Tevrat’ın İbranice karşılığı olan “Torah” kelimesi, Yahudi kültüründe ve Eski Ahid’de genel bir anlama sahip bulunmaktadır. Bu kelimenin “Musa Kitabı”nın özel adı olduğuna dair Eski Ahid’de kesin bir ifadeye rastlanmamaktadır. “Musa Kitabı”na özel isim olarak “Torah” ismi, daha sonra Yahudiler tarafından verilmiştir. Bu isim, zamanla, bütün Eski Ahid’i kapsayan bir isim haline gelmiştir. Kur’an’daki “Tevrat” kelimesi de İbranice aslı “Torah” gibi genel bir anlam ifade etmektedir. Kur’an’da, bu kelimenin “Musa Kitabı”nın adı olduğunu belirten açık bir ifa*de bulunmamaktadır. Kur’an’a göre Tevrat, “Allah’ın Beni İsrail peygamberlerine gönderdiği vahiylerin genel adıdır. ”Tevrat’ta anlatılan vahiy sürecinin incelenmesinden, Musa’ya gelen vahyin kapsamının bugünkü Tevrat’ın hacmi kadar olma*dığı anlaşılmaktadır. Eski Ahid’de ve Rabbani kaynaklarda, bunu doğrulayan haberler bulunmaktadır. Yeşu Kitabı’nda, Musa’nın Kitabı’nın tümünün bir “mezbah” üzerine yazıldığı belirtilmektedir. Rabbilerin açıklamasına göre bu mezbah, “on iki taştan” yapılmış*tır. Bu haberler doğru kabul edilirse, “Spinoza”nın da belirttiği gibi, “Tevrat ın bütün sözlerinin bu on iki taş üzerine sığması mümkün değildir.” Bundan da “Musa Kitabı”nın muhtevasının, en azından, on iki taş üzerine sığacak kadar, bugünkünden kısa olduğu ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, bugünkü Tevrat’ın muhtevası, tamamen Musa’ya ait değildir. Musa’nın, kendisine gelen vahiyleri yazıp yazmadığı, tam olarak bilinmemektedir. Tesniye’nin 31. Babının 9 ile 25 ve 26. cümlelerinde, Musa’nın, “Torah”ın sözlerini bir kitaba yazdığı ve bu kitabı, Ahit Sandığı’nın yanına koyması için Levioğullarına, Kohenlere teslim ettiği belirtilmektedir. Tesniye’deki bu cümlelere dayanılarak, Dıvarim Rabah’da ve Maimonides’in Mişne Torah’ın da Musa’nın on üç Tevrat nüshası yazdığı, bunların on ikisini on iki kabileye dağıttığı, birini de Ahit Sandığı’nın içine koyduğu zikredilmektedir. Dıvarim Rabah’da ve Mişne Torah’da yer alan bu haber, Eski Ahid’in I. Krallar ve II. Tarihler kitapları tarafın*dan doğrulanmamaktadır. I. Krallar ve II. Tarihler kitaplarında, Süleyman zamanında “Ahit Sandığı”nın açıldığı ve içinden “İki Taş Levha”dan başka bir şeyin çıkmadığı açıklanmaktadır. Buna göre; ya bu nüsha kaybolmuştur veya Dıvarim Rabah’da ve Mişne Torah’da anlatılanlann tarihî gerçekliği bulunmamaktadır. Yahudi araştırmacı Hava Lazarus-Yafeh son düşünceyi desteklemektedir. Müslümanlarla Yahudiler arasındaki tahrif polemiğini kapsamlı olarak inceleyen Lazarus-Yafeh, on üç nüsha teorisinin Müslüman polemikçilere karşı uydurulduğu kanaatindedir. Tesniye’de, Musa’nın Tevrat’ı yazdığını ifade eden cümlelerden sonra Tevrat’ın muhtevasının daha üç bab devam etmesi ve Rabbani kaynaklardaki tek nüsha ile ilgili rivayetler bu kanaati teyit etmektedir. Bütün bunlar, Tevrat’ın, Musa’dan çok sonra, tedricen ortaya çıktığını göstermektedir. Muhtemelen, Musa’ya gelen vahiy, belli bir döneme kadar hafızalarda sözlü olarak korunmuş, daha sonra, birileri tarafından, bütün kaynaklar derlenerek yazıya geçirilmiştir. Bu metne, Musa’ya gelen vahiyle ilgisi olmayan ilaveler de katıl*mıştır. Böylece, metnin muhtevası kabarmış ve neticede, Musa’ya verildiğine inanılan “Tevrat” ortaya çıkmıştır. Musa’dan çok sonra tespit edilmiş olan bu Tevrat, Rabbani kaynaklarda anlatıldığına göre, asli yapısını koruyamamış, devamlı değişikliğe ve tahrifata maruz kalmıştır. Yahuda Kralı Yoşiya’nın Mabet’teki “katakompa” gizlemesinden sonra da bir daha ele geçirilememiş ve tamamen ortadan yok olmuştur. Kudüs Talmud’unda belirtildiğine göre, bu Tevrat, halen orada bulunmaktadır.Bugün mevcut olan Tevrat, II. Mabet Dönemi’nde Ezra tara*fından tespit edilmiştir. Ezra, bu Tevrat’ta birtakım değişiklikler yapmıştır. Ondan sonra Knesset Ha-Gadol ve Soferim, Tevrat üzerinde çalışmaya devam etmiştir. Özellikle Soferim, bu yeni Tevrat’ın teşekkülünde önemli rol oynamıştır. Bazı Rabbiler, onları Tevrat’ta bazı kasıtlı değişiklikler yapmakla da suçlamışlardır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|