Alıntı:
trhakan Nickli Üyeden Alıntı
İmamlara vahiy geliyor konusuna inanmaktan bile Allaha sığınırım. Bu şudur bazı konularda Peygamberimiz bazı zamanlarda farklı farklı şekillerde ibadet etmiş amacı her ikiside doğrudur anlamındaydı. Dinimizi kolaylaştıran da oydu zorlaştırma dini değil kolaylaştırma dinidir bizim ki.
Nasıl namazda uydum hazır olan imama diyoruz ve vebali onun sırtına yüklüyoruz. bu konularda da öyle. Mezhebin imamı ilmi ile amal etmiş ve ikilemde kalmayacağımız şekilde fikir yürütmüş seçtiği yol yanlış değil diğerinin her ikiside sünnete uygun. Hatta her 4dü de sünnete uygun. Basit bir örnek sen Allahın karşısında olma bilinciyle ve korkusuyla ve coşkusuyla ve utancıyla kiii ve leri arttırmak mümkün namaza durmuşsunelini bağlasan ne kolunu bağlasan ne gibi basit bir fazlaca basitbir örnekle bu iş olur.
Sonra Kuranın meallerinde bi sanmıyorum ki Allah kuluna bıraksın eminim melekleri aracılığıyla ilham ediyordur doğruyu gösteriyordur. Ama ilhama vahiy diyebilirmiyiz?
|
İlham demiyelim de şu ayetle örnek vereyim sana sorunu açıklamak için .
Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek pâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
Yani alimler ancak tevilini anlayabilir.ilham dediğin budur.yani gaybı falan Allah hiçkimseye bildirmez.peygamberler hariç
Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Değerli kardeşim soruna açıklık getirmeye çalışayım. Selefiyye’nin önde gelen alimlerinden kabul edilen Ahmed İbn hanbel’e göre iman, kalp ile tasdik dil ile ikrar ve uzuvlar ile amelden ibarettir. Onun ameli imanın bir cüzü olarak kabul ettiği halde büyük ve küçük günah işleyen kimseyi kafir saymayıp imanı eksik mümin olarak nitelendirmesinden salih ameli kamil bir mümin olmanın şartı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ona göre tevbe etmeden ölen günahkâr kimsenin akıbeti Allah’ın meşietine bağlıdır. Dilerse azab eder dilerse affeder. Nitekim Allah Teala Kur’an’da şirk dışındaki günahları dilediği kimseler için affedeceğini bildirmiştir. (Nisa süresi 48. Ayet)
Ehl-i sünnet alimlerinden Ebu’ı-Hasen el-Eşari’ye göre iman, kalp ile tasdiktir. Dil ile ikrar ve uzuvlarla amelde bulunma ise imanın tali (füru) unsurudur. Kalp ile tasdik eden yani Allah Teala’nın birliğini ikrar edip peygamberleri ve onların Allah Teala’dan vahiy yoluyla getirdiklerini kabul eden kimsenin imanı sahihtir. Bu hal üzere ölürse, kurtuluşa ermiş bir mümin olarak ölmüş olur. İmandan ancak bunlardan birini inkâr etmekle çıkar. Büyük günah işleyen kimse, tevbe etmeden öldüğünde onun hükmü Allah Tealaya kalır. Dilerse rahmetiyle azap etmeden bağışlar veya Hz. Peygamber’in (S.) onun hakkındaki şefaatiyle affeder ya da işlediği suçla orantılı biçimde cezalandırıldıktan sonra yine Cehennem ’den çıkarıp Cennet’e koyar. Fakat onun kafirlerle birlikte ebedi olarak Cehennemde kalması caiz değildir.
İmam Maturidi’ye göre büyük günah işleyen kimse, günahından tevbe etmeden ölse bile mümindir. Ve Cehennemde ebedi olarak kalmayacaktır Çünkü Allah Teala işlenen kötülüklere misli kadar ceza verileceğini açıklamıştır. (Enam suresi 160. Ayet) Hiç şüphesiz Allah’ı inkâr etmeyen ve ona şirk koşmayan kimsenin günahı, kafir ve müşriklerin günahından daha azdır. Cehennem ’de ebedi kalma cezası, inkâr ve şirkin karşılığı olduğuna göre Allah’a iman eden büyük günah sahibine verilecek cezanın daha az olması gerekir. Aksi takdirde bu adaletsizlik olur. Dolayısyla iman etmekle en büyük hayrı işleyen günahkar mümin ile kafirin eşit cezaya çarptırılması söz konusu değildir. (Maturidi, Kitabu’t-Tevhid, Sayfa 596-598 )
|
Değerli abim Allah senden razı olsun.sorumu güzelce açıklamışsın ameli konularda imamlar arası görüş ayrılığını anlıyoruz (peygamberimiz bazen farklı amel etmesinden dolayı abdest mevzusu mesela)peki itikadi olarak ayrılıkları nasıl anlamalıyız?