeyi diğer şeye dolayıp sarma, anlamına geliyor. Başa sarık dolama ve elbiseyi vücuda sarma işlemleri için de bu fiil kullanılmaktadır[İbn Kuteybe, 382; İbnu’l-Cevzî, VI/163; Kâdî Beydavî, II/353; Ebû’s-Suûd Efendi, VII/242]. Bu da bir sarık bezinin insan başına sarıldığı gibi gece ve gündüzün küre biçimindeki bir dünya üzerinde birbirlerine dolanıp örtüldüklerini bize gösterir. Burada hem gece ve gündüz birbirlerini örterek yer değiştirmekte ve hem de ayetin son kısmından anlaşıldığı gibi dünyanın kendisi bir hareket içinde bulunmaktadır. Yâni şekil olarak dünya insan başı biçiminde olsa bile, sarık dolama olayında başın hareketsiz olmasına karşın burada dünyaya hareket verilmiştir. Dünyanın yuvarlaklığına işaret olan ayetlerden biri de şöyledir:“ Gece de onlar için bir delildir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çıkarırız...”[Yasin suresi 37. ayet].Bu ayette de az önce sunduğum ayette olduğu gibi gece ve gündüzün oluşumu anlatılırken, birinin diğerinden sıyrılıp çıkarılmasından söz edilmekte ve bu olay için, hayvan derisini yüzme anlamındaki “selh: ” fiili kullanılmaktadır[Kadî Beydavî, II/311; Ebû’s-Suûd, VII/167]. Gece-gündüz olayı, büyük baş bir hayvanın bir taraftan karın derisinin yüzülüp öteki taraftan aynı miktar derinin ona örtülmesi misali gibi olmaktadır ki bu da yuvarlağımsı bir nesneye işaret etmektedir. Kur’ân’da yerin düz olduğu söylenmemekle beraber, yer yüzeyinin yayılıp döşenmesi ve bir kısım yerlerinin düzlenmesiyle ilgili âyetler, müfessirlerin hemen hepsini, yerin düz olduğu düşüncesine götürmüştür. İnsan kendi karşısında duran bütün semâvî kütleleri yuvarlak olarak gördüğü halde nedense o, yeryüzünü uzun devirler bundan istisna etme yoluna gitmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de; göğe yükseklik boyutu verilişinin ardından onun tesviye işlemine tâbi tutulduğu ve bu arada gökte gece ve gündüz olayını gerçekleştirecek oluşum ve düzenlemelerin yapıldığı anlatılır ve sonra yer yüzeyinin şekil ve yapısal durumuna değinilerek şöyle denilir: “Bundan sonra da Allah yeri yayıp döşedi”[Naziat suresi 30. ayet].Müfessirlerce aynı anlamda görülen benzer bir âyet de Şems süresinde bulunmaktadır. Bu sürede de önce aydınlık ve karanlık olayları, göğün bina edilişi anlatılmakta ve sonra; “Andolsun yere ve onu yayıp, döşeyene” denilmektedir[Şems suresi 6. ayet]. Bu ayetlerde geçen “dahv: ” ve “tahv: ” fiillerine bütün eski müfessirlerce yayıp döşeme anlamı verilirken yerin yuvarlaklığına Kur’an’dan bir delil arayan çağımız müelliflerinden bazıları bu konuda söz konusu ayetlerden ilkine yâni içinde “dahv” fiilinin geçtiği ayete tutunmaya başlamışlardır[Hasan Basri Çantay’dan başlayarak yeni bazı müellifler yerin yuvarlaklığını bu ayette aramaya çalıştılar. Çantay, müfessir Kadî Beydavî ’nin böyle bir yorumda bulunduğunu yazıyorsa da biz Kadî’nin kitabında böyle bir açıklamaya rastlayamadım.]. Endülüs’ten ünlü müfessir Kurtubî (ö. 671/1272 m) bu ve diğer benzeri ayetlere dayanarak yerin yuvarlaklığı düşüncesini reddederken doğuda İran ve Türk illerinde doğup yetişen ve bu bölgelerde ilmî faaliyetlerde bulunup bir ara Sultan Sancar’ın himâyelerine mazhar olan Kureyş asıllı Fahruddîn er-Râzî (1150-1210 m) yukarıdaki söz konusu ayetlere diğer müfessirler gibi bir anlam vermekle beraber o bunları yerin yuvarlaklığına aykırı görmemiş ve eserinin pek çok yerinde ısrarla yerin yuvarlak olduğunu savunmuştur. Kurtubî’nin yazdığına göre, deve kuşu yuvasına, yere yaygın yapılışından dolayı ayette geçen “dahv” filinden türeme “udhıyy: ” adı verilmiştir. Fakat onun kendisi bundan yerin yuvarlaklığı gibi bir anlam çıkarmamıştır. Az önce söylediğim gibi asrımız müelliflerinden bazıları yine bu fiilden türeyen ve deve kuşu yuvası yahut onun yumurtalarını bıraktığı yer anlamına gelen “medhâ”dan hareketle arzın deve kuşu yumurtası şeklinde olduğu sonucuna varmışlardır. Tabii ki, konumuzun ilk başında kaydettiğimiz âyetler varken bu ayetten böyle bir sonuca gitmeğe çalışmak bir zorlama olmaktadır. Felsefe sahasında el-Kindî’den (ö. 863 m) başlayarak İslâm filozofları, dünyanın yuvarlak olduğunu söylüyorlardı. Bir ara Nizamiye Medreselerinde de hocalık yapan İmam Gazzâlî (ö. 505 h/1111 m) kendisinden öncekiler gibi kitabında; “Yeryüzü küre biçimindedir ve gök onu her yanından çevrelemiştir” diyerek bunu açıkça belirtir[Gazzâlî, Tehâfutü’l-felâsife, 4].İlk İslâm filozofu el-Kindî’den 350 yıl kadar sonra ve günümüzden 8 asır önce vefat edip hayatında, dünyanın yuvarlaklığı üzerinde ısrarla duran F. er-Râzî; Kur’ân’da anlatılan yeryüzünün yayılıp döşenmesi olayını, onun küre biçiminde kalmasına aykırı bir işlem olarak görmemektedir ki bana göre de doğrusu budur. Râzî’ye göre arz kütlesi ilk yaratıldığında küre biçimindeyken sonradan nebatatın yetişebilmesi için onun yüzeyi uygun bir hâle getirilmiştir ki Kur’ân’da anlatılan yayıp döşeme işte budur. Râzî, arzın yuvarlaklığını söylemekle kalmaz o aynı zamanda bunu ısbata da çalışır ve şöyle der; “Yerin gölgesi daire şeklindedir, bu, arzın da daire şeklinde olmasını gerekli kılar. Şüphesiz ki ay tutulması, dünyanın onun üzerindeki gölgesinden ibarettir. Ay, onunla güneş arasına dünya girdiğinde tutulur. Biz ayın tutulan kısmından bu gölgenin daire biçiminde olduğunu anlıyoruz. Bu sabit bir gerçek olunca yeryüzünün de daire biçiminde olduğu gerekli olur... Ay tutulması daima yuvarlak biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu da yeryüzünün her taraftan daire şeklinde olduğunu gösterir. İkinci delil şudur ki, yeryüzü yörüngeden uzaklaşmak istemektedir. Arzın bütün kısımları böyle bir istek içinde olduğuna göre bu onun yuvarlak olduğunu gösterir... Diğer yandan yer yüzeyinin engebeleri onu küre biçiminde olmaktan çıkaramazlar”. Râzî bunları anlattıktan sonra çapı yarım metre kadar ahşap bir top yapar ve bunun bazı yerlerine arpa taneleri yerleştirir ve bazı yerlerini de bu arpa taneleri boyunda çukurlaştırır. O bunların onun küre şeklini bozmadıklarını gösterip dağlarla çukur alanların dünyaya nispetle bu küçük kürenin engebelerinden daha küçük durumda olduklarını anlatır. Bundan sonra F. Râzî dünyanın yayılıp döşenmesi ve uzatılıp yayılması ile ilgili ayetleri açıklarken bunları delil olarak ileriye sürüp yerin yuvarlak olmadığı düşüncesine kapılanlara karşı çıkar ve şöyle der: “Arzın yuvarlak olduğu delillerle sabit olmuştur. Bu konuda inatlaşmak nasıl mümkün olur! Onlar; Allah yeri uzatıp yaydı, anlamındaki ayete dünyanın küre biçiminde olmasını aykırı görüyorlar ve dünya küre biçiminde olursa yayma işlemi nasıl gerçekleşir, diyorlar. Biz bu görüşü kabul edemeyiz. Yeryüzü büyük bir cisimdir, eğer bir küre çok büyük olursa onun her bir parçası düz gibi görünür”. Yine eserinin bir başka yerinde dünyanın çok büyük bir küre olduğunu dile getiren Râzî, yeryüzünün uzatılıp yayılması ile ilgili ayetin, ona üç boyut verilmesi anlamında olabileceğini, söyler. Bundan sonra Râzî, dünyanın yuvarlaklığına hendese açısından yaklaşır ve “Hendesî deliller yerin küre biçiminde olduğunu göstermiştir” der. Râzî bu sebeple yeryüzüne diğerleri gibi her zaman “arz” demeyip bazen onun için yeryuvarlağı anlamında “küretü’l-ard” tabirini kullanır. Sadece dünyaya değil bütün âleme küre şeklinin hâkim olduğunu savunan ve “âlem küre şeklindedir” diyen F. Râzî, yerküresi üzerinde iki ayrı uzak noktada bulunan iki insanın birbirlerine karşı durumlarını onun küre biçiminde oluşundan hareketle şöyle anlatır; “Biri doğu diğeri batı noktasında duran iki insan düşünelim. Bunların ayak tabanları birbirine karşıt gelir. Bunlardan diğerine nispetle üstte olan, ikinci kişi açısından bakıldığında altta olur”. F. Râzî bunlarla da kalmaz, o ayrıca; akşamın ilk saatlerinde batı ülkelerinde oluşan bir ay tutulmasının, doğu ülkelerinde günün ilk saatlerinde izleneceğini ve yine kuzeye doğru yol alındığında kuzey kutbunun gittikçe yükseldiğini ve buna karşılık güney kutbunun o ölçüde alçaldığını ileri sürerek dünyanın doğu-batı ve güney-kuzey her yönden yuvarlak bir kütle olduğunu ispata çalışır. Şüphesiz hiçbir müfessir görüş ve yorumlarını Râzî gibi bir ispat yoluna gitmemiştir. Bir kısım müfessirlerin; yeryüzünün uzatılıp yayılmasıyla ilgili ayetlerden onun düz olduğu sonucunu çıkarmalarında yanıldıkları açıktır. Bu kanata varanlar söz konusu ayetleri eğer Râzî gibi tabiata ve göklere bakarak açıklasalardı yanılmaları şüphesiz ki az olurdu. Elbette ki eski düşüncelere kapılıp güneşi dünyanın etrafında döndüren Razi’nin de bazen büyük yanılmaları olmuştur. Yeryüzünün yayılıp veya uzatılıp döşendiği bildirilen ayetlerde elbette ki dünyanın dümdüz bir şekle konulduğu söylenmiş olamaz. Eğer böyle olsaydı, kıyamet sırasında yeryüzünün düzleneceğine dair olan;“ Yer uzatılıp yayıldığı ve içinde olanları dışarı atıp bomboş kaldığı zaman’’(İnşikak suresi 3. Ayet) anlamındaki ayete bir mana veremezdik. Yer yuvarlak olmalıdır ki onun kıyamet sırasında dümdüz hâle getirilmesi mümkün olabilsin. Yaratıldıktan sonra dünyanın kütle düzenlenmesini anlatan ve yayıp döşeme anlamında olan ilgili ayetlerdeki “medd: ” fiili, üç boyutlu ve müşahhas nesneleri ifade eden “madde” kelimesinin türediği köktür ve dünya bu üç boyutu ile yuvarlak bir biçime dönüştürülmüştür. Ayetler ve onların yorumlarından sonra ben bu konuyu Taberî’nin naklettiği Peygamber’in (s) bir sözüyle bitireceğim:“ Allah (Kıyamet günü) gökleri ve yedi yeri alıp avucuna koyar ve sonra onlarla, çocuğun topuyla konuştuğu gibi konuşup şöyle der: Tek Allah benim, Ben tek galip olan Allahım”.Kanaatimce bu sözleriyle Hz. Peygamber, göklerdeki bütün dünyaların ve yıldızların top şeklinde olduğuna işaret ediyorlar. Eğer böyle olmasaydı o bunları çocuğun elindeki topun değil başka bir oyuncağın yerine koyardı. Şüphesiz dünya tam bir küre Kanaatimce bu sözleriyle Hz. Peygamber, göklerdeki bütün dünyaların ve yıldızların top şeklinde olduğuna işaret ediyorlar. Eğer böyle olmasaydı o bunları çocuğun elindeki topun değil başka bir oyuncağın yerine koyardı. Şüphesiz dünya tam bir küre biçiminde olmayıp kutupları biraz basık orta bölgesi biraz şişkin bir durumdadır. Bunun hep böyle kalıp kalmayacağını bilemiyorum. Elbet ilgili bilim dalı bu ayrıntılarla uğraşacaktır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|