Klasik tıpta ölüm dolaşım sisteminin durması olarak kabul edilir. Günümüzde yoğun bakım servislerinde koma halindeki hastalar vantilatör denen solunum cihazlarına bağlanır ve bu cihaz vasıtasıyla akciğerler şişirilerek solunum sağlanır. Bu hastalar cihazdan çekildiğinde önce solunum sonra kalp durur. Bu tür hastaların biyolojik ölümleri gerçekleşmiştir. Ancak vantilatör desteğiyle solunum sağlanan ve kalbi çalışmakta olan bu hastalarda beyin fonksiyonları mevcutsa asla cihazdan çekilmez, beyin ölümü sınıfına girmez ve bunlardan organ nakli yapılmaz. Sadece bir süre sonra beyin sapı ölümünün de gerçekleşmesiyle beynin tüm fonksiyonlarının yitirilip omuriliğe bağlı basit refleksler haricinde başka hiçbir tepki alınmayan hastalara belli kriterler dahilinde ‘’beyin ölümü’’ tanısı konur ve bu durum, bitkisel hayatın ötesinde bir safhadır ki günümüz tıp ilmi bunu ‘’gerçek ölüm’’ olarak kabul eder. Bu tip ölümde beyin vücudun yönetimini geriye dönüşü olmayacak şekilde kaybetmiştir. (Faruk Erem, ‘’Organ Nakli Hakkında Kanun’’, Yargıtay Dergisi Ekim 1979, 711) Masoud Sabri, ‘’İslam Fıkhında Beyin Ölümü’’, çev. Tuncay Sandıkçı, Hayatın Başlangıcı ve sonu: Tıbbi Dini ve Etik Sorunlar (İstanbul; İSAR yayınları 2013, sayfa 159-160)
O halde tıbben şuurun gitmesinden beyin ölümü denen safhaya kadar koma-derin koma-bitkisel hayat denen aşamalar mevcut olup, bu durumların tamamında geri dönüş yani hastanın iyileşmesi mümkündür. Nitekim bitkisel hayattaki bir kişinin mucize olarak iyileşebildiği vakalar mevcuttur. Ancak beyin ölümü gerçekleşince cihaza bağlı olarak kalp çalıştırılsa bile geriye dönüşüm bilimsel olarak kanıtlanamadığı ifade edilmektedir.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|